Merhabalar efem,
Yine dört gün için ardarda yazıyorum. Benim gibi çelınc başlatan olursa cemaat n'apmaz? Bilgisayarı açmak bile zor geliyor bazen. Neyse, hiç yoktan iyidir deyip başlayayım. Sonra da sizin blogları turlayayım hazır bilgisayarı açmışken.
Burda havalar geç kararmaya başladı yine. Akşam 9 gibi çökmeye başlıyor karanlık. Dolayısıyla farkında olmadan akşam oluyor tabi. Bugün tatil burada, 27 Nisan, kral günü. Kralın doğumgünü. Şenliklerlen kutluyoruz. Bence en güzel tarafı sokakların ikinciel pazarına dönüşmesiydi. İsteyen istediğini satabiliyor, vergi ödemek, izin almak zorunda olmadan. Sadece yiyecek içecek alkol uyuşturucu gibi şeyler satmak yasak ama alkol ve yiyecek de satılıyor. En kalabalık olan yerlerde börek, kısır, simit vs satan Türk teyzelere rastlamıştık, baya kocaman tezgah kurmuşlardı (güzeldi:). Yani resmi olarak yasak sanırım ama çok da kontrol edilmiyor. Zaten öyle bi kalabalık oluyor ki, kontrol etmek pek de mümkün değil. Köşe başlarına da küçük sahneler kuruluyor, konserler oluyor gün boyunca. Amsterdamlılar ya evden çıkmıyormuş o günlerde ya da başka şehirlere tatile gidiyorlarmış. Biz de ilk birkaç sene kendimizi atmıştık Amsterdam merkeze, sonra kaçar olduk. Geçen sene ufak bi tezgah kurup bi şeyler satacak olduk, o gün de deli gibi soğuk ve yağmurlu olacağı tuttu, ben de hastaydım zaten, tadını çıkaramadan eve döndük. Evde duran elişlerimden satayım dediydim, olmadı, el emeği satmak için uygun bi pazar değilmiş. Birkaç euronun üstünde olan her şey pahalı görünüyor, uzak duruyor insanlar. Daha çok garaja falan atılan, hiç kullanılmayan eşyaların satıldığı bi pazar bu.. Misal ben dört beş etek askısını 30 sente almıştım sanırım. Gayet iyiydi.
Bu sene malum tabi, evdeyiz. Sabah kilise çanları çalıyordu, yine sağlıkçılara filan teşekkür manasında olabilir, bilmiyorum. Burası çan çalan bir ülke değil. Çok dindar da değiller. İtalya'daki gibi her sokak başında dinin bir işaretini göremiyoruz. Bu yüzden çan sesi duyunca şaşırıyoruz. Sabah 10da da marş söylenecek diye biliyordum. Sandım ki insanlar balkona çıkıp söyleyecek filan, olmadı öyle bi şey. Sanırım TVde bi kanal yayınlıyordu bi şeyler, program derken o kast ediliyormuş. Sokakta, komşularda hiçbi hareket görmedim, bikaç turuncu kıyafetli insan dışında. Herkeşler evinde kutladı sanırım. Herkes benim gibi düşünüyor da olabilir, ikinci el pazarı olmayacaksa ne manası var? He bi de websitesi kurmuşlar, internetten bi şeyler alıp satmak için, bugüne özel ama girip bakmadım bile.
Dün burdaki arkadaşımla buluştuk, mahallede turladık, sosyal mesafeli tabi. Onda da polen alerjisi varmış, rahatça burnumu sildim bu sayede. Güzeldi, baya bi konuştuk, eve geldiğimde epey yorulmuştum. Tabi Hollandaca konuşmaya çalıştığım için normalden iki üç kat fazla yoruluyorum. Çevremizi tanıyalım turu yaptırdı bana biraz. Çevrenin tarihi hakkında özel bi ilgisi ve dolayısıyla bilgisi var. Ha bi de Hollandalıların dedikodusunu yaptık biraz. Kendisi Alman. Doğu-Batı Almanya zamanlarını görmüş. Doğu Almanya mantığıyla yetişmiş. Dolayısıyla Hollanda'nın tüketici toplumuyla anlaşamadığı bazı noktalar var ve benim de hep aklıma gelen ama soracak kimse bulamadığım için içimde kalan sorular. O yüzden yıllardır burda yaşayan, Hollandacası çok iyi olan birinden de aynı soruları duymak hoşuma gidiyor. Yalnız değilim. Bi ara yine görüşiciiz. Bu arada Hollandaca derdimi anlatabildiğimi hep biliyordum ama onunla daha rahat konuşabilmemin sebebi
nin o olduğunu anladım bu görüşmemizde. Anlatmak istediğim şeyi çoktan anladığı halde hala cümle kurmaya çalışan bana öyle bir sabır gösterip cümlemi tamamlamamı bekliyor ki, konuşmaya devam edebiliyorum. Herkesten bunu bekleyemem, mümkün değil. O yüzden öğrenmeye devam etmem şart.
