15 Mart 2017

Kitap: Dünyanın Sefaleti - 1. Kısım (Pierre Bourdieu vd.)

 İlk baskı, 1993, Fransa
Türkiye'de ilk baskı, 2015, Heretik Yayınları
Orjinal ismi: La Misere du monde

1990'larda Bourdieu (aşağıda çoğu yerde B diye bahsettim kendisinden, darılmasın ruhu) ve araştırma ekibi Fransa'yı dolaşmış. Sesi çıkmayan, medya vd tarafından sözleri çarpıtılanları konuşturmak istemişler. Dünyanın sefaletini çekenlerle, başrol oyuncusu olduğu halde hep figüran muamelesi görenlerle mülakatlar yapmışlar. 

Kitabın şimdilik benim için en güzel tarafı (çünkü henüz bitmedi), okumaya niyetlenmek için illa sosyolog olmayı gerektirmemesi. Dilinin anlaşılır olması. Kitabın büyük bölümünün mülakatlardan oluşması. Kısacası "insan okuyacak bunu" diye düşünüp basılmış olması. (Kitabı bana öneren kişiye bi daha teşekkür edeyim madem, yeri gelmişken).

Benim gibi sosyolojiyle alakası az olanların ya da hiç olmayanların çok ilgisini çekmese de, asıl enteresan kısmı, mülakatlarda kullanılan yöntemler olsa gerek. Buyrun arka kapak yazısı, benden iyi anlatır durumu:



Kitap uzun (955 sayfacık), alıntıları aktarmayı en sona bırakırsam, üşenirim, yalan olur. O yüzden okudukça aktarayım dedim. İlk kısımda Levent Ünsaldı'nın Takdim'inden, ve Pierre Bourdieu'nun Okuyucuya başlıklı giriş yazısından alıntılar yer alacak. Devamı da geldikçe gelir artık. (İtalik notlar, benim eklemelerim).

Buyrunuz:

s.11 - Nesnenin ve hipotezlerin öncelikli ve incelikli inşası (kavramsal tanımlamalar), araştırmacının epistemolojik veya yöntemsel ihtiyatı, elde edilen verilerin derinlikli sorgusu ve analizi gibi Bourdieucü temel kaide ve kutsallar, yine aynı ustanın (rahibin), yetkinliği ve mahareti sorgulanamaz bir putkırıcı özgüveni ve serbestliği vasıtasıyla bir "doğurtma" iradesine, bir nevi kollektif bir "yüzleşme" (acıyı kusturma) seansına tahvil edilir. (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.12 - Bourdieu, Bourdieu'ye karşı: "Kendim de bu nesnellik ahlakçılığının, bilim insanının müdahil olmama ahlakçılığının bir kurbanı oldum. Saha çalışmalarımın bazı aşikar sonuçlarını görmeyi haksız biçimde kendime yasaklıyordum. Yaşın verdiği rahatlıkla ve elbette itibarla ve gerçek bir siyasal aciliyet olarak gördüğüm şeyin tazyiki altında, siyasal denilen alana müdahalelerde bulunma noktasına geldim." (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.12 - İçeriği "sürükleyici" kılan ve Bourdieu'yü, bu kitap üzerinden, bir sosyoloğa pek de "nasip olmayan" bir medyatik görünürlük ve raf başarısı ile buluşturan da biraz budur. Cep kitabı şeklinde de piyasaya sürülecek ve sonrasında bazı kısımları defalarca tiyatroya da uyarlanacak bu çalışma, sosyolojik bir eserin de best-seller olabileceğini kanıtlayacak cinstendir. (Takdim, Levent Ünsaldı -Dipnot)

s.12 - 1990'lı yıllar, bir "oyuncu" olarak içerisinde bulunduğu akademik alanı büyük ölçüde domine etmiş ve mevcut tüm onanmışlık ve itibar sembollerine ulaşabilmiş (örneğin 1981 yılında College de France'a seçiliş) bir Bourdieu'nün, neoliberalizm ve küreselleşme eleştirisi üzerinden, kamusal-medyatik alana müdahalelerini sıklaştırdığı yıllardır. Bu elbette Bourdieu'yü, Sartre figürü üzerinden yılmaksızın eleştirdiği "total entelektüel" figürüne dönüştürmeyecektir. Lakin kamusal araştırmalara, yetkinliğiyle, itibarıyla veya ikrar gören çeşitli vasıflarının verdiği meşruiyetle müdahil olan entelektüel figürü, Fransa'da tarihsel bir süreklilik arz eder. Dolayısıyla, müdahalelerinin farklı bir sistematiği olsa da ("bilimin verdiği meşruiyetle kamusal tartışmalara müdahalede bulunma"), 1990'lı yılların B'sünün, Emile Zola'dan Sartre'a, oradan da Foucoult'ya kadar giden bir tarihsel hattın son halkalarından birini teşkil ettiği düşünülebilir. (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.14 - ...ele alınan sorunsal ("toplumsal sefalet") görece özgün olmasa da, bu "ham" araştırma nesnesinin işleniş biçimi ve dolayısıyla B'nün bilim pratiğinde düştüğü yer atipik. (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.14 - Zaten bir araştırma nesnesini özgün kılan, o konunun daha önce "az veya çok" çalışılmış olması değildir. Tez önerileri sırasında, hocanızın veya başkalarının, "ama bu daha önce çalışılmış" itirazına kesinlikle itibar etmeyiniz. Asıl mesele, bir "nesneyi" nasıl çalıştığınızdır, daha önce çalışılıp çalışılmamış olması değil. (Takdim, Levent Ünsaldı -Dipnot)

