18 Nisan 2013

ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİ TEORİLERİ - 7

wallerstein

1930 - amerikada doğdu.
1950ler - columbia üni. den dereceler aldı (lisans, yl, doktora..)
             yl tez konusu: "mccarthycilik ve abd dış politikası" hk.
             lazarsfeld'in ve mills'in öğrencisi oldu.
1951 - bir uluslararası gençlik konferansına katıldı.
1960lar - konferanstan sonra post-kolonyal afrika üzerine uzmanlaştı.
1971'e kadar - columbia üni. de prof.
1971-76 : mcgill üni. prof.
               "dünya sistemlerinin yükselişi ve çöküşü" makalesi ile akademik ün kazandı.

1974 - "modern dünya sistemi" kitabı
          bu kitapla dünya sistemi kavramını sosyolojide araştırma odağı haline getirdi.
         
dünya sistemler teorisi:
üçüncü dünya teorilerini reddeder. ekonomik ilişkilerin bağladığı tek bi dünya vardır. sermaye ve emek ayrılığı ile sermaye birikiminin olduğu bir "dünya sistem" dir. "bi dünya ...." (nokta yerine sistem koy).

sosyal bilimlerin ekonomi, tarih, psikoloji, sosyoloji diye ayrılmasını doğru bulmaz, bu ikinci dünya savaşının sonucudur. bu yüzden dünya sistemleri analizi tek bir disiplindir.

16. yydan bu yana dünya uluslararası işbölümü ile karakterize edildi. 16.yy mimarları ise batı avrupa ve amerika. 19. yydan itibaren dünya kapitalist düzene uyum sağladı. dünya-sistem homojen değildir ki bu durum, "merkez, çevre ve yarı çevre" kavramlarının gereğidir. dünya merkez ve çevre olarak bölünmüştür.

merkez: ileri teknoloji uygular ve kaliteli ürün sağlar.
çevre: merkeze hammadde, ucuz işgücü, tarımsal ürün sağlar. ucuza satmak fakat merkez ürünlerini pahalıya almak zorundadır. eşitsizlik vardır.
yarı çevre: merkeze göre çevre, çevreye göre merkez konumundadır. 20.yy sonlarında çin, doğu avr, brezilya örnektir. merkezin üretmeyi bıraktığı sanayi üretimini yapar.

sistemin sürekli gelişmesinin sebebi şeylerin (emeğin, toprağın, doğal kaynakların, insan ilişkilerinin) metaya dönüşmesidir. bu sistemde zengin daha zengin, fakir daha fakir olur. çalışanın maaşının artması tüketimi arttırır, düşük olması ise zenginin karını arttırır (artı değer). her durumda zengin (kapitalist) kazanır.

fakat bu sistemin egemen gücü ABD, 45'ten beri bu özeliğini kaybediyor. 11 eylül ve sonrası bunu kanıtlar. demiş. her dünya sistemi birgün yok olur, yerine yenisi gelir, demiş.

praksis:
3 görevimiz vardır bu keskin değişim sürecinden sağ çıkmak için:
1. entelektüel görev: gerçekliği eleştirel ve ayık bi kafayla analiz etmek
2. ahlaki görev: bugün öncelik vermemiz gereken değerlerin neler olduğuna karar vermek
3. siyasi görev: kapitalist dünya sistemimizin şu anki kaotik yapısından çıkıp, gözle görülür miktarda daha iyiye götürmek için nasıl bir katkıda bulunabileceğimize karar vermek

1975 - modern dünya sistemi'nin ilk cildi için sorokin ödülü'nü kazandı.
1976-99 : binghamton üni. prof.
1994-98 : uluslararası sosyoloji birliği başkanlığı
1998 - "sosyal bilimleri açın" kitabı
2000 - yale üni. ne kıdemli araştırmacı
          "bildiğimiz dünyanın sonu" kitabı
2005'e kadar : fernand braudel merkezi başkanlığı
Directeur d’études associé titri ile Paris’te École des Hautes Études en Sciences Sociales'te yer aldı.
Socia Evolution & History dergisinin danışma kurulunda yer aldı.


