17 Ocak 2018

Kitap: Tirza (Arnon Grunberg)

Hollanda edebiyatını okumaya, Türkçe'ye çevrilmişlerden seçtiklerimle başladım. İlki, Cees Nooteboom'un Mokusei'siydi. Fazla kısa olduğundan mı, üslubuna ısınamadığımdan mı bilmem, pek içim ısınmadı. Çok soyut gelmişti anlatım. Şu an konusunu zar zor hatırlıyorum.

İkincisi Arnon Grunberg'in Tirza'sıydı ki, işte bundan epey bi etkilendim. Sevdim veya sevmedim demek zor. Rahatsız ediciydi diyeyim. Yazarın amacı da öyle olmakmış gibi, dolayısıyla işini iyi yapmış. Doğru neydi, yanlış neydi, sorgula babam sorgula... Yazarın medeniyetle bi alıp veremediği var. Karmakarışık olaylar ve duygular içinden en iyi anladığım bu. Batı medeniyetinde özgürlükler, aile hayatı, çocuk yetiştirme yolları, sınırlar, konuşulması/konuşulmaması gerekenler, toplum içinde nasıl davranılması gerektiği, girilen roller, bunlardan çıkılması gereken zamanlar, ötekiler ve bunların ne derecede hayatımıza dahil olabileceği, biz'im kim olduğumuz, siz'in kim olduğunuz...

Edebiyatı neden sevdiğimi hatırlattı: Hiçbir soru sormadan tüm bunlar hakkında düşündürtebilir yazar bizi, sadece olayların gidişatını anlatarak.

Buraya ilk geldiğimde, kütüphaneye ilk üye olduğumda Herman Koch'un Akşam Yemeği isimli kitabını alıp okumuştum. Kapağını sevmiştim. Yazarın Hollandalı olduğundan filan haberim yoktu. Niyeyse Hollandalı bir yazarın kitabının Türkçe'ye çevrilebileceğini düşünemiyordum. Hollandalı yazar diye düşününce kimse gelmiyordu aklıma. Fakat çevrilmiş bi şekilde. Ve kitap, Forbrydelsen'le aynı dönemde okuduğumdan mıdır nedir, bu masal ülkesinin sevimli yüzünün arkasında bi şeyler gizlendiği hissi uyandırdı. Ülkenin çok satan kitaplarından biri olan Akşam Yemeği'nde yazarın en büyük derdi; orta sınıf vatandaşın medeni olmak uğruna içine attığı vahşi duygular, içgüdüleri, bastırdığı çağdışı sayılan fikirler ve bu bastırılmışlığın suça dönüşme ihtimali. Ve bu suçun yine medeni yollardan aklanmaya çalışılması. Kısaca Batılı insanın takmak zorunda hissettiği maskeler. Üçüncü dünya ülkelerinde her gün sürüyle insanlık dışı suçlar işlenirken burada bunların engellenmesine rağmen bi terslik olduğu hissiyatı... Şimdi hatırlaldığım kadarıyla böyle yani.

Tirza'da da benzer dertleri hatırlatan bi hava vardı bana kalırsa. Afrika'da, hatta Türkiye'de "kendine dert arıyor pezevenk" deyip geçeceğimiz dertler. Fakat gerçek. Dünyanın bir yerinde dert varsa, diğer tarafının hiçbir zaman gerçek anlamda günlük güneşlik olamayacağını düşünüyor insan.


O zaman, alıntılar:

19 - ...Hofmeester hayatı boyunca kendine en uygun duruşu aramıştı, şimdi hayatının son dönemlerinde bile hala kendine uygun bir duruş bulabilmiş değildi. Duruş yerine elinde tuttuğu kurulama bezini bulmuştu.

57 - Neden her şey açıkça konuşulmak zorunda? Neden bazı konuları kendi haline bırakmıyorsun? Neden sessizliğe saygı göstermiyorsun? Neden sessizlik seni bu kadar tehdit ediyor ve dayanılmaz geliyor?

145 - Aynanın karşısında durup kendine baktı ve yüzünde yakaladığı hüzünlü ifadeye kendisi de şaşırdı. Bu hüzün bazen içinden giderek yükselen duyguların hepsini bastırırdı. Utanç, korku, yüzkarası olmanın, farkına varmanın getirdiği hüzündü bu.

148 - Jörgen Hofmeester gelişme gösteriyordu. Daha sosyal olmuştu. Daha müsamahakar, daha ulaşılabilir. Ne olursa olsun o en çok Tirza'nın babasıydı ve bu rolü içinde olabildiğince babacandı, sınır tanımıyordu. Ne olursa olsun onda bir kusur bulunamayacaktı.

