Selamlar efenim,
Koronayla ilgili iç karatıcı haberler ordan burdan gelip duruyor, pozitif çıkanlar, vefat edenler... Benim yakın çevremde çok kötü haber yok şimdilik, o yüzden oturup kara kara düşünmemeye çalışıyorum. O hakkımı sonraya saklıyorum, yakınlarda birini vurunca/vurursa... O zamana kadar kafayı sağlam tutmaya devam, ki o zaman da çok uzak görünmüyor zaten.
Ayh... iyimser bi şeyler söylemeye çalışırken karamsar konuştuğumu fark ettim. Hey gidinin virüsü, her bireyin çevresinde en az bir tanıdığını vuracak gibi. Bunu kabullensek rahata erer miyiz azıcık? Nası ercen saf, kimi vuracak, ne derece vuracak? Bunlar var sırada.
Ben kötü haberleri görmezden gelerek yaşamaya devam edeyim en iyisi. Meğersem benim normal yaşam biçimimin en doğrusu olduğu kanıtlanmış da, o yüzden herkes evinde oturuyormuş, kimse kimseyle görüşmüyormuş, partiler, düğünler her türlü toplumsal organizasyon tü-kaka ilan edilmiş, ben de bu yüzden evden çıkmadığım için vücuduma ya da topluma karşı bir suçluluk duymuyormuşum mesela... Ölümler hastalıklar normal seyrinde devam ediyormuş. Ne kaa da güzel. Evet sevgili insanlık... Kiminin ütopyası, kiminin distopyası işte (şeytani gülüş emojisi)
Yok ya valla, herkes bana benzemesin, aman tanrılar korusun. Benim de distopyam olur bu. Bu zamanlar geçsin de, yine aşırı sosyaller diğerlerini bastırsın ortamlarda, ben buna razıyım.
Bu sıkıcı geyik muhabbetinin dışında neler oluyor? Onu da anlatayım da, günlük yazdığımızın bi anlamı olsun.
Dün gece Ponyo'yu izledim, yıllar sonra tekrar. Çok güzel film, n'olur herkes izlesin, çoluğunuza çocuğunuza da izletin. Denizle aram pek iyi değil, karasal ortamda büyüdüm, korkarım kendisinden, ama barışasım geldi. Bi de o arkaplanlar, o küçük Japon arabaları, eve, anaokuluna girerken ayakkabı çıkarmalar, çubukla hüpletilen noddlelar... Şu zamanlarda içini açmak isteyenlere şiddetle tavsiye ederim.
Bugün de poğaça yapmaya kalkıştık, ne zamandır burnumda tütüyordu. Ama yakınlarda Türk fırını yok, bu zamanda hadi çıktık dauzaktakilere gittik diyelim, gitmeyiz de, hadi diyelim gittik... Onlarda da poğaça olacağının garantisi yok. Kendimiz yapalım öğrenelim dedik. Mayalı şeylerle aram yok normalde, yıllar önceki birkaç denemem kabarmadı, yapış yapış oldu falan bıraktımdı. Yine cıvık oldu, tarifin iki katı kadar un ekledik, kabardı, sonra baktık yine cıvık, tekrar un ekledik baya. Bi türlü yumak yapılacak hale getiremedik, biz de yaydık tepsiye, üstüne baharatlı lor peyniri yaydık, üstüne bi kat daha hamur... Hooop bi tepsi büyüklüğünde poğaçamız oldu. Yarısını yidik, yarısını buzluğa attık yememek için.
Ve yarım kalan örgüleri tamamlamaya çalışıyorum (onlarla ilgili yazıyı elişi blogumda yazıyorum, buraya linkini koyacağım bitince), wordpressle boğuşuyorum ve zaman çabuk geçiyor.
İşte bu kadar.
Hepinize selam eder, saygılarımı sunarım,
Kanatlı Kedi
Koronayla ilgili iç karatıcı haberler ordan burdan gelip duruyor, pozitif çıkanlar, vefat edenler... Benim yakın çevremde çok kötü haber yok şimdilik, o yüzden oturup kara kara düşünmemeye çalışıyorum. O hakkımı sonraya saklıyorum, yakınlarda birini vurunca/vurursa... O zamana kadar kafayı sağlam tutmaya devam, ki o zaman da çok uzak görünmüyor zaten.
Ayh... iyimser bi şeyler söylemeye çalışırken karamsar konuştuğumu fark ettim. Hey gidinin virüsü, her bireyin çevresinde en az bir tanıdığını vuracak gibi. Bunu kabullensek rahata erer miyiz azıcık? Nası ercen saf, kimi vuracak, ne derece vuracak? Bunlar var sırada.
Ben kötü haberleri görmezden gelerek yaşamaya devam edeyim en iyisi. Meğersem benim normal yaşam biçimimin en doğrusu olduğu kanıtlanmış da, o yüzden herkes evinde oturuyormuş, kimse kimseyle görüşmüyormuş, partiler, düğünler her türlü toplumsal organizasyon tü-kaka ilan edilmiş, ben de bu yüzden evden çıkmadığım için vücuduma ya da topluma karşı bir suçluluk duymuyormuşum mesela... Ölümler hastalıklar normal seyrinde devam ediyormuş. Ne kaa da güzel. Evet sevgili insanlık... Kiminin ütopyası, kiminin distopyası işte (şeytani gülüş emojisi)
Yok ya valla, herkes bana benzemesin, aman tanrılar korusun. Benim de distopyam olur bu. Bu zamanlar geçsin de, yine aşırı sosyaller diğerlerini bastırsın ortamlarda, ben buna razıyım.
Bu sıkıcı geyik muhabbetinin dışında neler oluyor? Onu da anlatayım da, günlük yazdığımızın bi anlamı olsun.
Dün gece Ponyo'yu izledim, yıllar sonra tekrar. Çok güzel film, n'olur herkes izlesin, çoluğunuza çocuğunuza da izletin. Denizle aram pek iyi değil, karasal ortamda büyüdüm, korkarım kendisinden, ama barışasım geldi. Bi de o arkaplanlar, o küçük Japon arabaları, eve, anaokuluna girerken ayakkabı çıkarmalar, çubukla hüpletilen noddlelar... Şu zamanlarda içini açmak isteyenlere şiddetle tavsiye ederim.
Bugün de poğaça yapmaya kalkıştık, ne zamandır burnumda tütüyordu. Ama yakınlarda Türk fırını yok, bu zamanda hadi çıktık dauzaktakilere gittik diyelim, gitmeyiz de, hadi diyelim gittik... Onlarda da poğaça olacağının garantisi yok. Kendimiz yapalım öğrenelim dedik. Mayalı şeylerle aram yok normalde, yıllar önceki birkaç denemem kabarmadı, yapış yapış oldu falan bıraktımdı. Yine cıvık oldu, tarifin iki katı kadar un ekledik, kabardı, sonra baktık yine cıvık, tekrar un ekledik baya. Bi türlü yumak yapılacak hale getiremedik, biz de yaydık tepsiye, üstüne baharatlı lor peyniri yaydık, üstüne bi kat daha hamur... Hooop bi tepsi büyüklüğünde poğaçamız oldu. Yarısını yidik, yarısını buzluğa attık yememek için.
Ve yarım kalan örgüleri tamamlamaya çalışıyorum (onlarla ilgili yazıyı elişi blogumda yazıyorum, buraya linkini koyacağım bitince), wordpressle boğuşuyorum ve zaman çabuk geçiyor.
İşte bu kadar.
Hepinize selam eder, saygılarımı sunarım,
Kanatlı Kedi