Kaynaklar:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Immanuel_Wallerstein
http://eksisozluk.com/immanuel-wallerstein--304104

15 Nisan 2013

ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİ TEORİLERİ - 6

theda skocpol'un "tarihsel sosyoloji" kitabından 11. bölüm: "tarihsel sosyolojide yeni gündemler ve yinelenen stratejiler"

1970lere kadar tarihsel sosyoloji çok da saygı görmüyordu. moore, blonch, eisenstadt gibi isimler kabul görmüştü fakat, sadece bireysel çabaları takdir ediliyordu, bilim olarak tarihsel sosyoloji yüceltilmemişti.

70lerden itibaren durum değişti. charles tilly ve wallerstein'ın kişisel çabalarının katkılarıyla. gençler doktora tezlerinde daha çok tarihsel çalışmaya yer vermeye başladı. konferanslarda bu konuya yer verildi vs. 80lerde artık tamamen saygı duyuluyordu.

sosyolojinin kurucularından farkı şuydu biraz da: araştırma gündemleri kurucuların ilgilendiği zaman ve mekandan farklı zaman ve mekanları içeriyordu, yeni konuları kapsıyordu. batı merkezci konuların dışında konular da incelenir oldu.

ne gibi? aşağıda yapılan çalışmalar:

köleliğin tarihi
1250-1970 arası eflak incelemesi
batılı olmayan ülkeler ya da halklar arasında derin tarihsel karşılaştırmalar
ingiliz fabrikası,japon fabrikası: sınai ilişkilerde ulusal farklılığın kökenleri
çalışma ve siyaset: sanayide iş bölümü
sosyal demokratların toplum imgesi: karşılaştırmalı açıdan iskandinav sosyal demokratlarının kökeni ve başarıları üzerine bir çalışma
avr ve amerikada refah devletlerinin gelişimi
avr, abd ve rusya'da refah politikası ve sanayileşme
iç sömürgecilik: britanya ulusal gelişiminde kenarda kalan keltler
ırkın azalan önemi: siyahlar ve değişen amerikan kurumları
amerikada etnik girişimciler: çinliler, japonlar ve siyahlarda iş ve refah
pastadan bir parça: 1880lerden beri siyahlar ve beyaz göçmenler
siyasi süreç ve siyah başkaldırının gelişimi

------

burdan sonrasını yazmaktansa eksisozluk'ten çalışmaya karar verdim. ne kadar faydalı bilgiler var orda... o sözlük yazarları kadar yorum yapabilecek kadar öğrenebilsem bu sene, ne mutlu bana...

tarihsel sosyolojiyi anlamak için faydalı olacak başlıklar:

tarihsel sosyoloji
path dependence
theda skocpol
barrington moore
perry anderson
charles tilly
immanuel wallerstein
edward p. thompson
karl polanyi


















14 Nisan 2013

ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİ TEORİLERİ - 5

theda skocpol'un "tarihsel sosyoloji" kitabından birinci bölüm: "sosyolojinin tarihsel imgelemi"

sosyoloji her zaman tarihle ilişkili olmuştur. zaten sosyolojinin doğması, tarihi anlama çabasına eşlik eder. tarihsel sosyolojik olduğu iddiasında bulunan çalışmaların belli ortak özellikleri vardır:

- toplumsal yapılarla, süreçlerle ilgili sorular sorarlar,
- süreçleri, sonuçlarını ve nedenlerini zaman içinde, sıralarını önemseyerek ele alırlar,
- olayların beklenen/beklenmeyen sonuçlarını anlamak için eylemlerin ve yapısal bağlamların etkileşimine dikkat ederler,
- toplumsal yapıların değişik ve kendine özgü özelliklerini aydınlatırlar.









tarihsel sosyolojinin kısmi gölgelenmesi

II.dünya savaşı'ndan sonra sosyoloji abd'de kurumlaşınca, tarihsel sosyoloji gölgede kaldı. tarihsel çalışma yapanlar da vardı fakat ampirik ve teorik çalışmalar yapan itibarlı isimler daha çok öne geçti. abd'nin o günkü koşulları evrenselleştiriliyordu. savaş sonrası abd'nin uluslararası hegemonyası  sebebiyle, modernleşme amerikaya benzeme olarak algılanıyordu. tüm toplumlar er geç abd 'nin yolundan gidecekti: ekonomik bakımdan genişleyen ve yenilikçi, yüksek eğitimli, çoğulcu siyasete yönelen ve ideolojik olmayan toplum.

mills, abd'deki bu kendini odaklayan duruma karşı çıkan aykırı bir amerikalı sosyologtu. parsons ise, toplumsal yaşamın tüm yanlarını tek bir evrensel teorik terimler bütünüyle açıklayabileceğini sanıyordu.

