Çelıncımızda bu haftanın sorusu: Şu an pencerenden gördüğün manzara ne?
Fotoğraf koymak yerine betimleme yeteneğimi geliştirme çalışması olarak kullanıciim bu soruyu. Ne kadar olacak bakalım... Hadi bism...
Sol tarafta bizim oturduğumuz apartmanın benzeri, abidik gubidik pencereli, dört katlı bir apartman var. Birinci kattakilerin ufak bi bahçesi, ikincilerin balkonunda bahçe tadında bolca yeşillik ve çiçek, dördüncünün balkonunda ise bahçe olmaya çalışan ama başarısız sonuçlanmış boş saksılar var. Üçüncüde ise ayırt edilebilecek değişik bi şey yok. Bizim gibiler sanırım. Balkonu güzelleştirmek gibi bi çabaları yok. Sigaraya çıktıklarını da görmedim. Metrekare israfı. Apartmanlarımızın önünde 10-15 arabalık bi otopark ve aralara serpiştirilmiş ağaçlar var. Şu sıralar hepsi kuru, yapraksız. Bugün hava az gri ve rüzgarsız. Güzel yani, iç açıcı. He bu arada sağ tarafta da sıra sıra dizilmiş birbirine yapışık bahçeli evler var. Görünürde insan yok. Öğle arasında az ilerideki iş binalarında çalışan insanların bizim mahallenin meydanına yaptığı büyük göç dışında genellikle insanla dolup taşmıyor burası zaten. Pencerenin önünde dikiş makinası ve kitaplar dizili olduğu için manzaranın yarısını göremiyorum aslında. Ayağa kalkarsam da tam şu anki manzarayı anlatıyor sayılmam. O yüzden yarısını anlattım, gerçekçilik çok önemliymişçesine.
Bu çelınc sayesinde bir senenin haftalarını sayıyorum ilk defa. Sevdim bunu. Bu hafta ne yaptım, ne yapmadım hesabı yapıyorum. Belki daha az boşa zaman geçiririm. Umut...
Bu hafta pek kitap okumadım sanırım. En son Tirza'yı bitirmiştim, yenisine başlamadım. Sonsuza giden kitaplarımdan da pek okumadım. N'aptım? Bilmiyorum.
Haftasonu komşularımız geldi misafirliğe. Hepsi yabancı. Üst komşuya gitmiştik aylar önce, iade-i ziyaret babında bize geldiler. Tabi haftalar öncesinden randevulaştık, öyle çat kapı değil. Öyle olunca bi gerildik biz. Acaba ne yerler, ne içerler? Bizim hep aldığımız pilsener tadındaki blond birayı severler mi? Sevmezler büyük ihtimal. O zaman başka her çeşitten bikaç bira alalım ki beğendiklerini içsinler. Şarap işine hiç girmeyelim, güzelinden anlamayız. Gelenlerden birinin İtalyan olacağını sanıyorduk bi de, o yüzden şarap işinden kaçmıştık fakat Romanyalı çıktı. Neyse, bira içtiler. Bi gün önceden poğaça yapmıştık, beğendiler, hepsini yidiler. Tarifi de istediler. Vuhu... Yine Türk milletini iyi temsil ettik ve yabancıların gönüllerini yemekle fethettik!
Alt komşumuzun balkonu da bahçe gibi. Beklediğimiz üzre hediye olarak çiçek getirdi. Burda her köşe başında bi çiçekçi olmasının, marketlerin kocaman çiçek reyonu olmasının sebebi bu, ev ziyaretine gittiklerinde illa çiçek götürüyorlar. Tabi bizde vazo yok. Çiçekleri nereye koyacağımızı şaşırdık başta. Sonra atmaya kıyamadığım, ben bunlarla bi şey yaparım ki, dediğim kavanozlara paylaştırdık. Bi de suya koymadan önce çiçeklerin saplarını azıcık ucundan kesmek gerekiyormuş. Bunu öğrendik sayelerinde.
Acemilikleri ya da kültürel farklılıkları tuhaf karşılamayan insanlar. Rahatladık bunu fark edince. Halbuki niye rahatlıyoruz ki, diye düşündüm sonradan, daha doğrusu niye geriliyoruz? İşte bunlar hep eziklik. Batıya karşı duyulan eziklik. Bi de tabi yabancı bi kültürde kendini azınlık hissetme duygusu. İkincisi daha hoşgörülebilir fekat birinciden -milliyetçi safsatalara kapılmadan- kurtulmak lazım. Nasıl olacak bilmiyorum.
