06 Ekim 2017

9. Gün ve Den Haag

Selam, 

Den Haag'a geldim. Otele yerleştim, odayı görünce yine heyecanlandım. Çıktım, gezdim. Ayaklarıma işkence olacak kadar yürüdüm, yorgunluktan erkenden odaya geldim. Ne yapsaydım, Den Haag'ın gece hayatına mı aksaydım? Akmıyor değilim, marketten şarabımı aldım, odaya gizlice soktum, içiyorum. Minibardan içki alacak kadar delirmedik daha!

Den Haag, ben bi Hollanda şehriyim, diye bağırıyor. Bence her Hollanda şehri az buçuk birbirine benziyor. Akbilim  yani OV-Chipkartım var, ülke çapında geçerli, toplu taşıma kolay yani. Merkez Kütüphane illaki var merkeze yakın bi yerlerde. Yemek yemek için ya da acil veya uygun fiyatlı alışveriş için Hema, Albert Heijn gibi dükkanlar aklımda. Yani diğer ülkelerde olduğu gibi Google Maps'e "supermarket, market" yazıp aratmakla cebelleşmeme gerek kalmıyor. Merkezde bi yerde bi turist info bulabileceğimden, bedava harita alabileceğimden neredeyse eminim. Turist info'da ücretli harita satan ülkeleri kınıyorum burdan. Her durakta, ordan geçen otobüsler, gün içindeki tüm saatleri gece otobüsleri filan yazıyor, şehrin toplu taşıma güzergahını gösteren bi harita bile mevcut çoğunda. Çoğu dediğim de %60ı değil, %95i falan. Yani diyelim telefonunun şarjı bitti, gecenin körü, çevrende insan yok, eve nasıl gideceğini de bilmiyorsun. Herhangi bi duraktaki haritaya bakarak yolunu çizebilirsin. Bugün şarjım azalınca bunu düşünüp baya bi rahatladım. Seviyorum bu ülkedeki manyaklığa varmayan düzeni. Ne kadar temel bi şey toplu taşımada düzen sağlamak ama o kadar kolay değilmiş ki her yerde olamıyormuş. 

Kanalı az buranın, Amsterdam'a kıyasla. Normal bi şehirde olması gerektiği kadar var, o ne öyle, sokak niyetine kanal m'olur?

Merkez Kütüphane'nin (bkz: OBA) içinde Turist info var, bu da değişik, görmemiştim daha önce. Hemen haritamı aldım ordan tabi. Baktım Stadhuis dibimdeymiş, oraya da girdim. Çok enteresan bi bina, dışardan sıradan hayvani boyutta modern bi yapı gibi gelse de, içi enteresan. Ortada kocaman bi alan, ortabahçe gibi, üstü cam kaplı, iki yanında ofisler var, 10-15 katlı. bunları birbirine bağlayan köprü koridorlar var aralarında da. Hem ferah, hem toplu konut havası veriyor. İçim sıkılsa mı, rahatlasa mı bilemedim. Bi de bu karanlık iklim için iyi öyle camla kaplı tavan ama bol güneşli yerler bu mimariye gelemez. Anlatılmaz yaşanır efenim, buyrun internetten resimleri:

Bunlar köprü koridorlar
Bu da o köprü koridorlara uzaktan bakış. İki yanda ofisler var.

Sonra Mauritshuis. Eski krallardan biri (I.Willem), babasından kalan resim koleksiyonunu devlete bağışlamış, zamanla arttırmışlar. 1600lerde yapılan bu bina, 1800lerde müzeye çevrilmiş, o zamandan beri burda sergileniyor koleksiyon. İnci Küpeli Kız ve dibine girip selfi çekenlerle birlikte. Hadi bi kere çektin, kontrol edip, beğenmeyip hiç acele etmeden tekrar çekme rahatlığı nerden geliyor acaba? Önüne geçip bakmak isteyen insanlara engel olduğunun farkında değil misin? Tabi bunlar hep içimden söylendi. Zaten Mona Lisa gibi bıdıcık bi şey. Hep böyle minik mi olur ünlü resimler?

Benim gönlümün kaydığı resimlerden bazıları da şunlar: 
Bira dolu bardak, bira testisi ve Hobbitimsi pipolar
Örgü gibi bi şeyler yapan teyze

Saat 5e gelirken son bi hamleyle Den Haag Tarih Müzesi'ne attım kendimi. Müzekartım var ya, bana hepsi bedava. 15 dakka için de olsa girerim. İlk kattaki Den Haag panaromasını incelerken geçti zaman, hemen geri çıktım. Yarın tekrar gelmek üzere. Yarın değilse de pazar günü...

Müzeler kapandı ya gelsin serseri serseri dolaşmalar. Şehir büyük, fazla serseriliğe gelmiyor. Ayaklar iflas etmeye başladı bile. Lange Voorhout Parkı'ndan geçip Denneweg Sokağı'na girdim haritaya bakıp. Bi sürü abidik gubidik dükkan var burda. Tabi pahalı. O yüzden en iyisi dükkanlar kapandıktan sonra gezmek. Zaten bi şey almayacağım, rahatça vitrinlere bakıp, istediğim şeyin fotoğrafını çekebiliyorum bu sayede. Çakallık mod on. Devamındaki Frederikstraat da öyle. Bi sürü kumaş dükkanı var. Bi daha gelip ucuz bi şeyler alıp bi şeyler dikesim geldi. Ama hiç de ucuz durmuyor dükkanlar. Arkadaşımın hediye ettiği kırlent kılıfını geçirmelik, sadece astarı olan, içi dolu kırlent fiyatlarını sordum, 12 eurodan başlıyor dedi adam. Dedim manyak mısın? Hema'da kılıflı yastıkları daha ucuza alabilirim. Türkiye'de evde bi şeyler yapmak hep daha ucuza gelirdi diye hatırlıyorum, burda hep daha pahalı, hobin mi var lüksün var. Ya da orda annem nerden ucuza alacağını biliyordu,  ben henüz burdakileri öğrenemedim. 

Sonra 1813 Meydanı'na (Plein 1813) gittim. Kral Willem adına bi anıt dikilmiş, çevresinden otoyol ve bisiklet yolu akıyor. Bi sürü Felemenkçe yazı var üstünde. Bi gün anlıycam hepinizi oğlum, görceksiniz.

Önden görünümü
Bu da sol yanından. Sahnede kadın görünce kanım kaynadı. 

Ordan Paleistuinen'e şöyle bi girdim çıktım, çok özel bi şey yok. Ot çekmek için iyi, netekim çeken gençler vardı ama gayet güvenilirdi, iki adım ötede polis merkezi var zaten.

Sonra karnımı doyurdum, marketten şarabımı aldım, çantama sakladım geldim. Şimdi yavaş yavaş içerken bi taraftan da yazıyorum. Odada Den Haag hakkında bi kitap var, ona göz gezdiricem birazdan. Sonra da ver elini Damla Damla Günler, özleştik Adalet Ağaoğlu'yla. Bu sefer 1977-83 arasında dolaşacağız.


İşte böyle sevgili günlük, dolunay olduğunu bildiğim ama buluttan bi türlü göremediğim bu geceden de selam olsun sana, gözlerimden öperim.

Kanatlı Kedi.