sovyetler birliği'nde de yine kendini odağa koyan bir bakış açısı hakimdi. tüm toplumlar sınıf çatışmasından sosyalist düzene, ardından komünist ütopyaya ulaşacaktı. kaçınılmaz son buydu.

fakat sosyolojinin tarihle olan bağlantısına tekrar ihtiyaç duyuldu. 50ler 60lar arasında marksizme yeni bir bakış açısı kazandırıldı. sadece ekonomik yönden değil, toplumun tarihsel, siyasal ve kültürel değişimini açıklamaya olan katkısı gençlerin daha çok dikkatini çekti. antonio gramsci popülerlik kazandı. ayrıca weber ve tocqueville gibi klasik sosyologlar da tekrar önem kazandı, tarihsel sosyoloji abd'de de tekrar önem kazandı.


işin özü klasiklerin dirilişi midir?

weber'in, durkheim'ın ve marx'ın yeniden yorumlanması bir entelektüel canlanmadır. sadece klasiklerin değerlendirilmesi dönemi değil, makro sosyolojik değerlendirmelerin kıymet kazandığı bir dönem olmuştur.kapitalizmin, ulus devletlerin kökeni ve gelişimi, ideolojilerin ve dinlerin yayılması, devrimlerin nedenleri ve sonuçları, ekonomik ve jeopolitik dönüşümlerin, cemaatlerin, grupların kaderleriyle ilişkilerini anlama çabası nüksetmiş, bunun için tarihsel bakış açısı gerekmiştir, günlük politikaya uygunluk çerçevesinde olayların değerlendirilmesi sığ görülmeye başlanmıştır.


tarihsel sosyolojide araştırma gündemleri

bu kitapta 9 bilim adamının çalışmaları anlatılıyor. hepsi klasik sosyologların fikirlerine yeni bakış açıları geliştiriyor. teori ile tarihsel olan arasında bağ kuruyor.



- reinhard bendix: weber'in siyasal rejimlerin dönüşümü ve bürokratikleşme kuramını temel aldı. yapısal işlevselciliğin dostça eleştirisini yaptı.



- perry anderson: weber'in siyasal rejimlerin dönüşümü ve bürokratikleşme kuramını temel aldı. düzenli akademik kariyer peşinde koşmadı (oh iyi bari, bu ne ya akademisyen olmayan giremez gibi bi hava oluşmaya başlamıştı). new left review ı çıkardı. marksist ekonomizmin ve evrimciliğin dostça eleştirisini yaptı.



- e.p. thompson: ingiltere'de işçi sınıfının oluşumu ve sanayileşme hk. marxçı fikirleri yeniden işledi. akademik kariyer peşinde değil, işçilerin arasında tarih çalıştı. sosyalist. marksist ekonomizmin ve evrimciliğin dostça eleştirisini yaptı.
 
 

- charles tilly: avr. devrimlerindeki grup çatışmaları, devlet oluşumu, kapitalist gelişme konularında durkheim ve marx arasındaki gerilimi inceledi.



- karl polanyi: 20. yüzyılın başından ortalarına kadarki piyasa düzeninin ulusal ve u.arası krizlerini anlattı. sosyalist. ekonomik kurumları ve genellemeleri eleştirdi. britanya merkezli 19. yy kapitalist piyasa toplumunun ortaya çıkışını ve sonraki krizleri inceledi.




- marc bloch: avr ve frn feodal kalıplarına değindi. bilgili ve eklektik. durkheim ve marx'tan yararlandı. soyut teorileri eleştirdi ama çok kafayı takmadı, gözardı etti. karşılaştırmalı tarihsel çözümlemede yardımcı olacak bütün teorilerin yardımını dikkate aldı. "teori, tarihçiye geçmişle ilgili daha iyi kanıtlar aramasına yardım eder sadece".




- s. n. eisenstadt: batılı olmayan örnekleri, batı tarihiyle birlikte aynı kavramsal terimlerle açıkladı. dünya tarihindeki bürokratik imparatorlukları inceledi. yapısal işlevselciliğin dostça eleştirisini yaptı.




