23 Nisan 2020

Karantina Çelıncı - 30

Merhaba sevgili insanlar,

Kulaklığımı taktım da geldim. Spotify'dan hazır bi liste dinliyorum: Women of Jazz. All of Me çalıyor, 50lere gittim, Los Angeles'ta bi bara. Orda ve o zamanda mı olur o barlar bilmiyorum ama o civarda biyerde bi zamanda işte. Bi martinim eksik şimdi. Tabi bi de kül tablası ve kıvrılıp giden sigara dumanı. Kapalı alanda sigara içemeyenlerdenim, sigara dumanımdan kendim rahatsız oluyorum, olabildiğince uzağa üfürüyorum genelde. Nostaljik ögelerin üyesi olmaya çalışan gerçekçilerdenim galiba. Sigaraylan ortam mı yaratılır, saçma.

Bu sabah kartpostallarımı düzenledim. Yıllardır ilk defa. Sanırım on yıldan fazladır biriktiriyorum. Günlük tutmaktan sonraki en uzun süreli alışkanlığım olabilir. Vay be, hiç böyle düşünmemiştim. Kartpostallarla ilişkim de amaçlarına aykırı. Sadece biriktirmek istiyorum. Dünyanın çeşitli yerlerinden resimli kartlar geçsin istiyorum elime. Kendim gidip aldıysam, üşenmeyip o an ne hissettiğimi yazdıysam arkalarına, daha bi güzel. Ya da başkaları getirdiyse bana, nerde, ne zaman ve hatta hangi psikolojiyle teslim aldığımı not ettiysem, daha da iyi. Bugün hepsini ülkelerine göre sınıflandırdım, postitlerle etiketledim. Küçücük bi kutuya sığdılar. Yıllardır ne yapacağımı bilemediğim kucaklayıp taşıdığım kartlar meğer o kadar da çok yer kaplamıyormuş. Hep bi albüm yapmayı düşünüyordum. Hepsini fotoğraf gibi kolayca sergileyebilmek için. Ama bu sefer de arkalarındaki notları göremeyecektim ki bu çok önemliydi. Yani aradığım o pratik çözümü bi türlü bulamamıştım. Ta ki dün gece pinterest'te postcardlı aramalar yapana kadar. Ne kadar da basit bi çözümmüş halbuki, bi kutuya koyup aralara etiket serpiştirmek. Tişikkirler pinterest! Hiç bu kadar net faydalanmamıştım kendisinden.

İşte sonuç bu:



Tabi sonra daha güzel etiketler yapmak gibi fikirlerim hala var ama şimdilik ortalığı topladım ya yeter. 

Eskiden kartpostalların olduğu küçük dolabı da düzenledim bugün. Fotoğraf albümlerini falan dizdim güzelce. Saçma sapan ne işe yaradığını bilmediğim bir sürü anahtarı bi kutuya koyabildiğim için mutlu oldum. Eski bi çikolata kutusu. Kutular ne kadar da önemli nesneler...

Biraz da free style örgü ördüm, pattern falan kurcalamadan, kafama göre. Turuncu, yıldız şeklinde komik bi küpem var, üniversite zamanımdan kalma, nerden nasıl aldığımı hatırlamıyorum. Kuyrukları eşit olmayan turuncu bir yıldızın üstünde gülen bi surat var, emoji gibi bi şey kısacası. Çok seviyorum, en neşeli küpem o olabilir ama eşi yok. Makyaj yapmadığım için küpelerle renk katmaya çalışıyorum yüzüme. İşte bu eşsiz küpeye bi ieş örmeye niyetlendim, ördüm de ama eş olmadı, ip kalın geldi, çok büyük oldu, bi de yıldızdan çok çiçeğe benzedi. Olmaz, yıldızla çiçek aynı şey mi? Değil. Sonra o turuncu çiçek de yalnız kalmasın diye yanına bi çiçek daha ördüm ve yeni bi çılgın küpem oldu. Yarın blocking yapmaya çalışcam bunlara, kuyrukları içe doğru kıvrılmasın, olduğu yerde dursun diye yapılan bi işlem. Galiba kolalamak deniyordu buna. 

Tabi bu çiçeklerle olduğum yerde duramadım. Düzgün yıldızlar yapmaya giriştim. Bu arada artık sihirli halkayı düzgünce yapabiliyorum! Aferin bana. İnsan her gün bi şey öğreniyor. Neyse, mavi yıldızlar yaptım, daha ince ve daha az sıcak bastıran bi iple. Küpe yapcaktım normalde, ama aklıma başka şeyler geldi, du bakalım. 

Örgünün bu tarafını çok seviyorum, ilham gibi bi şey, her gün gelmiyor. Öylesine oturuyorum iplerin başına ve bi şeyler yapmaya başlıyorum çok ciddiye almadan. Hiç tarif falan bakmıyorum internetten. Sonra hop bi şeyler çıkıyor. Gerçekten bi şey yaptığımı, tamamen kendim yaptığımı hissediyorum. Nadiren oluyor. Kafanın o yaratıcı tarafının kapısını açmak gerekiyor ama her zaman açılmıyor işte nalet şey, nazlı mı desem, gururlu mu...

Akşam da Glow izledim yine. Son sezonun bitmesine üç sezon kaldı. Yine hüzünlü zamanlar. U.ı da sardı iyice. Bu gece 11.30dan sonra "üç bölümcük yaaa, izleyiverelim" dedi de, ben dedim blog yazmam lazım. Sorumluluklarımın bilincinde olarak kalktım geldim buraya. Olay beni bu kadar karizmatik gösterecek şekilde gelişmemiş olabilir ama şimdi ne ehemmiyeti var? Ayrıca Alison Brie'nin, yani başroldeki Ruth'un, yani Community'deki iyi aile kızının yönetmen olduğunu öğrendim. Bunu üçüncü sezonun sondan üçüncü bölümünde fark etmem benim cahilliğimden mi, yoksa bu da arada bi yönetmen değiştiren dizilerden mi, bilmiyorum. Her türlü, saygılar Sayın Brie! 

Şuraya bi de Glow trailerı koyayım tam olsun (bu video koymaya üşenme halini bırakmam lazım):


Dizinin ilk bölümlerinin bütün mesajlı sahnelerini trailer'a koymuşlar adeta. Dizide daha bi güzel yedirilmiş oluyor, çok daha günlük hayattan alınmış replikler, çok daha sıradan anlar var. (Ben de bi şeyi sevince övmelere doyamıyorum)

İşte böyleyken böyle. 

Karantina çelıncının son haftasına girmiş bulunmaktayız. Ben belki sonra da devam ederim. Bana iyi geliyor. Ama tabi 1 haftada neler değişir, bilemeyiz, bu işler hep kader kısmet ... değilse de o tip bi şeyler...

Bu arada Suç ve Ceza'nın sesli kitabını bitirdim. Raskolnikov ve o dönemin kibarlık olsun diye uzun ve gereksiz konuşmaları beni yedi bitirdi. Ama Dostoyevski'nin yazarlığına, gözlem yeteneğine olan hayranlığım ikiye katlandı. 

O zaman, online alışverişte marketin ikramı olan alkolsüz birayla kapanışı yaparken, hepinize saygılarımı sunarım, 

Kanatlınız, Kediniz