29 Haziran 2015

üretemeyenlerin çağı

interneti öyle bir kullanıyorum ki, beni aptallaştırdığını anında anlıyorum. bilgi insanı nasıl aptallaştırabilir ki? oluyor işte.

şimdi, basılı bir dergiden, dili çok da ağır olmayan bir sosyoloji makalesi okuyorum, türkçe. cümleleri hızlıca okuyorum. 5-6 satır sonra fark ediyorum ki, hiçbir şey anlamamışım. sonra o panikle tekrar okumaya başlıyorum. yine bambaşka şeylere dalıyorum, oradan oraya atlıyor görüntüler, az önce izlediğim aptalca videolar, demet akalınlar, ben bilmem eşim bilirler dönüyor kafamda. bu kez okuma esnasında farkına varıyorum hiçbi şey anlamadığımın, sadece yazıyı takip ettiğimin. işte bu, ilkinden daha acı verici oluyor. odaklanamadığımı düşünürken bi taraftan okumaya devam ediyorum, her seferinde yeni bi kabusa uyanmak gibi, inattan okumayı da bırakamıyorum.

belki de internette yetişen neslin en büyük sınavı bu. dikkatini toplayabilen ve üretebilen kişi (o kadar az rastlanıyor ki bu yeteneğe), uğraştığı şey ne olursa olsun, kendince başarılı oluyor. dizi izleyip kendini diziye adayan, her youtube videosunun altına yorum yapan, twitterda dizi oyuncularıyla ilgili haberleri kaçırmamaya çalışan, hashtag kasan, dizi görüntüleri üzerine uygun bir şarkı bulup, kurgulayıp, binlerce tık alan kişi de başarılı sayılıyor bu durumda. ciddi bir emek var yaptıklarında, sanatsal/edebi bir üretim olmasa da, bir şeyler üretip anlık haz ihtiyacını karşılıyor, kendisinin ve onu takip eden binlerin. o kişinin ne hissettiğini bilemem ama onun gibi olmayan insanların ne hissettiğini anlayabiliyorum (bkz: kendimden biliyorum). saatlerini bu tür videolarla harcayan kişi, bi şey üretmiş olmanın hazzını yaşamıyor. sadece izliyor. kendi hayatını yaşamayı erteleyip, videolarda atlaya atlaya vakit öldürüyor ve bu insanı mutsuz ediyor. toplum gözünde başarılı sayılmak değil yani mesele; üretmemek, insanın kendi kendini tüketiyor.

bunlar nereden geldi aklıma? blog yazayım diye bilgisayarı açıp, saçma videolarda saatlerimi harcadığımı fark edince, kendime gelmek için bir şeyler okuyayım dediğimde hissettiklerimi bilgisayara değil de kağıda döktüğümde anladım bi şeyleri:

kağıda dönmek lazım. ne yazacaksan önce kağıda yaz, sonra bi çırpıda internete geçir veya word'e, ne kullanıyorsan. elin ağrısa bile önce kağıda yaz, bir yerden sonra daha geç ağrımaya başlar zaten. çok ağrıyorsa, kalemle yazmaktan sıkılıyorsan, ilhamın kaçıyorsa önce küçük notlar al, sonra bunları word'de metne dönüştür, sonra internetlere geçir,  eksiklerini doldur. yani yazarken modemin kapalı olsun.

kağıtla barış ki, düşüncelerini organize etmeyi öğren/hatırla ve üretmeye yeniden başla.

interneti kullanmayı öğren. en baştan.