 - wallerstein: batılı olmayan örnekleri, batı tarihiyle birlikte aynı kavramsal terimlerle açıkladı. kapitalist dünya ekonomisi tarihi bugünü ve tasarlanan yok oluşunu inceledi. akademik kariyerist. solcular arasındaki marjinal konumunda. (daha ayrıntılı gireceğiz bu konuya, sonraki makalelerde)




- barrington moore: batılı olmayan örnekleri, batı tarihiyle birlikte aynı kavramsal terimlerle açıkladı.tarım devletlerinin modern dünyaya geçiş yollarının ahlaki önemini inceledi. bilgili ve eklektik. yapısal işlevselcilikten, evrimcilikten, marx ve weber'den yararlandı. soyut teorileri eleştirdi ama çok kafayı takmadı, gözardı etti. karşılaştırmalı tarihsel çözümlemede yardımcı olacak bütün teorilerin yardımını dikkate aldı. tarihçi değil sosyolog, bu yüzden görüş geliştirmek için tarihi kanıtları kullandı. ne kadar soyut bir konu olursa olsun, tarihten derlediği somut kanıtları mutlaka sundu. savına uymayan bir tarihsel örnekle karşılaştığında bunu görmezden gelmek yerine daha çok inceledi.


büyük düşünmek için elverişli konumlar

bu 9 bilim insanı, yaşadıkları dönemde devlet ve akademik çevre tarafından oldukça fazla destek gördüler. yine de marjinaldiler çünkü büyük sorular soruyorlardı. sosyologlar arasında marjinallik daha çok, belli bir partiye üye olmasa dahi, siyasi fikri sol olan sosyologlarda görülmekte. anderson, thompson, wallerstein, polanyi buna örnektir.


işlevselciliğin, ekonomizmin ve evrimciliğin tarihsel eleştirisi

bu 9 bilim insanının içinden 6sı (tilly, wallerstein, eisenstadt, bendix, anderson, thompson), teorileriyle eleştirdiler başlıktaki konuları. ama bu büyük teorilerle tartışmak için farklı yöntemler seçtiler. nicel veri çözümleme, genelleme yapmaktan vazgeçme gibi gibi...


tarihsel kalıplar için açıklamalar geliştirme

diğer 3 bilim insanı (polanyi, bloch, moore) da tarihsel olmayan büyük teorileri eleştirdiler. fekat öncelikli amaçları var olan teorileri çürütmek/eleştirmek değil, var olan bilgiyle tarihsel kalıplardan anlam çıkarmaktı.

(hep geçmiş zaman kullandım, ayıp oldu adamlara, hala yaşıyanları var, hepsini geniş zamana çevirip okuyuverin bi zahmet..)






ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİ TEORİLERİ - 4

mühendislik mezunu olup, sosyolojide bilimsel hazırlık okurken, diğer tüm konulara eyvallah da, çağdaş sosyoloji teoriler fena zorluyor. yine vize zamanı ve yine anlamakta zorlanıyorum makaleleri. buraya yazarak çalışayım dedim.

geçen dönemden, yani şurdan devam ettim sayılabilir (arada eksik konular var ama belki sonra tamamalarım).

Ferdan Ergut ve Ayşen Uysal'ın "Tarihsel Sosyoloji / Stratejiler-Sorunsallar-Paradigmalar" kitabından bir bölüm: "Tarihsel Sosyoloji Ne Yapar? Nasıl Yapar?"

terimler:
- özne-yapı sorunsalı
özne: düşünebilen, maliyet-zarar hesabı yapabilen ve eyleyebilen yani rasyonel özneler. bu yüzden stratejileri önemli. stratejilerinin ne olacağını ise devlet-toplum etkileşimi belirliyor.
özne önemli olunca, bazı sosyologlara göre siyasal süreçler ve etkileşimleri de önemli olur.

- problem-merkezli araştırma stratejisi
nedensel açıklama, karşılaştırma, farklılıkları bulma (variation finding), mekanizmaları ortaya çıkarma adımalrından oluşuyor.

- patikaya bağımlılık (path dependency): önceki olayların sonraki olaylar üzerindeki etkisi.
buna göre toplumsal değişimin önceden tahmin edilebilir bir yönü olamaz, her durum özgündür. tarihsel sosyolojinin diğer bilgi türlerinden en büyük farkı patika algısını öerkeze almasıdır.

- geçerlilik (relevancy) kaygısı



ilk bölüm: devlet-toplum ilişkisi anlatılıyor.

