03 Ekim 2017

6. Gün ve Günün Sorusu: "Neler Yapıyorsun?"

Akşam yazacaktım ama coştum geldim. iki saat sonra Felemenkçe kursum var. Yeni kitaba geçtik demiştim ya, ödev yapıyordum, girişteki okuma parçası okunacaktı. Konu: Ne iş yapıyorsun, ne okuyorsun (üniversite bölümü olarak), işini seviyor musun, boş zamanlarında neler yapıyorsun? En sevmediğim konu. Çünkü okumuyorum, çalışmıyorum. Genel olarak boşum, yani boş zamanlarında ne yapıyorsun sorusu da geçersiz benim için. Kendimce Felemenkçe çalışmayı ve kitap okumayı dolu zaman sayıyorum, kalanı boş dersek, örgü, dikiş, film, koşu diye sayabiliriz belki boş zaman aktivitelerimi de. Ama sonuçta, kitabın öğretmeyi amaçladığı kalıpların çoğunu kullanamıyorum doğruları söylediğimde. Ya da kullanmak için bütün hayat hikayemi anlatma gereği hissediyorum, ki o zaman da geçmiş zaman giriyor işin içine, iyice zorlaşıyor. Türkçe'de anlatamadığım şeyleri yabancı bi dilde anlatmaya kalkınca iyice sapıtıyorum. Yalan mı söylesem acaba? Maksat işimiz görülsün. Hem hikaye anlatma yeteneğim gelişir.

Bu dediğim ikilemi her yeni tanıştığım insanda yaşıyorum. Yani yalan söylemeyi düşünmüyorum tabi ki ama ne desem? Türkiye'de yarım bıraktığım sosyolojiden bahsetsem mi? Mühendisim mi desem? Ama hiç çalışmadım ki, sadece zar zor mezun oldum. Koşu kursuna son derece bireysel bi spor diye yazıldım, takımla kanka olmam gerekmesin diye. Onda bile koşarken rastgele yanyana denk gelmeyegöreyim biriyle, hemen başlıyor, "Eee kedicik, neler yapıyorsun? Çalışıyo musun okuyo musun?" Onun için muhabbete giriş aracı olan bu soru benim için şu sıralar hayatımın en zor sorusu. İkisini de yapmıyorum diyorum, nasıl yani, diye afallıyor. Nasıl? Nasıl boş durursun? Öylesine ağzından çıkmış belki soru, belki hiç düşünmeden sormuş, iki seçenekten birini tiklemeyen cevabım karşısında birden kendine geliyor, tıkanıyor. Sonra işin yoksa açıkla. Muhabbeti istediğim yöne çevirmeyi becerebilsem, bu kadar rahatsız olmazdım belki. Karşıma çıkan her insana neden boş durduğumun hesabını vermek zorunda kalmak çok tuhaf. Geçiş dönemimdeyim ulan, evet yıllardır geçiş dönemimdeyim. Rahat bırakın beni. Başka şeyler konuşalım. Harry Potter mı, Ron mu mesela? Hangi Weasley'i daha çok seviyorsun mesela?Turuncu bi kedin olsa ismini Weasley koymak ister miydin mesela?

İkili diyalog alıştırması var kitapta. Hepimiz ayağa kalkıp ikili gruplar oluşturacağız, birbirimize bu soruları soracağız, sonra partnerimizi değiştirip tekrar soracağız muhtemelen. Hayır bari bi seferde kalsak... Sadece sorsam ve cevap vermesem ne güzel olur. Du bakalım nası geçecek...

Aslında kadın-erkek eşitliği bakımından çok güzel bi bakış açısı. Çalışmayan kadın kavramını normal karşılamıyorlar. Destekliyorum. "Evlenip evde yatan üniversite mezunu kadın" kavramının normal olmaması güzel bi şey. Gönülden destekliyorum, evet ben de onlardan biri olsam ben de sorardım ben de alışırdım bu soruya. Lakin ki öyle değildir. Her şey toplumun ilerlemesine uygun gerçekleşmeyebilir, birey topluma yetişemeyibilir, bireyin açıklamak istemediği, kendine bile açıklayamadığı sebepleri olabilir, di mi? Bi de eşim iş buldu, onunla birlikte geldim demek var ki, zaten tipime bakıp evliliği yakıştıramıyorlar, zaten Türkiye'den gelmişim, "abbov acaba kocası izin vermiyor imajı mı çizdim yine?" korkusu sarıyor dört bi yanımı. Sonra diyorum boşver, sadece boşver. Koyver gitsin ya. Sen işine bak, kronolojini tamamla, oku, öğren, dili öğren, yeleğini ör. Boşver. BOŞVER.

Dünyaya karşı tek başıma bi kalıp oluşturmaya çalışıyormuşum gibi geliyor bazen. Çeşitli kalıplar var ya, insanları içlerine yerleştirdiğimiz, üstüne etiket yapıştırıp rahatladığımız... Ben de kendi etrafıma bi kalıp çakıyorum ki sanki böylece insanlara kolayca verebileceğim bi cevabım olacak. Sanki dil öğretme kitaplarına "iş mi okul mu"nun yanında bi de benimki sorulacak yıllar sonra. Olmayacak tabi ki öyle bi şey. Ama panik yapmadan bugünümü yaşamamın tek yolu kendi etrafıma endospor örüp içine büzüşmek. Anca bunu buldum en azından şimdilik. 

Son zamanlarda buranın insanı hakkında edindiğim bi izlenim var, doğru mu değil mi, zaman gösterecek: Ben buraya gelirken çok absürd hayallerle gelmişim, Türkiye'de dolanan efsaneler yüzünden. "Avrupa'da temizlikçi bile olsan, çocuk bile baksan, Türkiye'deki gibi ikinci sınıf vatandaş olarak görülmezsin" denirdi. İnanırdım. Gelince de bi süre inanmaya devam ettim. Ama son zamanlarda öyle olmadığını hissediyorum. Burda da şu şirkette ya da şu üniversitede şu  pozisyonda çalışıyorum dediğinde edineceğin arkadaş çevresi ile, temizlikçiyim dediğinde edineceğin arkadaş çevresi çok başka. Kişinin kendini yetiştirmesi ve özgüveni ile alakalı elbette iki durum da. Fakat temizlikçi olup da beyaz yakalar arasında takılmak olmaz değil, Türkiye'de olma ihtimalinden belki daha yüksek fakat yine de istisnai bir durumdur gibi geliyor. Tabi bunlar hep oturduğum yerden edindiğim fikirler, çok da şeyapmamak lazım, şimdilik sadece kendi kendime konuşmalarımı buraya kaydedeyim dedim.

Bu kadar kişisellik sosu yeter. Çok depresifleşmeden yazdığımı düşünüyorum, umarım becermişimdir. 

Bugünkü Felemenkçe çalışma şaheserimi de ekleyeyim şuraya: 


Dil öğrenirken kelime ezberlemekle ilgili sıradışı yöntem önerileri olanlar varsa, yorum yazarlarsa çok müteşekkir olurum efem... Kendimce çabalıyorum lakin istediğim hızda ilerlemiyor. 

Bugün şekeri bıraktıktan sonraki ilk sivilcem çıktı. Ayıp etti. Umarım utanır ve yenilerinin çıkmamasını sağlar. O kadar uğraşıyoruz burda. Şekersiz kahveyi bile sevmeye başladım!

Selamlar, 
Kanatlı Kedi