08 Mart 2017

8 Mart ve Cahilliklerimiz

Bu sabah acıklı bi gülümsemeyle uyandım. 

Sabah uyanınca refleks olarak telefonu eline alanlardanım ben de. Sanki ben uyurken çok önemli olaylar olmuş da, kaçırmışım gibi, ne gerek varsa o kadar aceleye. 

Bu sabah iki wassap mesajı: Biri bi gruptan. Arkadaşım demiş ki: "Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun, kahkahalarımızı sakınmadığımız ve eşit bir gelecek umuduyla..." Sonuna da flamenko yapan kadın emojilerinden koymuş bikaç tane. Tam böyle "so raise your glass" havasına gircem, diğer mesajı gördüm, annemden...

Annem 58 yaşında. Son bir senedir, akıllı telefonu, dolayısıyla wassap'ı var. Ama telefonu o kadar kötü ki, uygulama indirsek de açılmıyor. O yüzden yıllardır olduğu gibi, akıllı telefon edindikten sonra da, facebook gibi korkunç şeylerden uzak durmayı başardı. Yine de sanal dünya dediğin birbirinin kopyası. "Hayırlı günler, hayırlı cumalar, gözlerinizin içinin güldüğü bir gün olması dileğiyle, Rabbim bu salı günü size hiç umulmadık sevinçler yaşatsın inşallah, amin", gibisinden, fonda çiçek böcek resimlerinin olduğu mesajlar anneme birilerinden geliyor, o da sağolsun, bu iyi dileklerden beni mahrum etmemek için, haftada birkaç tane bana da yolluyor. Gelen görseli başkalarına iletmeyi öğrenmiş olması, çocuğunun büyümesine şahit olan anne-baba gibi içimi kıvançla dolduruyor. Öte yandan sevimli de... Uyum sağlamak istiyor yeni girdiği bu dünyaya. Bakıyor bi mesaja, "ne güzel yazmışlar, insanın içini açıyor, çiçekler böcekler ne güzel", deyip başkalarına gönderiyor, heyecanlı yani. Bayram mesajları da onun için çok değerli, hepsini tek tek ilgiyle okuyor, bir zamanlar bizim de yaptığımız gibi. Şimdi meeeh, deyip, aynı sözlerin tekrarlandığı mesajları iyice okumadan, yollanması gerekenler listesine yolluyoruz. Ya da bu ikiyüzlülüğü protesto etmek için kimseciklere yollamamayı tercih ediyoruz. Ama annem her şeyi yeni yaşıyor, o yüzden onun en doğal hakkı bu mesajları yollamak. (Heyecanını kıskanıyorum aslında.)

Bugün de kadınlar günü münasebetiyle iki görsel yollamış. Buraya kopyalıyorum.


(Bunu damadına da yollamış)

Arakadaşımın yolladığı mesajla bunları ardarda okuyunca bi tuhaf oldum, gülesim geldi. Annemin yanaklarını mıncıklayasım geldi. Çiçek alınca mutlu olunmayacağını, senede bir günü kutlayınca her insanın hakkının ödenmeyeceğini bilecek olgunlukta bir kadın, çocuk değil. Ama hala geleneksel laflar hoşuna gidiyor. Kadının sadece kız çocuğu, anne veya eş olarak yüceltilmemesi gerektiğini, onun da bir birey olarak kabul edilmesi gerektiğini biliyor. Kadın deyince mutfak önlüğünün akla gelmemesi gerektiğini biliyor. Birebir konuşmalarımızdan, babamla tartışmalarından biliyorum bunu. Toplumsal konularda erkeklerin yanında fikirlerini dile getirmek isteyip edemeyişinde duyduğu çaresizlikten biliyorum. Daha özgüvenli olmak isteyip de beceremeyişinden, benim isyanlarımı hep gözleriyle onaylamasından, desteklemesinden, gözlerinde okuduğum gururdan biliyorum. 

Fakat uygulamaya geçemiyor. Herkes gibi, inandığı değerlerle yaşam biçimi arasında çelişki var onun da. 

Misal ben, kadınlar gününün aslında Dünya Emekçi Kadınlar günü olduğunu ordan burdan duymuştum. Fakat tarihini bilmiyordum. Evrensel'in yazı dizisinden öğrendim. 1917'de Petrograd'lı kadın tekstil işçilerinin grevine atfen 8 Mart'ın Dünya Emekçi Kadınlar günü ilan edildiğini, 56 yıl sonra, 1977'de Birleşmiş Milletler'in "emekçi" sıfatını çaktırmadan kaldırıp 8 Mart'ı Dünya Kadınlar Günü kabul ediverdiğini daha bugün öğrendim. (Yazıyı hemen anneme yolladım, halkımızı eğiteceğim ya..)

