25 Şubat 2014

KİTAP: KÖRLÜK (jose saramago)

kaynak

32- ... olayları onun yaptığı gibi bilinçsiz olarak tersine döndürmek, yalnızca insan türüne özgü bir davranıştı.

93- Bana kalırsa, bizden önce onların kör olması gerekirdi. Nedenini kendine sormadan herkes bu düşüncede birleşti, bu düşünce birliğinin doğru nedenini kimse söylemedi, kimse çıkıp da, O durumda bize ateş edemezlerdi, demedi.

97- Böyle süslü bir dilin güzelliğine yeterince duyarlı olmayan bazı askerler, kuduz köpeklerin bu körlerle ne ilgisi olduğunu bir türlü anlayamamıştı ama bir alay komutanının ağzından çıkan her söz altın değerindeydi, gerçek altın değil elbette, düşündüklerinde, dediklerinde ve yaptıklarında haklı olmayan bir insan o kadar yüksek rütbeye erişemezdi.

134- ... Peki, ya verecek bir şeyi olmayanlar, dedi eczacı kalfası, O durumda olanlar da başkalarının onlara verdikleriyle karnını doyurur, çünkü bir büyüğümüzün dediği gibi, herkes yeteneğinin elverdiği ölçüde, gereği kadar alır.

150- Doktorun karısı kendini bu adamın bir yiyecek hırsızı olduğunu, öteki insanların elinden, onların hakkı olanı zorla aldığını, bebeklerin lokmalarını ağızlarından çekip aldığını düşünmeye zorladı, bununla birlikte bu tükenmiş beden, arkaya devrilmiş bu baş, iri damarlarla kaplı bu boyun karşısında nefret duyamadığı gibi, en küçük bir kızgınlık bile duymuyor, içinde yalnızca tuhaf bir acıma duygusu uyanıyordu.

162- Önce sağ taraftaki koğuşlarda kalan kadınlar tatsın o zevki, ne yapalım, ben buradaki arkadaşlarımın dertleriyle haşır neşir olurum, bu sözleri çıkıp da kimse söylemedi ama bütün kadınlar düşündü, hepimizin üzerimizde ikinci bir ten gibi taşıdığımız, adına bencillik denen şeyden yoksun kişi henüz anasından doğmadı, o ikinci ten öylesine kalındır ki, birinci tenimiz bir evet ya da hayır yüzünden hemen kanarken ona hiçbir şey olmaz.

163- ...yeri geldikçe bilgeliklerini övmekten hiç bıkmayacağımız eski insanların bize bıraktıkları şu özlü sözde olduğu gibi...

193- Kadınlar birbirlerinin içinde yeniden doğar, namuslulardan orospular, orospulardan namuslular doğar, dedi koyu renk gözlüklü genç kız.

200- ... ölüm geldiğinde herkes aynı körlüğe bürünmüş olacaktı.

208- ... bu sözü daha güzel söylemek istiyorsanız, uyaklı koşuklu bir şeyler düşünmek size düşüyor.

224- ... bunu yapmak köpekler için kolay, derilerini üzerlerine birer palto gibi giymişler sanki. (ıslakken silkelenip su sıçratarak tüylerini kurutmalarından bahsediyor).

227- ... yalayacak gözyaşı bulamadığı zaman bayağı hırçın ve söz dinlemez bir hayvan oluyor.

248- Bu soruya bir karşılık bulamıyor, karşılıklar insanın aklına her zaman zaman verilmesi gerektiği anda gelmez, çoğu kez de verilebilecek tek karşılık, aklına bir karşılık gelmesini oturup kuzu kuzu beklemektir.

251- Gözyaşı yalayan köpek, iz peşindeymiş gibi burnu yerde geliyordu, alışkanlık işte, oysa başını kaldırsa aradığı kimseleri gözleriyle görecekti.

260- ... kandillerin de, köpeklerin de, insanların da, yani hiçbirimizin ve hiçbir şeyin dünyaya ne amaçla geldiği ilk günden bilinemez. 

266- ... o halde balkona çıkıp kendilerini komşulara sergileyerek çamaşır yıkamaya kalkmazlardı, kör olalım ya da olmayalım, böyle şeyler yapılmaz...

268- ... yağmurun altında gözyaşı döken çıplak üç melek.

280- Ben geçiciyim, demişti yazar, bunlar da geçip giderken bıraktığı izlerdi işte.

287- ... öldükten sonra çekilen acılar daha da katlanılmazdır.

287- ... bu sözlerde, durmaksızın dönüp dolaşıp geri gelen tek özgün şeyin sözcükler olduğunu gözleyebilirsiniz, aynı sözcükler aynı şeyi anlatmak için dönüp gelmişti, önce araba çalan adam için, şimdiyse anahtarları geri veren yaşlı kadın için...

288- ... kökler akıllıdır, giyotin gibi inen kazma darbeleriyle kesilmekten kurtulmak için toprağın yumuşaklığından yararlanıp esnedikçe esner her biri.

288- ... vaktiyle nasıl gömüldüklerini anımsamak amacıyla gömme törenine katılan hayaletler gibiydiler.

289- Biz şimdiden yarı yarıya ölüyüz, dedi doktor, Hayır, yarı yarıya canlıyız, diye karşılık verdi karısı.

290- ... doktorun karısının bu incelik dolu hareketinin uyandırdığı heyecandı onu ağlatan, sonra, o noktaya onu hangi yolların getirdiğini bilmeden, aynı zamanda birinci kattaki yaşlı kadına, o çiğ et yiyicisine, evinin anahtarlarını ona cansız eliyle veren o korkunç büyücüye de ağladığını fark etti.

290- Kapı tokmağı, bir evin ileri uzanmış elidir...

306- Hiç değişmeyen bir başka şey de, bazılarının mutsuzluğunun başkalarının mutluluğu oluşudur...

307- ...felaket herkesin başına aynı anda çöktüğünde bile bazı insanlar ötekilerden her zaman daha kötü koşullarda yaşar.

308- ...şehla çocuk da kırlara gitme düşüncesine canı gönülden katıldı, bunun nedeni belki de böyle bir yerde yaptığı bir tatilin güzel anılarıydı.

311- ...yalnızca orada bulunan, dolayısıyla söylenenleri kendi kulaklarıyla işiten insanlar bu basit sözlerin, koruma, gurur ve yetke gibi birbirinden çok farklı duygulan ne büyük bir şiddetle içerdiğini sezebilirdi.

312- ...heyecanın getirdiği idealleştirmeler, ıssız adadaki sahte uyum artık bitti, kırışıklık kırışıklıktır, kellik de kelliktir...

314- Sonradan kör olmadığımızı düşünüyorum, biz zaten kördük, Gören körler mi, Gördüğü halde görmeyen körler.