22 Nisan 2020

Karantina Çelıncı - 29

Melabaa, 

Bugün u. fifa oynamaya dalmışken, hemen oturdum yazıyorum. Ertelersem yalan olur çünkü. 

Haftanın, benim için, son iş günü bitti. Etiketlemeyle ilgili malzemelerden birini getirmeyi unuttuğum için, teslim etmeye atölyeye gittiğimde işim uzun sürecek, bi de etiketlemeyle uğraşıcam. Her hafta böyle bi saçmalık yapıyorum. Bu arada bazı tam zamanlı çalışanlar iki gün atölyeden, üç gün evden çalışıyorlarmış artık. Duyunca eyvah dedim, keyfim çok yerinde evde. Yolda 1.5 saat geçirmiyorum, işyerindeki gibi kendimi muhabbete zorlamak zorunda kalmıyorum...Kulaklıksız bissürü şey dinliyorum, kafam yorulmuyor. Ne dinliyorsun diye soran yok, kitap dinliyorum cevabını vermekten utanmak yok... Ey özgürlük! Sen ne gsel bi şeysin!

Neyse, böyle gereksiz bi konuda stres yapmaya, iş ortamının sevmediğim yönlerini gözümde canlandırmaya başladım. İşimin anlamsızlığını, bana bi katkısı olmadığını, geleceğe yatırım sayılamayacağını, toplumdaki karizmasızlığını, işyerindeki saçma tavırları, kontrat almak için savaşmam gerektiğini, sonuçta da hayatımın anlamsızlığını falan düşünmeye başlayacaktım kiiiii.... durdum. Ne gerek var? Beni atölyeye çağıracakları bile belli değil daha. Bana bi şey söylenmedi ki. Çağırırlarsa o zaman düşünürüz. O zaman bile bunların çoğunu düşünmemin manası yok. 

İşte bunlar hep şu sıralar kişisel gelişim kitabı okumamın etkileri. Hiçbi kalıcı çözüm sunmasa bile, bugün o saçma girdaba girmemi engelledi ya, bence yeterli. O defteri de cidden yapacağım sanırım. Dünkü gaz hala devam ediyor, demek ki ciddiye alınası bi gaz.

Bikaç gündür yürüyüş yapıyorum. Evin etrafında geniş bi çember. 5bine yakın adım. Bence yeterli şimdilik. Yogadan uzaklaştım bu ara. Ne zaman yapasım gelse ev tozlu oluyor, çoğu zaman da yapasım gelmiyor. Tozu bahane ediyor da olabilirim. Aman blog yazma konusunu bile günlük rutin haline getiremedim, yeni tanıştığım yogayı mı kankam yapcam? Mantıksız bi arzu. Ama sırtımı filan esnetmek için arada bir yaparım, sonuçta aramızdaki sınırlar kalktı artık. Hareket amaçlı yürüyüş de iyi gidiyor şimdilik. Tempolu tabi. Bugün Yasemin Mori'yi açtım, shuffle yaptım, çok iyi gitti. Tavsiye ederim.

Bu arada bi şeyi hiç paylaşmadığımı fark ettim bugün. Ayvalıklı gıda mühendisi bir arkadaşım zeytinyağı üretiyor. Ben de gıda mühendisliği mezunuyum ama ben yalandan mezunum görüldüğü üzre. Ama bu arkadaş bölüme gayet bilinçli gelmişti. Zeytinlikleri vardı dededen kalma, kendilerine kadar üretim yapıyorlardı ama bi potansiyel var diye içi içini yiyordu Bahar'ın. Her proje ödevini zeytinyağı üzerine yaptı nerdeyse ve tezini de tabi ki. Sonra bir sürü eğitim de almış. Benim bölümle pek alakam olmadığı için bu tip eğitimler aldığından haberim yoktu tabi. Başka yönlerden iyi arkadaştık biz. Gıda sektöründe yurtiçinde yurtdışında bir sürü yerde çalıştı. Sonunda hayalini gerçekleştirdi, kendi markasını kurdu. Çok sevindim, gerçekten çok mutluyum O'nun için. Bi insanın bi hayale sahip oluşuna, sonra o hayalin peşini hiç bırakmayıp uğraşmaya devam edişine ve sonunda başarmasına şahit olmak çok farklı, çok güzel bi şey. Datlışım benim. Arkadaşımın adı, Bahar Sağlam Gürol ve markasının adı da Olea Aera. Site de bu: https://www.oleaaera.com/

Çok istiyorum şöyle bol bol satılsın. Ne yazık ki yurtdışına satış yok şimdilik. Türkiye'ye gelince alıp gelecektik ama bu yaz yalan olacak gibi. O yüzden olabildiğince duyurmak istiyorum. Tadı güzel diyorlar, doğrudur. Hiç yemedim bu markalı zeytinyağlarını ama inanırım. Yıllar önce Bahar'ı ziyarete gittiğimde evlerinde hep kendi zeytinyağlarından olurdu çünkü, illa ki şöyle bi ekmek banıp tadına bakardık. Güzeldi. Bahar da tabi bi Ayvalıklı olarak öyle her zeytinyağını beğenmezdi. Hala öyledir muhtemelen ama eskisi kadar sık görüşemiyoruz, Londra'da yaşıyor artık (bi ara Hollanda'daydı da). 

Neyse işte, demem o ki, bi bakın sitesine falan, fiyatlar da uygun sanki, migros zeytinyağı fiyatlarıyla kıyasladım da aşırı aşırı pahalı değil, hani küçük bi şirketçik olduğunu düşünürsek. Almasanız bile haber vereyim dedim. Şimdiye kadar niye vermediysem, unutmuşum demek ki...

İşte bugün de böyle. Kartpostal koleksiyonumu düzenliyeceğim şimdi, ülkelere göre sınıflandırıp, bi tane kutunun içine dikine yerleştircem, hani eskicilerde olur ya, öyle. Mari kondo usulü de diyebiliriz. Helecanlıyım. 

Sevgilerlen, 
Kanatlı Kedi