15 Ocak 2018

3. hafta ve bağzı filmler

Çelıncta üçüncü soru:

3. Daha fazla yapmak istediğin 5 şey...

- Spor tabi ki. Oturmaktan bacaklarım ve götümün uyuşmadığı bi hayat. Mecburiyetten değil, sevdiğim için spor yapmak... Falan filan, bıdı bıdı... (Geç bunları, anam babam, geç bunları...)

- Hazır cevap olmak, aman tatsızlık çıkmasın diye susup insanlara içten içe sinirlenmek yerine, kavga çıkarmadan cevabımı verip rahatlamak. İçimde kalanlar yüzünden saatlerce o anı düşünmek yerine arkamı döndüğümde unutabilmek. Nalet olası insanları kafaya takmamayı öğrenebilmek.

- Zamanı yönetebilmek. Planladığım şeylerden son anda vazgeçmemek. Başkalarını kırmamak için programımı bozmamak.

- Gezi planı yapmak.

- Evden çıkmak. Evden çıkabilmek.


-----------
Bu hafta çok fazla, normaldekinden daha fazla boş vaktim var. İki gün müze gezmek niyetindeyim. Son dakka yok hava kötüymüş, yok efenim başım ağrıyomuş gibi bahanelerle vazgeçmek yok! Bi de bol bol film izlemek niyetindeyim. Acaba Saçaklı'nın bahsettiği Altın Küre çelıncına mı girsem, yoksa kenarda köşede beklettiğim birikmiş yerli filmleri mi azaltsam? Yoksa kronolojik sırayla izleme işine geri mi dönsem? Yerli filmler daha çekici geliyor ama bakalım... Bu akşam başlarım. Öncesinde hava hala grimsi aydınlıkken, kitap okumalı. Belki üstümdeki negatif elektrikleri unuturum okudukça.


Bu arada son zamanlarda Otje'yi bitirdim. Hollandalı yazar Annie M. G. Schmidt'in çocuk kitabı.  Benim seviyeme göre biraz ağırdı ama resimler ve hikaye o kadar zevkliydi ki anlamadığım kelimeleri boşvere boşvere devam ettim. Arada üşenmediklerime sözlükten baktım tabi. Hikaye de dolu doluydu. Kimliği olmayan bir baba-kız. Göçmen filan olduklarını sandım başta ama alakası yokmuş, devlet dairesinde bi şekilde kaybolmuş gitmiş kimlikleri, kendi suçları da değil yani. Kimliği olmayınca düzgün bir işte çalışamıyor baba, bi taraftan polisten kaçıyorlar çeşitli sebeplerden. Neyse ki hayvanlarla arkadaş oldukları için tanıdıkları tüm hayvanlar yardım ediyor ve her seferinde bi şekilde kurtuluyorlar. Kısa kısa bölümler, insan tam olarak anlamasa da bi sonraki bölümü merak ediyor, bi an önce geçmek istiyor. Şimdi yeni bi çocuk kitabı bulmam ve başlamam lazım. Hikaye okumak hem buranın kültürünü öğretiyor (misal; ısırganotu çorbası (brandnetelsoep) diye bi yemeklerinin olduğunu öğrendim), hem de illaki üç beş kelime katıyor hafızaya.


Bi de dün Tolga Örnek'in yönettiği Labirent'i seyrettim. İdare ederdi. Meltem Cumbul'a saygı duydum biraz daha. Şimdiye kadar harfleri bi tuhaf söylediği için hoşlanmazdım oyunculuğundan. Bi de ilk çıktığı zamanlar çok fazla televizyonda göründüğü için ekşici gençler gıcık olmuş, o negatif yorumları okuyup, videoları izleyip etkilenmiştim bi ara, ben de gıcık olmuştum hafiften. Ama bu filmde oyunculuğu güzel. Olağanüstü değil ama kötü de değil.* Ya ekşiciler (yine) abartıp haksızlık etmiş ya da Meltem Cumbul kendini geliştirmiş.


Gerçi yakın zamanda Kadın İşi Banka Soygunu filminde de izlemiştim kendisini. Yine o değişik konuşma şekli sebebiyle ısınamamıştım. Bi de bu film Labirent kadar ciddiye alınarak hazırlanmamış gibiydi. Ya da komedi arasına serpilmiş drama olduğu için insanın izlerken ciddiye alası gelmiyor. Seyirciye aptal muamelesi yapan filmlerdendi diyeyim kısaca en iyisi. Hani şu, espriyi göze sokan, neyi neden yaptığını açıklayan türden. Yine de senaryo, fikir orjinaldi. Yine çoğu yerli yapımda olduğu gibi, keşke güzelim konuyu böyle harcamasalardı, dedim. Konu şöyleydi (spoilersız): Çok yakın arkadaş olan 4 kadın. Hepsinin az-çok kendi derdi var. Önce hepsini tek tek tanıyoruz, karakterlerini öğreniyoruz. Sonra bunlar dertli bi akşam içerken, banka soymaya karar veriyorlar ve olaylar gelişiyor.** Elveda Rumeli'nin Zarife'si de oynuyor afişten görüleceği üzre. Hala çok seviyorum kendisini.

Bugün de filmler hakkında ahkam kestim di mi? Evet. Spoiler vermeyeyim diye kendimi kısıtlayınca sırf ahkam kesmekten ibaret oluyor yazı. Sebepleri sonuçları rahatça açıklayamıyorum. Ha, başında  "dikkat spoiler var" deyip, sonra rahatça, uzun uzun anlatabilirdim tabi derdimi, kimse beni tutmuyordu şüphesiz. Lakin üşendim. O kadar çaba gösterme isteği uyandırmadı iki film de bende. Bu kadarcığı da belirtmezsem rahat edemiyorum, hem hafızama da iyi geliyor.

Neyse efenim bugünlük bu kadar,

Mesut ve bahtiyar kalın,

Kanatlı Kedi






* Spoiler: Hatta kavga sahnelerinde gayet iyi, baya çalışmış belli ki.

** Spoiler geliyor: 2010lar filmi olduğunu da sokaktaki polisten, biber gazının vurgulanmasından anlıyoruz. "Gezi'den önce mi çıkmış, sonra mı?" sorusu geliyor hemen insanın aklına. Vikipedi diyor ki: 2013'te yapılmış, 2014 Ocak'ta çıkmış. Tam bir gezi sonrası filmi yani.