- huricihan islamoğlu ve çağlar keyder: neoliberal hegemonik söylemi, tarihsel sosyolojinin araçlarını kullanarak açıklığa kavuşturmak amacı taşırlar bu kitaptaki makalelerinde.

- ç.keyder: "tarihsel sosyolojinin gündemini  belirleyen her zaman güncel sorunlar olmuştur". ing ve frn toplumsal değişim modellerini tarihsel bağlamda karşılaştırıyor. özetle: "herkes bir gün liberal olacak" düşüncesi yalan, çünkü toplumların çoğunun ingiltere değil frn modelini takip ettiğini ve iktisadi açıdan bakınca bile frn modelinin ing modelinden daha başarılı olduğunu söylüyor. bu durumda, sadece toplumun en çok zarar görenleri değil, gelenekleri, kültürleri, devlet anlayışları tehdit edilen tüm toplumlar neoliberalizme karşı olacaktır ve bu anglo-sakson projelere karşı güçlü bi medeniyet alternatifi doğuracaktır, diyor.

üretim ilişkileri ve sınıf mücadelesi, siyasal ve kültürel alanlarda, yukardaki çalışma araçlarını kullanarak araştırma yapmış.

kıta avrupası-ingiltere (dolayısıyla amerika) arasındaki fark sadece iktisadi ilişkilerle açıklanamaz, tarihsel sosyoloji,uygarlık farkının anlaşılması gerekir, diyor.

- h. islamoğlu: 19.yydan itibaren osm. imp.'ndaki piyasa ve özel mülkiyet ortamlarının oluşum süreçlerini inceleyerek neoliberal söylemi sorguluyor.

çalışmasında, piyasanın ve özel mülkiyetin siyaset-üstü, doğal bi gerçek olmadığını, tam tersine toplumun geniş kesimlerinin katıldığı kamusal alanlarda gerçekleşen siyasal çatışmalar ve pazarlıklar bağlamında oluştuklarını gösteriyor. devlet siyaset üstü ya da sadece denetleyici bir güç değildir, çatışmalıdır. farklı aktörler, var olmak için mücadele verirler.

özel mülkiyetin oluşumu, aslında hukuk anlayışının dönüşümüdür, diyor.

- françois gerorgeon: tarihsel kopuş ve süreklilikler önemli. yaş ve tecrübe önemsizleşti. babafigürü yok oldu. benzer şey, 60lar türkiysinde de gerçekleşti. nedensel açıklama ve farklılıklarını gösteme: paylaşılan tarihsel deneyim, abilerden farklı oldukları bilincini yaratır.

nesil bilincini, ortak tarihse paylaşım oluşturur. tr'de ise, köklü okulların etkisi, otoriter rejime karşı muhalif hareket ve jön türk devrimi yeni neslin habercisidir.

- fethi açıkel: osm-tr örneğinde elit oluşum süreçlerini tarihsel olarak yeniden değerlendirdi. ritik zamanlarda elitlerin tercihleri, sonraki patikayı etkiler demiş. elitin seçtiği modernleşme yöntemi bi maliyet gerektirir. sonradan dönmek zor olur. osm modernleşmesini sadece taklit diye nitelemek yeterli olmaz, elite bağımlılık vardır.fetih geleneğinden (fütuhat) gelindiği için, akeri yenileşmeyle başlar.

- yonca köksal: batı avr. ve osm. imp. daki devlet inşa süreçleri arasındaki farklılıklar ile tanzimat döneminde edirne ile ankara arasındaki farklılıkları bulma odaklı.  devlet ve toplum birbirinden kesin çizgilerle ayrılamaz.

kopma (yerelde devlet yok, ankara) -birleşme (yerelde devlet var, edirne). devlet toplum ilişkisi yatay ve dikey olabilir.

- ferdan ergut: osm. örneğinden yola çıkarak toplum-devlet ilişkisini incelemiş. polisin ordudan özerkleşerek profesyonelleşmesi ve uygulamadaki yansıması açısından.

toumarkine: 1. dünya sav. hk yazan tarihçileri ikiye ayırmış: kabullenme ekolü ve zorlama ekolü ve tarih ile sosyal bilimlerin hala rakip algılandığını söylemiş.



ikinci bölüm: toplumsal hareketler, siyasi mücadeleler işleniyor. yeni terimler var:

terimler:
- eylem repertuvarı: ortak çıkarlar için birlikte hareket etme yolları

- eylem biçimi: repertuvarın alt kavramı, (işgal, yürüyüş vs) ikisi de patikaya bağımlıdır. yani ülkelere, ülke içindeki değişik coğrafyalara, eylemci gruplara, eylem geleneğine, eylemin dönemine göre eylem biçimi değişir.