150 - Aklına ilk tanışmaları, ilk günleri, ilk haftaları geldi. Karşındaki için beyaz, boş bir sayfa olduğun günler, özgürlüğün beraberinde getirdiği mutluluk.

155 - Öğretmenin dostane tavrı Hofmeester'a hasmane görünüyordu. Başkasının mutluluğu onun için tehdit taşırdı.

157 - Kimilerinin yabancı dil ya da çizim konularında beceriksiz olduğu gibi Hofmeester da arkadaşlık konusunda beceriksizdi. Tam da bu nedenle bir müzik aleti çalabilmek isterdi. İnsanlarla konuşmak yerine onlara müzik icra etmek isterdi. Düşüncelerini karşındakine iletmek için konuşursun, oysa Hofmeester'ın düşünceleri genellikle karşısındakine iletilmemesi gereken, gizli olan ve her iki tarafın iyiliği için gizli kalması gereken düşüncelerdi.

162 - Kadın da onun kadar üzgündü konuşmasında sık sık "dünya ekonomisi" ifadesi geçiyordu. Bu ifade kulağına Dünya Yahudileri gibi geliyordu ama daha masumdu ve o nedenle sanki daha korkunçtu.

163- Yenilenler birbirlerini tanıyabilir miydi? Yoksa sonsuza kadar anonim mi kalıyorlardı?

164 - Korkunç bir utanç duyuyordu, hissettiği bütün duygular bir araya gelerek üzerinde, bu halimle insanların karşısına çıkamam, düşüncesini hakim kılıyordu. Bu şekilde artık sokakta yürürken yere bakan, süpermarkette arabasını iterken ayaklarına bakan, geçmişini yüzünden okuyacaklar diye başkalarının bakışlarından korkarak kaçan bir adam olmuştu. Uyuzlu bir geçmişi vardı, damgalanmıştı.

173 - Çocuklarında, kendi duyduğu korkuyu görüyordu... çocukları onun nasıl biri olacağını, kim olduğunu belirliyordu...

235 - İnsanlara yaklaşmasındaki amaç daha az pislenme çabasından başka bir şey değildi.

245 - Kağıt para, sahip olduğu başka bir şeyin olmadığını örtbas etmeliydi. Ödüyordu. Ödemek özgürlük anlamına geliyordu. Ödemek değer kazandırır.

294 - Hofmeester başını ellerinin arasına aldı. Ona iyi gelmeyecek kadar çok şey hatırlıyordu. Hatırladıkları birbirine karışıyor ve aklını karıştırıyordu.

298 - Hayatının bu döneminde müşfik bir dokunuş onda şok etkisi yapıyordu.

306 - Melez her zaman melezdi.

307 - ...sonra da ona bir lütufta bulunulmuş gibi, "teşekkürler," diye ekledi.

310 - İbi ya da karısı olsa farklı yaparlardı. Utanmadan, çekingen davranmayarak. Bilinçsizce.

324 - Utancın ne olduğunu biliyor musun? Medeniyet.

328 - Annemle babam hasta değildi. Ancak tamamen sağlıklı oldukları da söylenemezdi. Ya da belki söylenebilir, süper sağlıklıydılar, fazlasıyla. Dini elden bırakmışlardı ve köy halkının bunu öğreneceğinden korkuyorlardı. Aslına bakarsan onlar hiçbir zaman...inançlı olmamışlardı. Fakat bunu kimse öğrenmemeliydi. Zaten kimse bilmiyordu. Farklı olmaktan, dikkat çekmekten korkuyorlardı. Önce sayfiye evinde sonra da esas evlerinde bu korkuyu yaşadılar. Onunla bütünleştiler. Farklı olmaktan nefret ediyorlardı. Anlıyor musun? Beyaz olmayan her şeyden. Farklı olan her şeyden, alışılmışın dışındaki her şeyden nefret ediyorlardı. Alışılmışın dışındaki her şey onlar için hastalıktı. Hastalıktan nefret ediyorlardı. Annemle babam için psikiyatrik hasta, Yahudi, zenci ya da homoseksüel arasında bir fark yoktu. Hiçbirine çare yoktu. Oysa kendileri iyileşmişti ama yine de üzerlerinde bir iz, bir kalıntı, her an iltihap kapabilecek bir kabuğun kalmış olabileceğinden korkuyorlardı. Bunun için babam bir gün dükkanının önünde bir Yahudiyi öldüresiye dövdü. Kürekle. Bu şekilde köyde kimse onun iyileşmiş olduğundan şüphe duymayacaktı. İyileşmeyi çok ciddiye alıyorlardı.

