28 Ocak 2018

Dil öğrenmek ile evden çıkmak arasındaki müthiş bağ

Bu sene bu dili ya öğreneceğim, ya nalet olsun deyip ayrılacağım kendisinden. O kadar çok dil kursuna yazıldım ki, ödevler yap yap bitmiyor. Lise hazırlıktaki gibiyim, kafamda yabancı dilde bi şeyler yankılanıyor. Okuduğum son iki roman da Hollanda sokaklarında geçiyordu. Şikayetçi değilim, kendim kaşınıp başvurdum bütün kurslara, kitapları kendim aldım... Zevkli de geliyor şimdilik. Ama bi yerden sonra bıkıp soğur muyum sorusu geldi bugün aklıma. Amaan onu da o gün düşünürüz, di mi?

Normal dil kursuna devam ediyorum. Onun dışında bir konuşma grubum var ki, geçen dönem başlamıştım. Ücretsiz. Bir de okuma kulübüne katıldım bu dönem, yaklaşık 1,5 saat bir kütüphane görevlisi veya gönüllü kişi okuyor, biz de kitaptan takip ediyoruz. Arada durup anlamadığımız yerleri soruyoruz filan. Çok verimli. Ve bu da ücretsiz.

Geçen dönemden beri aklımda olan ama erteleyip durduğum taalcoach (dil partneri) olayına da başvurdum sonunda. Yine gönüllü bir organizasyon. Haftada 1-2 saat biriyle buluşup konuşmak için. En fazla 1 sene faydalanabiliyoruz bundan ki zaten 1 senenin sonunda artık ihtiyacım kalmaz diye umuyorum. Başvuru için 30euro ücreti var bunun. Bugün biri aradı, yarın buluşacağız bakalım nasıl geçecek. Yaşlı bi teyze gibiydi sesi.

Saçma sapan bi gerginlik var bu sebepten üstümde. Ne soracak kadın bana? O, o yaşında gönüllü olup çalışırken, benim bu yaşımda evde oturduğumu duyunca ne tepki verecek? Yargılayacak mı? Üretmeyeceksen ülkeme niye geldin, bakışı atacak mı? Kendimi açıklamak zorunda hissedecek miyim?

Peki ben bu konuları ne zaman aşacağım, sevgili insan kardeşlerim? Olacak olacak, insan içine karışmak zorunda bırakıyorum kendimi, karıştıkça olacak...

Bi de üst komşumuz var ki, çözemedim. Ya aşırı sıcakkanlı (ki "bir Alman ne kadar sıcakkanlı olabilir?" gibi bi önyargım -asla, kat'a ve haşa- olduğundan değil, ben o kadar sıcakkanlı olmadığımdan) olduğunu , ya da çözemediğim bi çıkarı için beni kullandığını düşünüyorum. Dil partnerim olmayı teklif edip duruyor. Birincide ayak üstü söyledi, olur, çok güzel olur, dedim. İkincide mail attı. Hala istiyor musun, vaktin var mı, falan diye. Çalışmadığımı biliyor, laf mı soktu acaba zaman falan diyerek? Şaka bi yana, hakketen sen ne kadar da iyi bi insansın mı acaba ya? Aslında kadına ben de tekrar sormak istemiştim ama Avrupalı açıksözlülüğü dediğimiz huydan yoksun olduğum için, çekindiydim.

Yani özetlersek, çok yakında
iki dil partnerim,
bir dil kursum
bir konuşma kulübüm,
bir de okuma kulübüm olacak. Bu dönem bu dili sular seller gibi öğrenmezsem zeka piroblemim var demektir. Kendimden proje çocuk yaptım resmen.

Bence tüm bunların asıl güzel yanı dil öğrenmek değil, topluma dahil olmak. Hollanda'yı turuncunun, peynirin, yeldeğirmenlerinin, kanalların, otun ve Red Light'ın ötesinde görebilmek. Evden çıkmak yav işte! Çıkıp tek başına müze gezmek değil de, insanlarla görüşmek.

Bi taraftan da kendimden korkuyorum, ne zaman bıkıp kabuğuma çekileceğim bakalım, diye. Belki bu kez hiç olmaz. Çünkü aslında bildiğim sular bunlar, spor yapmak gibi değil. Okumak, yazmak, ödev yapmak... Bunlar bebek işi. Sadece sohbet etmek zorlayıcı. Onu da alıştırma olarak görür, kişisel algılamazsam, tamam işte...

Amaan neyse, böyleyken böyle. Daha bi sürü yazacağım var da toparlayamadım bi türlü. Yarın, çelıncın altına eklerim belki.

Selamlar efem,
Kanatlı Kedi