Koşmakla ilgili öğrendiklerimi toparlayayım dedim, Macera Kitabım'ın isteği üzerine. Hem belki yanlış bildiklerimi düzelten olur, hem de koşuyu daha iyi benimsememe vesile olur bu yazı.
Hiç sporla alakalı bi insan olmadım. Kendi başıma yapabileceğim bi spor olduğu için koşuya başlamayı göze aldım. Amatörün de amatörü seviyesinde de olsa devam ediyorum (kursu bırakmama rağmen). Bi sporla ilgili dünyadaki gelişmeleri takip etmek güzel bi şey olsa gerek. O hale gelmek istiyorum.
Kursu neden bıraktığımla ilgili de özet geçeyim. Hedefimiz dönem sonunda aralıksız 25 dakika koşabilmekti. Yavaş koş, hızlı koş, fark etmez. Sadece hiç durmadan koş. Bu yüzden her hafta ısınma hareketleri yaptırıp, bikaç ipucu öğretip koşturmaya başlıyordu hoca. Biraz koşu, biraz hızlı yürüme, biraz koşu, biraz hızlı yürüme şeklinde başladık. İlk derste 1,5 dakka koşu, 1 dakka yürüme gibi bi hızda başladık. O ders iyiydim. Aaa dedim hiç tıkanmadım, ne güzel. Sonraki derslerde koşu süresi arttıkça, hep geride kalmaya başladım. Hoca da uyardı, nefes sesin normal değil, diye. Daha kaslarım ağrımaya başlamadan nefesim kesiliyordu.
Küçüklüğümden beri burnum tıkalı. Küçükken lokal anestezili bi operasyon da geçirdim. Ne yaptılar emin değilim ama sanırım et aldılar. Ama çok değişmedi durum, sadece gece horlamalarım yok olmuş, öyle dedi annemler. Küçüklüğümden beri hep böyle olunca, ağzımdan nefes almaya alıştım, burnum yokmuş gibi davranıyorum.
Tabi koşarken iş böyle yürümüyor. Ben de hem vücudumu zorlamayayım hem de kurstakileri yavaşlatmayayım diye, dersi bıraktım. (Yani büyük oranda sebep buydu, evden çıkıp kursa gitmeye üşenmek, soyunma odasında ne yapacağını şaşırmak, herkesin çok sportif görünmesi gibi şeyler yoktu, yoktu canım, tabi...)
Öğrendiklerimi not edeyim şimdi:
Ayakkabı: Koşu ayakkabısı şart, dedi hoca, ki bence de doğru. Yumuşak (sağa sola kolay bükülebilen) ve çok hafif tabanlı olmasın dedi, hatta Nike Air gibi hafifliğiyle ünlü, çok pahalı ayakkabılara boş yere para vermeyin dedi özellikle. Bi de ayakkabının tam oturmaması, ön tarafının biraz bol olması gerekiyormuş, ayakkabı satan çocuk öyle demişti, dinlemedim, tam oturanını aldım, pişmanım. Koşarken parmakların daha serbest olması gerekiyor gibi geliyor. Yani ayak ileri geri oynamayacak da, parmaklar, durduğu yerde daha rahat hareket edecek.
Kıyafet: İnce ve pamuksuz şeyler giymek gerekiyormuş. İnce, çünkü hava soğuk bile olsa koşarken ısınacağımız için kalına gerek kalmıyor. Ha aşırı soğuksa ona göre, yine ince ama termal montlar olabilirmiş. Pamuklu şeyler teri emeceği ve uzun süre ıslak kalacağı için tehlikeli. Terin akıp gitmesi, buharlaşması gerekiyor ki üşütmeyelim. Sonrasında sıkıca giyinmek şart tabi.
Yemek: Spordan en geç iki saat önce hafif bi şeyler (peynirli sandviç gibi), en geç dört saat önce de ağır yemek (sulu yemek, etli yemek vs) yenebilirmiş. Yani akşam yemeğini yeyip eritmek için hemen koşuya çıkmak mantıklı değilmiş. Çünkü vücut önce yiyeceği yakmak istermiş, o yüzden enerjisini sindirime harcarmış, koşuya, kas hareketlerine değil. Bu da çabuk yorulmaya sebep olurmuş. Ha mesela açsınız, ama koşmak istiyorsunuz, o zaman da muz gibi, armut, elma gibi çabuk sindirilen bi meyve yiyebilirmişsiniz.