342 - Tirza doğduğundan beri her yerde, bir anlık dikkatsizliğin yol açtığı kazalar, felaketler gördüm. Bir ömür boyu ceza çekmek için daha fazlası gerekmez. Tirza sayesinde dünyanın asıl yüzünü gördüm. Tehlikeli, tamamıyla tehlikeli. Sevgisiz ve mantıksız. Kalorifer borusu, asansör kapısı, banyo küveti, her yer tehlike dolu. Her yerde acı var. Küçük çocuklar korku bilmez. Bunu onlara öğretmen gerekir. Korkuyu onların içine sokmak gerek, 'uf' demesini öğrenmeliler. Burası, 'uf,' bu da 'uf.' Küçük çocukları korkutmak gerekir yoksa ölürler.

344 - ...gidecek bir yerin olmayınca senden nefret edilmesine de katlanabilirsin.

351 - Turistler için Afrika buyuduç Dünya turistler ve personel olarak bölünebilirdi. Her an her yere hareket edebilen turistler ile onlara hizmet edenler. Onları eğlendirenler. Meşgul edenler. Bir yere gidemeyenler.

351 - Kahve molası vermiş bir yaşlı gibi konuşuyordu ama elinde değildi, sakinleştirmek istiyordu. Sakinleştirmesi gerekiyordu.

352 - Hofmeester kültüre inanmazdı, inançtan söz edilebilirse tabii. Kültür nedir? İnsanın hayatta kalma stratejisi; uyum sağlama ve kendini görünmez hale getirmeye muktedir olması. Yoksa buna da mı kültür deniyordu? Ne kadar görünmez olunursa o kadar iyiydi. Görünmez olan yaralanmazdı.

Çocuklarını, toplumu kurtarma ağı olarak değil, bir kafes olarak gören, eleştirel bakışa sahip bireyler olarak yetiştirmişti. Yüzme havuzunda, müzik okulunda, Latince, Yunanca, matematik ve biyoloji derslerindeki başarılarından sonra para kendiliğinden gelirdi. Gerçek özgürlük paradır, eğer parayla özgürlük satın alınamıyorsa, yeterli para yok demektir. Onun özgürlüğü gördüğü yerde Tirza ile İbi kapitalist bir komlo ile karşı karşıya olduğunu söylüyorlar. Bu yaklaşım yine moda oldu. Her ne kadar Hofmeester bunun bir komplo olmadığını, buna özgürlük dendiğini iddia etse de ona inanmak istemiyorlardı.

354 - Yetişkinler arasında seks aşağılamaktan ibarettir.

355 - Siz kurtuldunuz...Siz Afrika'da, nefes almaya devam ederken ölmüş durumdasınız. Size bir şey olmaz. Siz yara almazsınız, yaralanmaz bir makine, bir ürün, bir...şeysiniz. Tüm geleceği kaçırdınız ve bu sayede çaresizlikten de kurtuldunuz.

357 - Başkasının acı çekmesinden hoşlanırız demek istemiyorum, tam tersi. Genellikle başkalarının gerçekten acı çektiğini görmek istemeyiz.

368 - Seks sevgisizdir. ... Hayvan sevgi tanımaz, demek istiyorum, en fazla azgınlık bilir. Açlık, susuzluk, yorgunluk.

373 - Senin için geleceğim yok, geçmişim yok, kağıt para kadar tarafsızım. Birçoğu gibi kendi hayatı içinde yolunu kaybetmiş bir Batılıyım. Hepsi ruhsal huzuru, sakinliği ya da başka bir şey aradığını söyler, oysa hepsi aynı şeyi ister Kaisa, kaybolmayı.

377 - Ben medeniyetin ürünüyüm... Medeniyeti hayvanın üstüne saldığında ortaya çıkan şeyim. Ben buyum. Her zaman medeni olmaktan başka bir şey istemedim.

383 - Afrika'ya gelen bazı Batılıların delirdikleri biliniyordu. Geri gitmiyorlar, buharlaşıp yok oluyorlar, çevrelerindeki renklere bürünüyorlardı.

391 - Başkasının hayatında, hatta kendi hayatında bile hiçbir rolünün olmadığını fark ettiğinde nasıl ölüneceğini bilmiyorum. Bunu nasıl yapman gerekiyor, kimsenin umurunda olmadığın ihtimalini ciddi olarak göz önünde bulundurduğunda, kimse için önemli olmadığını anladığında nasıl ölmelisin bilmiyorum.