10 Ekim 2017

13. Gün - Evi Benimsemek

Bu eve taşınalı bikaç ay oldu. Hala inşaat halinde gibi. O kadar yorulduk ki eski ev sahibiyle uğraşmaktan, mutfağın yapılması sürecinden, böceklerden, eşya satın almaktan, kalan işleri yani çoğunlukla dekorasyonla ilgili olan işleri umursamaz olduk. Yaşanıyor bi şekilde. Ama sanki ev değil de geçici kaldığımız bi yermiş gibi hala. Halı yok yerde. Evin tümünü kaplayan yer fayansları beyaz. Duvarlar beyaz. Böcek olduğu dönemde aldığımız için, üstünde gezinirlerse rahatça görebilelim diye, koltuklar hariç tüm mobilyalar beyaz. Karanlık olmasın diye mutfağı da beyazın bi tonuna yaptırmıştık. Kısacası ev hastane gibi. Bu yüzden artık her şeyi renkli almaya çalışıyorum. Öte yandan hiçbi şey alasım gelmiyor-du.

Duvarları kendimiz boyayalım dedik ama daha önce hiç boyayla uğraşmadığımız için bi türlü cesaret edemedik. Belirsiz bi gelecek zamana erteledik. Duvarları, özellikle çalışma/misafir odasındaki delik deşik duvarı kartpostallarla doldurmayı düşünüyorum yine. Nasıl olsa boyanacak, çift taraflı bantları acımadan yapıştıracağım.

Son bikaç gündür yalnızım evde. Bu evde ilk kez yalnız kalıyorum. Evi hala benimseyemediğim için içimde bi tedirginlik olduğunu fark ettim. U. evdeyken de vardı aslında. Kapının kilidine güvenemiyorum. Ne olabilir ki diye düşününce mantıklı bi senaryo gelmiyor aklıma. Aslında senaryolardan korkmuyorum, hırsız girer, katil girer, manyağın biri girer değil yani korkum. Sanki ev benim değilmiş gibi geliyor, onun verdiği belirsizlik duygusu. 

O yüzden tekrar evle ilgilenmeye karar verdim. Dünkü evi süpürme eylemi aslında bu ilginin önhazırlığıydı. Her yerden toz kalkınca bi yere dokunası gelmiyor insanın. 

Bugün gittim duvar kağıdı aldım. Aslında duvar kağıdı değil, designfolie diye geçiyor, desenli yapışkanlı kaplama kağıdı. Türkiye'de milyoncularda olurdu. Evin girişindeki metal ayakkablığı kapladım. Evin içinde metal görünümünden hoşlanmıyorum, ofis gibi, fabrika gibi bi hava veriyor. İkinci ayakkabılığa geçmeden enerjim bitti. Biraz dolanıp oturdum bilgisayar başına. 

Sonuç bu, ışık kötü olduğu için çok anlaşılmıyor ama daha canlı aslında renkleri
Aslında madem boyayı erteledik, duvarları duvar kağıdıyla mı kaplasam, diye düşündüm şimdi. Acaba kışın, kaloriferler yanınca, havasız kalır da rutubet filan yapar mı, gibi sorular var aklımda. Sonuçta boya, duvarın sağlığı için de gerekli, bildiğim kadarıyla. Önce alttaki boyayı temizlemek mi gerekir ki? Bilen varsa söylesin piliz.

Bugün Felemenkçe kursuna gittim. Aptal gibiydim, iki cümle kurup konuşamadım niyeyse. Daha hazırlıklı gitmeliyim sanırım. Yarın yeni öğrendiğim kelimeleri yazarım buralara. Derste sosyal medyaydı konu. Yine ikili diyalog kısmında saçmaladım. Yine facebookum yok deyince uzaylı gibi hissettim kendimi. Sanki marjinal olma çabasındaymışım gibi anlaşılacak diye utandım. Halbuki sadece kontrolsüzüm, başından kalkamıyorum ve göreli yoksunluk denen şeyi (sosyolojide öğrendiğim son kavramdı sanırım, başkalarının hayatlarına bakıp kendini eksik, beceriksiz, hayatını işe yaramaz hissetmek) dibine kadar yaşıyorum. Çok da büyük bi kayıp değil üstelik tanıdığım insanların hayatındaki her gelişmeyi bilmemek. Yeğenimin fotoğraflarını, videolarını falan da belli aralıklarla aile bireylerimden sipariş ediyorum. Daha ne olsun? Şekerin yokluğuna da facebook'un yokluğuna alıştığım gibi alışabilmek hedefindeyim, bakalım tutacak mı.

Yeleğim bitti bitecek ama hep imkansızlıklardan bitemiyor. Bu sefer de siyah ip bitti. Üşenmesem de gidip alsam.

Den Haag'la ilgili Vredespaleis yazısının son rötuşlarını atıp kitap okuyacağım şimdi. Sait Faik mi olur (yenisine başladım evet), Dünyanın Sefaleti mi olur, Damla Damla Günler mi olur bilmiyorum. Nutuk'u bırakmaya karar verdim çünkü bi arkadaşım Türkiye'ye gidecekmiş yakın zamanda, O'na sipariş edip baştan başlayacağım.

Bugün şeker orucumda bi günah işledim. Tahin pekmez yedim. Pekmez ev yapımı olduğu için şekersiz olduğunu umuyorum ama olmayabilir de, köylü milletine güvenilmez. Son günlerde canım sık sık tatlı istiyor ve bi türlü doymuyorum. Sıkıntı çok.

Keyifsizim niyeyse. Üstüne düşünesim yok, kitap okuyayım ben.

He bi de blogumun "ormanları katledip allaha küfreden..." diye aratılıp tıklandığını öğrendim az önce. Bi de "parmakların esnek olması için..." benzeri bi şeylerle bulunuyordu bi ara. Bu bloggerın istatistik kısmı çok eğlenceli olabiliyor. Ne diye böyle arattın, hangi yazımla bi bağlantısı var bu aramaların? Anlayamadım.


İşte böyle efenim, evli barklı, sağlıcakla kalınız, 

Kanatlı Kedi