- goodwin:hakim rejimin niteliği, rejime gösterilen sivil teveccüh ve devrimcinin bu ikisini anlama biçimi eylemi etkiler.

helena combes: eylemlerin zamanlaması, bazı hareketlerin neden başarı sağlayamadığını anlamada önemli bi anahtar sunuyor.

- jean-gabriel contamin: tarihteki ve şimdiki eylem biçimlerini kıyaslayarak geçmişi anlama çabasında. şimdiki imza kampanyaları ile geçmişteki ilk dilekçe ve idam cezasına karşı dilekçe yazma adeti.

- ayşen uysal: ifşa stratejisi, yani devlet şiddetinin (denetim repertuvarının) kanıtlarını bulup, göstererek eylemi meşru kılma yöntemi.



ÖZETLE: kitaba giriş mahiyetinde olan bu bölümde, kitapta makalelerine yer verilecek yazarların fikirleri özetlenmiş. tarihsel sosyoloji, tarih ve sosyolojinin rakip olduğu düşüncesine karşı, disiplinlerarası bir çalışma yapılabileceğini kanıtlamak için yüceltilmiş. bu alanda çalışma yapanların benimsediği belli terimler var: patikaya bağımlılık, özne-yapı ilişkisi, nedensel açıklama, eylem repertuvarı, problem merkezli araştırma stratejisi, eylem biçimi, farklılıkları anlama, karşılaştırma gibi.

günümüzü anlamak için geçmişte olaylar ne zaman, nerede, hangi koşullarda olmuş, benzeri olduğu düşünülen olaylarla arasındaki fark nedir, bu sorulara cevap arayarak bugüne gelinen araştırma biçimi.

















13 Nisan 2013

İYİ FİLM: BEFORE MIDNIGHT

before sunrise (1994)
bir film serisi düşünün ki, baş kahramanlarının gerçek hayattaki yaşlarıyle, senaryodaki yaşları her filmde paralel gitsin.

bir seri düşünün ki, birincisini izlerken, ikincinin çıkacağından, ikinciyi izlerken üçüncünün çıkacağından haberiniz olmasın. birinciyi izlerken bunun bir seri olacağına dair en ufak bir fikriniz bile olmasın. ikincide de son film olduğunu sanın. sonra yıllar sonra bi duyun ki, üçüncüsü çıkacakmış.

bir seri düşünün ki, ilk iki filmde karakterleri çok sevin, öyle sevin ki, üçüncü filmin çıkacağını duyar duymaz internetten takip edin, şehre hangi gün gelecekmiş diye.

bir seri düşünün ki kitabı yazılmış olmasın, dolayısıyla bir bilim kurgu gibi, eklenecek ölecek dirilecek karakterlere dair en ufak bir fikriniz olmasın. her şeyi filmde öğreneyim diye fragmanını bile izlemeyin. öyle sevin onu.


before sunset

karakterleri o kadar sevin ki, filmde üzülmelerinden korktuğunuz için sinema salonuna giderken "izlemesem mi" diye düşünün şakayla karışık.

before sunrise (1995) - before sunset (2004) - before midnight (2013) üçlüsünden bahsediyorum, evet.
istanbul film festivali'yle geldi istanbul'a.

ethan hawke ve julie delpy'nin ruh verdiği film. senaryosu kitap gibi, roman gibi, elime alıp okumak istiyorum.

before sunrise'da yirmili yaşlarda, heyecanlı, yavaş yavaş hayata küsmeye başlamışlardı. before sunset'te heyecanları azalmış, ciddileşmişlerdi. before midnight'ta ise....