Bu gazla bugün Hollandaca A2/B1 seviye podcastleri dinledim: Learn Dutch with The Dutch Online Academy
He bi de Hollandaca genç kız kitapları da denen, basit aşk meşk romanlarından okumamı önerdi. Mantıklı geldi. Kütüphaneler kapalı ama marketlerde filan da satılıyor bu tip kitaplar. Deneyebilirim.
Elişi yönünden pek bir şey yapmadım bu arada.
He Glow'u bitirdim. Bu konuda konuşmak istemiyorum.
After Life'ın yeni sezonu gelmiş, sevindim.
Yine Yeni Yeniden Doksanlar podcastinin son bölümünde Sezen Aksu'nun şiirlerden uyarladığı şarkılar ve hikayeleri ve daha bir sürü şey var. Çok seviyorum bu ikiliyi. Geçmişimizle ilgili eksik kalan noktaları tamamlıyorlar adeta.
Bulmaca çözerken öğrendi u., sağolsun bana da söyledi: Çığır; keçiyolu, patika demekmiş. Yani çığır açmak, yeni bi yol açmak! Çok güzel bi aydınlanma değil mi?
Sanırım böyle. Korona durumuna alıştım mı? Sanırım baya baya alıştım. Başlarda belirsizliğin getirdiği bi endişe vardı içimde. Ne olacak? Felaket senaryoları yazıyordum sürekli kafamda. Şimdi biraz daha belli her şey. Belli şartlar sağlanırsa, geçebilen bir şey gibi görünüyor. Ölü sayısının her gün azaldığı ülkelerden bahsediliyor. Sanırım bu düşüş haberleri sebbeiyle, farkında olmadan azaldı endişelerim. Ya da şöyle diyeyim, eski apokaliptik bi gelecek gösteren endişelerim, daha mantıklı ayakları yere basan endişelere bıraktı yerini.
Yeter gali susayım,
Selamlar,
Kanatlı Kedi
Yine dört gün için ardarda yazıyorum. Benim gibi çelınc başlatan olursa cemaat n'apmaz? Bilgisayarı açmak bile zor geliyor bazen. Neyse, hiç yoktan iyidir deyip başlayayım. Sonra da sizin blogları turlayayım hazır bilgisayarı açmışken.
Burda havalar geç kararmaya başladı yine. Akşam 9 gibi çökmeye başlıyor karanlık. Dolayısıyla farkında olmadan akşam oluyor tabi. Bugün tatil burada, 27 Nisan, kral günü. Kralın doğumgünü. Şenliklerlen kutluyoruz. Bence en güzel tarafı sokakların ikinciel pazarına dönüşmesiydi. İsteyen istediğini satabiliyor, vergi ödemek, izin almak zorunda olmadan. Sadece yiyecek içecek alkol uyuşturucu gibi şeyler satmak yasak ama alkol ve yiyecek de satılıyor. En kalabalık olan yerlerde börek, kısır, simit vs satan Türk teyzelere rastlamıştık, baya kocaman tezgah kurmuşlardı (güzeldi:). Yani resmi olarak yasak sanırım ama çok da kontrol edilmiyor. Zaten öyle bi kalabalık oluyor ki, kontrol etmek pek de mümkün değil. Köşe başlarına da küçük sahneler kuruluyor, konserler oluyor gün boyunca. Amsterdamlılar ya evden çıkmıyormuş o günlerde ya da başka şehirlere tatile gidiyorlarmış. Biz de ilk birkaç sene kendimizi atmıştık Amsterdam merkeze, sonra kaçar olduk. Geçen sene ufak bi tezgah kurup bi şeyler satacak olduk, o gün de deli gibi soğuk ve yağmurlu olacağı tuttu, ben de hastaydım zaten, tadını çıkaramadan eve döndük. Evde duran elişlerimden satayım dediydim, olmadı, el emeği satmak için uygun bi pazar değilmiş. Birkaç euronun üstünde olan her şey pahalı görünüyor, uzak duruyor insanlar. Daha çok garaja falan atılan, hiç kullanılmayan eşyaların satıldığı bi pazar bu.. Misal ben dört beş etek askısını 30 sente almıştım sanırım. Gayet iyiydi.