s.15 - (Bu kitapta) Yarı alimlerin, kanaat tacirlerinin, medyatik biganelerin, araştırma kuruluşlarının, kamuoyu anketlerinin tatbik ettiği sembolik şiddetin eleştirisi, her zamanki sertliği ve vuruculuğuyla özellikle son bölümde ("Anlamak") yerini bulsa da, çalışmanın omurga tematiğini teşkil eden [toplumsal] sefaletin ve onun yan tematiklerinin (acı, ızdırap vb.) özenli bir tanımlamasına, teorik bir inşasına girilmez. Büyük sefalet, küçük sefalet, konum sefaleti, koşulların sefaleti gibi ayrımlara gidilir ama bunlar çok fazla geliştirilmez. Ayrıca, işlenen konular üzerine halihazırda mevcut literatürden de hemen hemen hiç yararlanılmaz. (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.16 - Bilim, ortak kanıya karşı verilen bitmek tükenmek bilmez bir mücadelenin adıdır. (Ortak kanının B'cü epistemolojideki yeri)(Takdim, Levent Ünsaldı -Dipnot)

s.16 - (...) Bu "düşmanın" en belirgin biçimde cisimleşmiş hali ise medyadır, yarı alim kanaat teknisyenleridir. O halde bilimin başlangıç noktası, bu mevzilere yöneltilecek sert bir taarruzdur. Zira bu kanaat üreticileri, ortak kanıyı (dolayısıyla da güç ilişkilerini) yeniden üretmekten ve bilimin (rasyonalitenin) ilerlemesi önüne engel çıkartmaktan başka bir şey yapmamaktadırlar. (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.17 - (...) diğer taraftan da onların (ortak kanının müdavimlerinin/gardiyanlarının) bir anlamda layıkıyla yapamadıkları veya "kötüye" kullandıkları, "sokaktaki insanı" anlama görevi bu sefer sosyoloğa verilir. (...) Lakin bu görev, hem sosyoloğu hem de anlamaya çalıştığı kişiyi sarsacak-sorgulatacak cinstendir (ortak kanıdan kopuşun bedelidir bu). (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.17 - Sosyolog burada (bu kitaptaki saha çalışmalarında) sadece eşlik eden ebedir (bu refakat kendisini de dönüştürse de), işin asıl yükü "doğuranın" sırtındadır. (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.18 - (...) sosyolog ve muhatabı arasında, gerçek bilimin araçlarıyla tahkim edilmiş bu özgün ilişki ve buradan çıkabilecek mesaj, özgürlüğe, yani siyasal eyleme bırakılmış o nadir manevra alanlarını (zira yapılar her yerde) olabildiğince kullanmanın tek rasyonel aracını sunabilir. (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.20 - Sosyolog bu noktada, muhatabının her sözünü, açık sözlülüğünü, çekingenliğini, öfkesini; bakışını, nefes alış verişini, göz kaçırışını, potlarını, terlemesini, tüm bu fiziksel ve sözel emareleri tanımlayabilecek ve kodlayabilecek maharette olmalıdır. (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.20 - Eğer muhatap (...) mülakatçıya kıyasla daha aşağı bir sınıftan geliyorsa daha en baştan, görüşmeyi bir sorgulama olarak alması ve meşru ya da  doğru olduğunu düşündüğü cevabı aceleyle vermeye çalışması pek muhtemeldir. (...) Mülakatçıya kıyasla daha üst sınıftan gelen biriyle mülakat gerçekleştirildiğinde ortaya çıkabilecek sorunlar ise başka türdendir. (...) muhatap, kendisinin sorgulanır bir vaziyette olduğunu düşünen tedirgin biri olmaktan çok uzaklarda ve sınıfsal konumun verdiği özgüvenle, yöneltilen soruların içeriğini ve soruluş gerekçesini sorgulayabilir. Her iki durumda da ortak olan şey, ilk etapta (hatta ilk görüşmelerde) ifade edilenin, tam da ilk görüşmede söylenebilecek olan olduğudur. (...) Sosyolog, elinde yalan makinesiyle dolaşan kişi değildir. Aktörün birbiriyle çelişen ifadeleri (ki bu sıklıkla olur, 5 saniye önce dediğinin tam tersini söyleyebilir), gerçek-yalan (sahte) ayrımı üzerinden okunamaz. (...) Maharet,  tüm zıtlık ve tutarsızlıklarıyla o evrene olabildiğince nüfuz edebilmektir. (Takdim, Levent Ünsaldı -Dipnot)