----spoiler----
----spoiler----
----spoiler----

olgunlaşmışlar. düşünebiliyor musun, çocukları olmuş! iki filmdir kavuşmaya çabalayan aşıklar sonunda kavuşmuşlar ve üstelik aile olmuşlar. ikinci filmde son kez, gizlice görüşen çiftimiz, dayanamayıp birleşmiş. ve çok korkunç görünen şeyler olmuş.


tam bir aile olmuşlar, evet, ve bu çok güzel evet.

fakat bizim güzel celine'imiz ikiz doğurmuş. yaşlanmış. kilo almış. tam bir anne olmuş. kendine bakamayan, hayatını çocuklarına adayan ve fakat durumdan hiç hoşnut olmayan, dırdırcı biri olmuş.

tabi ki sevgili jesse'miz de yaşlanmış ama hayat ona güzel gelmiş, yıllanmış sadece. genç kızların kalbini çelecek bi olgun erkek olmuş.

celine ve jesse'de bile aynı sonu görmek.. kadının aile içinde nasıl yitip gittiğini görmek çok acı. ve bunun sebebi çok anlaşılır, kadının evde her şeyi toparlayan kişi olması. tüm "medeni" ülkelerde böyle sanırım bu durum. başlangıçta kadın kendini değerli hissediyor erkeğinin hayatnı kolaylaştırdığı için, fakat zamanla bu görev onun üstüne kalıyor ve kendisinin, evin, erkeğinin ve çocukların düzenini sağlamak zorunda oluyor.

ve bu durum, hayatını ev işine değil de başka şeylere, okumaya, yazmaya, üretmeye adamak isteyen kadın için işkence haline geliyor. sürekli ve asla bitmeyecek olan işler! sinirleri o kadar bozuluyor ki, durup dururken kavga çıkaran kişi oluyor sonunda.

celine der ki: "erkekler hala sihre inanıyor. çorapları toparlayıveren, yemeği hazırlayıveren küçük perilerin var olduğunu sanıyorlar!"


temelde ikisinin de sorumluluklardan yorulmasından kaynaklanan bir kavga ediyorlar. ama ne yazık ki jesse'nin sorumlulukları pek bi hafif geliyor insanın gözüne. politik konuşması, karşısında çaresizlikten çıldırmış, bağırmaya başlayan sevdiği kadın varken "duygusal değil, mantıklı konuşalım" demesi, çoğu kadının sinirini bozmuştur eminim. celine'in yakarmaları o kadar öne çıkıyor ki, jesse'nin iş ve uzaktaki oğlu dışında ne sorumluluğu var ki, diyor izleyici.

bir acı gerçek daha çarpıyor kadın izleyicinin yüzüne: kadın da erkek de kendini adamıştır belki ailesine, fakat kadın adarken fiziksel olarak çöker. memeleri sarkar, büyür, göbeği çıkar, kalçası genişler, anne olur işte... yüzündeki kırışıklıklar, saçındaki beyazlar karizmatik gelmez kimseye bu çağda, o artık işkadını filan olabilir belki, ama özel hayatında sadece annedir. tekrar seksi bir kadın olamaz.

fakat erkek yaşlandıkça, yüzüne çizgiler oturdukça, saçlarına aklar düştükçe, göbeksiz kalmayı becerebildiyse, daha da karizmatikleşir.

yani bi gün ayrılırlarsa,  yeni bi hayatı daha kolay kurabilecek taraf erkek tarafı olacaktır. ki bu çiftimiz, öyle sonsuza kadar birlikte olmayı beceremeyecekleri öngörüsüyle gerçekçi olmaya çalışan bi çifttir, yani bi gün ayrılma ihtimallerini düşünerek yaşarlar.

celine'in sesinin çok çıkmasının altında işte bu korkular yatar. artık sana aşık değilim bile diyor... seyirci yıkılıyor tabi. klasik bir romantik film değil ki bu, mutlu sonla biteceğinden emin olamıyorsun.

izlerken, sonrasında, kadın tarafından bakınca, oldukça acı veren bir filmdi. aşkın/sevginin gerçek yüzünü, bırakıp gitmenin zorluğunu, özsaygını yitirme pahasına birlikte kalmayı gösterdi. hayallerdeki aşkın nasıl gerçekçi olmadığını gösterdi.

birkaç ayrıntı:

- celine ve jesse bu filmde sigara içmediler sanırım hiç. çocuklar sebebiyle belki.

- yunanistandaki masa sohbeti nasıl özendirdi... öyle bi dost toplantısı ne güzel olur.. yunan, amerikalı, fransız bir arada... (fıkra gibi değil, hayır, kötü espri gelmesin lütfen!) nesiller arası bi muhabbet bu kadar güzel olabilirdi herhalde.

- yine şehri gezdirdi yönetmen bize. celine ve jesse'nin baktığı yerler. arka planda onlar konuşurken tarihi binaları gördük. ne güzel bi çekim tarzı bu, adı her neyse...

