29 Nisan 2020

Karantina Çelıncı - 36

Selam Dünyalı,

Sondan ikinci gün. Hafiften hüzünlendim. Sanırım yarından sonra da devam edeceğim yazmaya. Her gün olmasa da, haftada bir iki kesin yazarım. Hatta bunu da kendi kendime bi çelınc haline getiresim var. Çok iyi geliyor.

Bugün işten artan ipleri atmaya kıyamadım, şöyle saçma sapan bi şey yaptım:



Bence bu bir balık ama size nasıl görünüyorsa öyle olsun. Umut Sarıkaya usulü çemçük ağızlı bir balık. Akordeon gibi kıvrılıyor. Asınca da hafiften yamuluyor, şekli bozuluyor. Şekli bozulmadan asmanın bi yolunu bulmak lazım. Çeşitli teoriler var aklımda, yoruldum şimdi, yarın pratiğe dökmeye çalışacağım bakalım. Belki uzunlamasına asarım, evet bak çok mantıklı geldi şimdi. Şekli daha bi ortaya çıkar, ekstra malzeme kullanmama da gerek kalmaz.

Sabah Hollanda'nın Trt radyosunu, NPO1'i dinledim epey bi. Çoğu zaman konuyu bile anlamıyorum ama yine de "sen ne düşünüyorsun bu konuda" gibi konuşma cümlelerini sindirmek için iyi bi yöntem. Hem de Hollanda gündeminde neler varmış farkında olmak açısından iyi tabi. Bu saatlerde bu kanalda hep haber olduğu için, kullanılan cümleler de standart: "Şimdi hava durumu, evet şimdi olay yerine bağlanıyoruz" gibi. Tekrar edilen cümlelere bayılırım.

Öğleden sonra da nasıl olduysa Barış Manço dinlemeye başladım bi şekilde. Shuffle yaptım Spotify'da, bilmediğim şarkıları denk gelir ümidiyle. İngilizce ve Fransızca olanlar dışında bilmediğim bi şarkı çalmadı Spotify. Tek tek albüm dinlemem gerekiyor sanırım bu amaç için ama o kadar çok albüm var ki, hangisine başlayacağımı bilemiyorum. AYI şarkısında tam olarak kime laf soktuğunu anlamaya çalıştım yine ve yine bulamadım. İnternette ararken bu sorunun cevabını, alakasız bir röportajına rastladım, ilk defa dinledim. Şu:




Radyo röportajı. Siyasete girmekten neden vazgeçtiğine değiniyor azıcık. "Bizde cumhurbaşkanı olmak için iki şey gerekiyormuş, ben bilmiyordum" gibi bi şey diyor, anlamadım  tam olarak ne kast ettiğini. Ben bu laf sokuşları bi türlü anlayamıyorum zaten. Bi de "cumhurbaşkanının siyasetle alakası olmamalı" diyor, günümüzü düşününce gülesim geliyor... Bu sosyal medya zamanlarında yaşasaydı ne derdi, neler düşünürdü acaba? Tivit atar mıydı? Başı belaya girer miydi? Başını belaya sokmayacak sanatçılardan gibi gelimiştir hep bana. Belli olmaz tabi.

Nostalji yapıyorum bu aralar. İki gün önce de lisede kendim aldığım kasetlerden biri olan Mor ve Ötesi'nin Dünya Yalan Söylüyor albümünü dinledim. Çok kasetim yoktu. Hatta sanırım sadece Nev ve Mor ve Ötesi'nin kasetleri vardı. Ortaokulda kuzenimin çekip doğumgünü hediyesi olarak vermek suretiyle beni havalara uçurduğu Atilla Taş kasedini saymazsak. Müzik zevkim böyle işte napak, Allah Baba beni de böyle yaratmış. İlk aşkım Redkit'ti, ikincisi de Çelik. Ateşteyim'deki kafa sallaması olmayan hormonlarımı coşturuyordu. Ordan Atilla Taş'a nasıl geçtim, bilmiyorum. O zamandan beri kafam hep karışık. Çocukluğuma inmek iyi oldu.

Tabi bu kadar az kaset olunca, çevirip çevirip dinleyince tüm şarkıları ezbere bilmemek namümkündü. Mor ve Ötesi'nin sözkonusu albümünde de tüm sözleri hala ezbere bildiğimi fark edip aferin dedim kendime. Bu grubun da (en azından o albümdeki ) tüm şarkıları siyasi gönderme doluymuş. O zamanlar da bu göndermelerin varlığının farkındaydım ama tam olarak nereye ne gönderdiklerini bi türlü çıkaramıyordum. Şimdi de çok net değil. Sadece Az Çok isimli şarkılarında minimalist yaşamı savunarak adeta "Mari Kondo yokken biz vardık" demişler, saygı duydum.

İşte bir gün de böyle geçti,

Selam ederim,
Kanatlı Kedi