Bu sene malum tabi, evdeyiz. Sabah kilise çanları çalıyordu, yine sağlıkçılara filan teşekkür manasında olabilir, bilmiyorum. Burası çan çalan bir ülke değil. Çok dindar da değiller. İtalya'daki gibi her sokak başında dinin bir işaretini göremiyoruz. Bu yüzden çan sesi duyunca şaşırıyoruz. Sabah 10da da marş söylenecek diye biliyordum. Sandım ki insanlar balkona çıkıp söyleyecek filan, olmadı öyle bi şey. Sanırım TVde bi kanal yayınlıyordu bi şeyler, program derken o kast ediliyormuş. Sokakta, komşularda hiçbi hareket görmedim, bikaç turuncu kıyafetli insan dışında. Herkeşler evinde kutladı sanırım. Herkes benim gibi düşünüyor da olabilir, ikinci el pazarı olmayacaksa ne manası var? He bi de websitesi kurmuşlar, internetten bi şeyler alıp satmak için, bugüne özel ama girip bakmadım bile.
Dün burdaki arkadaşımla buluştuk, mahallede turladık, sosyal mesafeli tabi. Onda da polen alerjisi varmış, rahatça burnumu sildim bu sayede. Güzeldi, baya bi konuştuk, eve geldiğimde epey yorulmuştum. Tabi Hollandaca konuşmaya çalıştığım için normalden iki üç kat fazla yoruluyorum. Çevremizi tanıyalım turu yaptırdı bana biraz. Çevrenin tarihi hakkında özel bi ilgisi ve dolayısıyla bilgisi var. Ha bi de Hollandalıların dedikodusunu yaptık biraz. Kendisi Alman. Doğu-Batı Almanya zamanlarını görmüş. Doğu Almanya mantığıyla yetişmiş. Dolayısıyla Hollanda'nın tüketici toplumuyla anlaşamadığı bazı noktalar var ve benim de hep aklıma gelen ama soracak kimse bulamadığım için içimde kalan sorular. O yüzden yıllardır burda yaşayan, Hollandacası çok iyi olan birinden de aynı soruları duymak hoşuma gidiyor. Yalnız değilim. Bi ara yine görüşiciiz. Bu arada Hollandaca derdimi anlatabildiğimi hep biliyordum ama onunla daha rahat konuşabilmemin sebebi
nin o olduğunu anladım bu görüşmemizde. Anlatmak istediğim şeyi çoktan anladığı halde hala cümle kurmaya çalışan bana öyle bir sabır gösterip cümlemi tamamlamamı bekliyor ki, konuşmaya devam edebiliyorum. Herkesten bunu bekleyemem, mümkün değil. O yüzden öğrenmeye devam etmem şart.
Bu gazla bugün Hollandaca A2/B1 seviye podcastleri dinledim: Learn Dutch with The Dutch Online Academy
He bi de Hollandaca genç kız kitapları da denen, basit aşk meşk romanlarından okumamı önerdi. Mantıklı geldi. Kütüphaneler kapalı ama marketlerde filan da satılıyor bu tip kitaplar. Deneyebilirim.
Elişi yönünden pek bir şey yapmadım bu arada.
He Glow'u bitirdim. Bu konuda konuşmak istemiyorum.
After Life'ın yeni sezonu gelmiş, sevindim.
Yine Yeni Yeniden Doksanlar podcastinin son bölümünde Sezen Aksu'nun şiirlerden uyarladığı şarkılar ve hikayeleri ve daha bir sürü şey var. Çok seviyorum bu ikiliyi. Geçmişimizle ilgili eksik kalan noktaları tamamlıyorlar adeta.
Bulmaca çözerken öğrendi u., sağolsun bana da söyledi: Çığır; keçiyolu, patika demekmiş. Yani çığır açmak, yeni bi yol açmak! Çok güzel bi aydınlanma değil mi?
Sanırım böyle. Korona durumuna alıştım mı? Sanırım baya baya alıştım. Başlarda belirsizliğin getirdiği bi endişe vardı içimde. Ne olacak? Felaket senaryoları yazıyordum sürekli kafamda. Şimdi biraz daha belli her şey. Belli şartlar sağlanırsa, geçebilen bir şey gibi görünüyor. Ölü sayısının her gün azaldığı ülkelerden bahsediliyor. Sanırım bu düşüş haberleri sebbeiyle, farkında olmadan azaldı endişelerim. Ya da şöyle diyeyim, eski apokaliptik bi gelecek gösteren endişelerim, daha mantıklı ayakları yere basan endişelere bıraktı yerini.
Yeter gali susayım,
Selamlar,
Kanatlı Kedi