s.21 - ...Harlem'deki sokak dilini analiz ettiği çalışmasında, o bölgeden siyahi gençleri mülakatçı olarak kullanan W. Labov... (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.21 - Garfinkel'in diliyle konuşmak gerekirse, "kabile"nin diline vakıf bir araştırmacı...(Takdim, Levent Ünsaldı)

s.21 - ... kişi, bildiğinin, karşısındaki mülakatçı tarafından da bilindiğini varsayabilir ve bu durumda, örtük olanın sessizliği devreye girer. (Mülakatçının, mülakat yapılanı kişisel olarak tanıdığı durumdan bahsediliyor.) B'nun kendisi de bu güçlüğün farkındadır. Bunun, gerçekleştirilen ilk mülakatların başarısızlıkla sonuçlanmasının temel sebebi olduğunu ifade eder. (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.21 - Örneğin Garfinkel ve öğrencilerinin deneyleri bu örtük olanın "deşilmesi" üzerine kuruludur. Bu çalışmalar gösterir ki, dillendirilmeyen, zira herkes için aşikar olan gündelik kavrayışların açığa çıkartılması da bir o kadar güçtür. (Takdim, Levent Ünsaldı -Dipnot)

s.21 - Özellikle "hassas" konular sözkonusu olduğunda, mülakatın muhatabı olan bir kişi için, onu yakından tanıyan bir mülakatçıya kıyasla, daha sonra bir daha hiç görmeyeceği bir kişiye bunlardan bahsetmek daha kolay olabilir. (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.21 - Mülakatın muhatabı olan kişi, karşısındaki mülakatçıyı yeterince tanıması sebebiyle, ona istediğini vermekte fazlasıyla gayretli olabilir. (Takdim, Levent Ünsaldı)

s.24 - Sosyal bilimler alanında, Türkiye'deki araştırma pratiklerinin bir diğer özelliği/sorunu da buradadır kuşkusuz; sadece başlığın bile "hükmü" işaret etiiği çalışmalar, fazlasıyla net hikayeler, pürüzsüz bir argümanlar dizisi içerisine pürüzsüz biçimde oturan "örnekler", iyiler-kötüler, kazananlar, kaybedenler... Bu hikayelerde, sapan yoktur, gri bir alan yoktur. Yaşam, muhteşem bir barok makinenin tekdüzeliğinde ve kuruluğunda akıp gitmektedir sadece. (Takdim, Levent Ünsaldı -Dipnot)

s.31 - Gerçekten de, sadece ve sadece iki kişi arasında tesis edilebilecek bir güven ilişkisinde toplanmış ifşaatları veya özel söyleşileri kamuya mal etme sırasında nasıl olur da bir tedirginlik duyulmaz? (Okuyucuya, Pierre Bourdieu)

s.32 - "Üzülmemek, gülmemek, nefret etmemek ama anlamak": Bu şiara riayet edecek araçları kendisine vermedikçe, sosyoloğun Spinozacı ilkeyi benimsemesi hiçbir işe yaramayacaktır. (Okuyucuya, Pierre Bourdieu)

s.33 - Bizim için istesek de istemesek de her zaman bir nesne olarak kalacak olan bu alter ego yerine kendimizi yersizce koymaksızın (böylece öznenin bakış açısını kendimizinki yapmaksızın) onunkine [görüşülen kişininkine] en yakın bakış açısını kazanmak. (Okuyucuya, Pierre Bourdieu)

s.33 - Böylece araştırmacı; eleştirel düşüncesinin tamamıyla yuvalandığı inşalara ulaşmayı ve [anlattığı/aktardığı] aşikarmış veya doğalmış ya da hatta veriye safça boyun eğiyormuş görünümünü vermeyi başarırsa eğer, katılımcı nesnelleştirme girişiminde hiç olmadığı kadar başarılı olacaktır. (Okuyucuya, Pierre Bourdieu)