Duydum ki feysbuklar yine bu safsatalarla dolmuş. Gazamız mübarek oluyormuş. Sağcısı solcusu birleşip vatan millet sakarya edebiyatına sarılmış. İçim sıkıldı yine arkadaşlardan öğrenince. Onun etkisiyle sanırım, bi kabus gördüm sabah:
Dersane arkadaşlarımdan biriyle görüşmüşüm nedense. Harry Potterla ilgili bi etkinlik varmış. Ailesi ayarlamış. Böyle kapalı bi etkinlik. Harry Potter gelmiş, bi de yönetmen mi yapımcı mı artık her kimse, kamera arkasındaki önemli adamlardan biri. İkisi de Türkçe konuşuyor. Konuşma yapıyorlar küçük bi salonda, çok duygulanmışlar ilgimizden filan... İçiyoruz, dans ediyoruz, ortalıkta çoluk çocuk, yaşlı genç koşturuyor... Etkinlik bitiyor, dışarı çıkıyoruz binadan. 10-15 merdivenden çıkıp kapısına varılan, eskiden resmi amaçlarla kullanıldığı belli olan binalardan biri. Şimdi sanki belediyenin bedava resim kursu filan verdiği bi yer gibi. O büyük merdivende ayaküstü muhabbet ederken uzaktan polisin geldiğini görüyoruz. Dağılın, diyor. Bizi kalabalık görünce eylem yaptığımızı sanmışlar. Anlatmaya çalışıyoruz, "ya hiç alakası yok, Harry Potter vardı vallaha bak aha burda" diye ama hemen başlıyorlar binanın içine bizi tıkıştırmaya. O sırada fark ediyorum ki Harry Potter ve birlikte geldiği bikaç kişi bizi tanımıyormuşçasına götüm götüm uzaklaşıyor. Gencin biri peşlerinden yetişiyor "iki dakka durun da açıklayın polise durumu, size inanırlar" falan derken, biri sessiz silahını çıkarıp vuruyor o genci. Ben şok. Çevreme bakıyorum, benden başka kimse görmüyor. Anlatmaya çalışıyorum, "Harry Potterlar da işin içindeymiş, silahlıymış onlar, bak kaçıyorlar" diye... Kimse dinlemiyor. Hala gülüp eğleniyorlar. Bi sürü yaşlı, çoluk çocuk. Tanıdığım kimse yok.
Sonra fark ediyorum ki kimliğim üstümde değil. Dans ederken çantayı bi yere atmışım. Ödüm daha da karışıyor bokuma. Çaktırmadan o eğlenceyi yaptığımız salona gidiyorum. Kapının arkasında asılı buluyorum çantamı, içinde kimliğim de var, oh şükür. Polis varsa kimlik sorar, kimliğin yoksa iyice süründürür. Niyeyse böyle işlemiş kafama. O an aklıma bi fikir geliyor. Çaktırmadan çıkabilirim belki burdan. Binadan bi çıksam, sokaktan geçen biri gibi davranabilirim. Fakat ihanet etmiş olmaz mıyım içerdekilere? Ama onların zaten kafalar bi dünya, Harry Potterların ihanetini anlattığımda dinlemediler ki beni, onlar için kendimi tehlikeye attığıma değer mi? Hem dışarda neler olduğunu anlamak için daha çok fırsatım olur, belki yardım bile edebilirim onlara... Kapının arkasında kimliğime bakıp bunları düşünürken uyandım. Kalbim küt küttü hala, epey bi bekledim geçsin diye.
Polisli kabuslar da bizim coğrafyamızın kaderi sanırım. Bi sürü anlam çıkartırım bu kabustan ama yapmıycam. Misal son sahne, ülkeden uzaklaşmanın vicdan azabı olabilir. İnsanlara bi şeylerin yanlış gittiğini anlatmaya çalıştığımda verdikleri apolitik "amaaan bi şey olmaz yeaaa" cevaplarına hala kızgın olduğumu gösteriyor da olabilir. Peki neden Harry Potter? Hadi diyelim "Batı eğlence sektörüne kapılıp beynimizi uyuşturduğumuz için gerçekleri göremiyoruz" demek istiyor burada şair, fekat Potter ekibinin ajanımsı silahlı kişiler olmasına ne demeli?
Bilinçaltım boktan. Kabusları çözmeye uğraşmak zevkli gelse de, sizi daha fazla yormıyciim, korkmayın. Sadece, çok canım sıkılıyor. Öyle konuşuyom işte.