Isınma: Koşu öncesi ısınmak gerektiğine hemfikirizdir sanırım. Fakat hemen ısınma hareketleri yapılmazmış, ben bunu bilmiyordum. Önce yavaş tempoda biraz koşup, sonra ısınma hareketlerini yaptırıyordu hoca. Vücudu ısınmaya da hazırlamak gerekiyor. Bi de koşuyoruz diye, sadece bacakları ısıtmak yetmiyor. Boyundan omza, omuzdan kola, koldan bele, belden üst bacağa, ordan alt bacağa, en son ayak parmak üçlarını kıpırdatmaya kadar (ki ben bunu tam yapamıyorum çünkü ayakkabım dar) her yeri bi esnetmek gerekiyor. Isınma hareketlerini anlatmayayım şimdi, belki bi yerleriniz incinir, sorumluluk almayayım (göstermeden anlatmak mümkünmüş gibi) ama illa vardır internette zaten. Güzel kaynak bulursam eklerim.
Nihayet... koşu: Benim ilk derste yaptığım gibi elinizde su şişesi taşımaya falan çalışmayın. O yarım kiloluk şişe gittikçe ağırlaşıyor. Gereksiz yere ve kontrolsüzce kol kası çalışmış oluyorsunuz. İlla telefon taşıyacaksanız o satılan bantlarla pazularınıza takın. İlla su alacaksanız en küçüğünden alın, bi bel çantasına falan koyun. Aslında bi sağlık probleminiz yoksa suya ihtiyaç yok bence, benim nefes problemim olmasına rağmen söylüyorum bunu. Çünkü hız yapmaya çalışmıyorum ve zorlandığım yerde yürüyüşe geçiyorum.
Evet asıl mesele bu sanırım. Olay hızlı koşmak değil. (Bu bilmiş laf benim gibi yeni başlayanlar için tabi). Koşmayı alışkanlık haline getirip olabildiğince sık koşmak ve vücudu dinlemek. Tıkanıyo musun? Yavaşla. Nefesini dinle, düzensizlik varsa onu ayarlamaya çalış. Her nefeste yaklaşık olarak aynı sayıda adım attığını fark etmek zevkli oluyor mesela. Ben o kadar yavaş koşuyorum ki, yürüsem çok daha hızlı gidebilirdim. Ama ne gerek var? Tıkanıyorsam yani, ne gerek var..
"Olabildiğince sık koşuya çık"tan kastım da her gün değil. İki koşu arasında mutlaka 24 saat olmalı dedi hoca. Yani her gün koşuya çıkmak da sağlıklı değil-miş. Ben pazartesi, çarşamba, cuma sabahları koşma alışkanlığı edinmeye çalışıyorum bu yüzden.
Bi de kursum pazartesi akşamıydı. Hoca bi de ödev verirdi. 1 sefer saatli/telefonlu/nabız ölçerli filan bi koşu. Bir sonraki derste bu performansımızı sorardı. 1 sefer de kendinize ödül verin, derdi: Saatsiz, vücudu anlama amaçlı, ne zaman yoruluyor, ne zaman hızlanıyor gözlemleme koşusu. Yani amaç vücudunun saatini öğrenmek. Çok hoşuma gitti bu benim, şimdi bi tek bunu yapıyorum. Bi sürü alet taşımayı sevmiyorum. Kol saatime bi başlarken bakıyorum, bi de eve dönerken. Spora başlarken amacım vücudumu iyileştirmekti, ona saygım o kadar sonsuz ki (!) saatin zorlamasına bile izin vermiyorum. Eve döndüğümde tıkanmamış ama deli gibi terlemiş oluyorum, ki bu güzel.
Bi de kol hareketleri var. Kolları bi hışımla ileri geri itip çekmek yanlışmış. Kolu geriye atmak insanı hızlandırıyor, ama ileriye uzatmak, yavaşlatıyor. Bu nedenle omuzdan dirseğe kadar olan kısmı en fazla göğüs hizasına getirip sonra geriye çekmek gerekliymiş. Bi de dirseği 90 derece yapacak şekilde kırıp koşma alışkanlığı vardır çoğumuzda. Bu da doğru değilmiş. Eli ne kadar yukarı kaldırırsan o kadar yerçekimine karşı kuvvet uygularmışsın, bu da boş yere yorulmak demekmiş. El olabildiğince yerde ve geride kalacak yani. Bunun görselli bi anlatımını bulursam başka bi yazıda atayım. Bir de omuzları, kolları sağa sola hareket ettirmemek gerekliymiş, bu da hızı azaltırmış. Ama bu kol hareketleri öyle hemen başarılamazmış genelde, bizim hocanın tam olarak öğrenmesi 1,5 senesini almış! Hakkaten deneyince anlaşılıyor, insan yürümeyi baştan öğreniyor gibi oluyor.
Bacak hareketlerine sıra gelmeden dersi bıraktım ben ne yazık ki. Bu yüzden internetten önereceğiniz herhangi bir kaynak çok mutlu eder beni. Koşu kültürüyle ilgili her türlü kitap, film, belgesel vs önerinize de açığım bu arada.
İlk aldığım öneri Murakami'nin Koşmasaydım Yazamazdım'ıydı. En kısa zamanda okuyacağım.
Selamlar efenim,
Kanatlı Kedi