Sonra neler oldu? Günümüze geldik. Güçlü/özgür kadın olmanın şartları reklamlarda pompalanır oldu: En pahalı parfümü kullanmak, kirpikleri en çok uzatan rimeli kullanmak, en sızdırmayan pedi kullanıp oradan oraya hoplayıp zıplamak, hem çocuk hem kariyer yapıp ikisinde de mükemmel olmak...

Annem okumak istediği halde okutulmamış, doğru bilgiye nasıl ulaşacağını bilmeyen bir kadın. Akrabaların gerzekçe baskılarına rağmen kız çocuklarını okutması onun en büyük başarılarından biri. Daha fazlası elinden gelmezdi. Türkiye'de küçümsediğimiz pek çok kadın böyle.

Peki biz okumuşların durumu ne? Bu gerzek reklamların oyununa gelmiyor muyuz her dakika? İnternet elimizin altında olmasına rağmen, her an her türlü bilgiye ulaşma şansımız olmasına rağmen? En basitinden, benim kadınlar gününün tarihini (özet de olsa) öğrenmem neden 28 yılımı aldı? Ve neden hala onlarca çelişki var savunduğum değerlerle yaşam biçimim arasında?

Üstelik bu mesajı aldığımda neden ilk tepkim annemi ve onun gibileri küçümsemek oluyor? Ne olacak bu cahil, Batı standartlarına yükselemeyen milletimizin hali, diye düşüncelere gark olmamı, bu kibri nerelere gizleyeceğim? Batı standartlarında çok mu farklı durum?

Kadına şiddet veya çalışan kadın istatistiklerden haberim yok, düşük olduğu söyleniyor ama kadın vücudunun çatır çatır metalaştırıldığı topraklar bunlar. Hollanda'dayım ve en turistik bölgesi Red Light District. Uğramadan giderseniz dalga konusu oluyorsunuz memleketinizde. TVlerde ideal kadın profilini pekiştiren "tarzsın" programları, evlendirme programları, kadın programları, ben bilmem eşim bilir gibi gerzek yarışma programları, pembe diziler, bizim muhteşem yaratıcılığımızla ortaya çıkmadı. Batı'dan kopyaladık hepsini. Hele ki şimdi Youtube'da moda olan makyaj kanallarını da hep Batılı Youtuberlardan kopyalıyoruz. Birisi "Bugün makyaj çantamda ne var?" videosu çekiyor, bizimkiler de hoop yeni bi şeymiş gibi hemen kendisininkini dünya aleme gösteriyor. Hollywood romantik komedilerinde öyle bir özgür kadın profili çiziliyor ki, en büyük özgürlüğü istediğini satın alabilmesi. Kendi adına kredi kartı çıkartması, ha tabi bi de istediğiyle yatması...

Makyajın, ideal vücut ölçülerinin, kadın-güzellik dergilerinin, modanın, alışverişin zincirlerinden ne zaman kurtulacağız? Ne kadar harcarsan o kadar özgürsün mantığından ne zaman kurtulacağız? Zekamızı ne zaman özgürleştireceğiz? Bize pompalananların doğruluğunu sorgulamaya ne zaman başlayacağız? Kadınlar gününü ilk ilan edenlerin tek düşmanının erkekler olmadığını, sisteme isyan ettiklerini ne zaman gerçekten anlayıp, yaşam biçimimizi buna uyduracağız? Ne zaman sistemin ideolojik aygıtlarının önerdiği kitapları değil de, kendi seçtiğimiz, zihnimizi açacak kitapları okumaya başlayacağız? Ne zaman okuduklarımızdan bir fikir edinmeyi becereceğiz? Ne zaman bu fikirler yaşam biçimimize yol gösterecek?

Kadınlar zamanın birinde emek mücadelesi başlatmış, hala izleri devam ediyor, eyvallah. Çok teşekkürler başlatanlara da, hala devam ettirenlere de. Fakat  şimdi beynimizi uyuşturan başka şeyler var. Trump'ın cinsiyetçi laflarına karşı yürüyüş yapanların Oscar kırmızı halılarında kıyafetleriyle öne çıkmaya çalışması, elbiselerinin markasını bilmemiz... Bunlar beni tiksindiriyor. Kadını kalıplara sokan zihniyete en ön saflarda hizmet edip bi de kadın haklarını savunuyormuş gibi yapılmasını tuhaf karşılamayışımız tuhaf değil mi? Kadın mücadelesinin bu kadar popüler bi konu olması neden rahatsız etmiyor bizi? 

En az halkımızın %50si kadar koyun olduğumuzdan olmasın? Halkımızı eğitirken kendimizi de eğitmemiz gerekiyor olmasın? Tüm o üniversitelere, masterlara, doktoralara, "Amsterdam'da kanal turu keyfiiii kalp kalp kalp"lere rağmen, bizde de bi cahillik olmasın?