- celine'in otel odası hakkındaki şikayetine katılıyorum, rahat hissettirmiyor insana.

- tiyatrocu kız, sanırım anna idi ismi, sen ne güzel bi şeydin.

----spoiler----
----spoiler----
----spoiler----

hiç unutmayacağım bu seriyi. nedenini anlatmak zor. izlemek gerek. kitapları olsa, alıp saklamak isterdim, konuşmalarını tekrar tekrar okumak isterdim.






09 Nisan 2013

İYİ DİZİ: MISFITS

bir dizi izlemeye başladım: misfits.

ilk üç bölümü izledim henüz. vize zamanı, oturup ardarda 3-5 bölüm izlemek zor şimdilik. sanırım 4 sezon çekilmiş vuuu. oraya kadar gelemem büyük ihtimalle. bir bölüm 40 dk. bir yerden sonra sıkılıyorum. himym'ı, friends'i bile o kadar sezon takip edemedim. hevesimi alıp bırakıyorum, kullanıp buruşturup atıyorum, işimi görüp sırtımı dönüp yatıyorum. dizilerle ilişkim bu düzeyde. ben de böyle bi insanım.

öhm... sadede geleyim:

burdan

dizi daha çok geyik içeriyor.

özetle: ingiltere'de, çok büyük suçları olmayan gençler, belli bi süre topluma hizmet etmek şartıyla serbest bırakılıyorlar. orda tanışıyorlar ilk kez. tam anlamıyla uyumsuzlar, toplum açısından sorunlular. bunlar ne bi okula girip bitirebilir, ne bi işe girip tutunabilir, ne evlenip düzgünce çoluk çocuk yetiştirebilir... öyle tuhaf yaratıklar toplum için. bir gün ne idüğü belirsiz bi doğa olayı gerçekleşiyor. bunlar kaçmaya çalışırken yıldırım çarpıyor gibi bi şeyler oluyor. ve garip güçler ediniyorlar. süperkahraman gücü sayılabilecek güçler.

işte ilk 3 bölümde birbirlerini tanımalarını, güçleriyle tanışmalarını ve onları kontrol etme çabalarını görüyoruz. tabi bi de olaylar olaylar...

bu eğlencelik kısmın içine girersek, daha başka sorular sordurtuyor dizi. burdan sonrası spoiler içerebilir:

---spoiler---(ekşi havası)

şimdiye kadar anladığım kadarıyla kişiliklerine uygun güçler ediniyor karakterler:

seksi olan ve seksi görünme ustası biri, dokunanda sevişme isteği uyandırır hale geliyor.
geçmişindeki bi hatayı yok etmeyi çok isteyen biri, zamanda geri gitme gücü kazanıyor.
başkalarının kendisi hakkındaki düşüncelerine kafayı takmış biri, düşünce okuyor.
kimsenin umursamadığı biri, görünmez oluyor.
diğerini henüz keşfetmeye çalışıyoruz.

- şimdi gerçekten bu insanlara karakterlerine göre bi güç mü verildi, yoksa verilen güçler sebebiyle mi karakterlerini öyle algılıyorum?

- aşık olduğun kişinin geceleri köpeğe dönüştüğünü, sokaklarda başka köpeklerle fingirdediğini öğrensen, sevmeye devam edebilir miydin?

- sevdiğin kızın 82 yaşında olduğunu öğrensen napardın?

- kimsenin seni görmediğini fark etsen ne yapardın?

- herkes seni görmezlikten gelse, nasıl bi suç işlerdin? suç işlemeden durabilir miydin? sesini duyurabilmek, değerli olduğunu göstermek için suç işlemek zorunda hissetmez miydin kendini?

- zamanı geri almak ister miydin? ne zamana alırdın?

- zamanı geri alabilen insanlar gerçekte var olsaydı, dünya nasıl etkilenirdi? düzen bozulur muydu? yoksa yeni bi düzen mi oluşurdu?

- büyük bi sırrın olsa, ama gerçekten büyük bi sır, bunu en yakınına bile söylemeden durabilir miydin?

- kimseye zarar vermeden, kuralları nereye kadar delebilirsin? son noktan ne olur? kuralların mantıklı olduğu sınır, senin için nerede başlıyor?

---spoiler---(ekşi havası)

şimdilik bu kadar.