12 Temmuz 2018

Haftalar birikti

52 haftalık çelıncımızda haftalar yine birikti bende. Bu sefer çok mantıklı bir bahanem var, Japonya'ya gittim geldim. Bi de bilgisayar mı taşısaydım dünyanın öbür ucuna? Hiç... Aslında canım çok istedi yazmayı çünkü aslında çelınc dediğimi şey amaçsızca yazıp, mantıklı görünmek için bahane. Bi başlık altına toplayamadığım, onun bunun hakkındaki gerekli gereksiz hislerimi aktarabilmek için bi yol. Telefondan yazmaya alışsam güzel olacak da bu teknolojik alışkanlıklar engel oluyor.



24. Hafta : Bir pişmanlığını yaz.

Pişmanlık çok enterasan bir konu. Pek çok konuda pişman olacak gibi oluyorum, sonra ama "o zaman onu yapmasaydım, sonra şunu yapamazdım," diyorum. Hiç adam öldürmedim ki, geçmişte kalan bir eylem için tek hissettiğim pişmanlık olsun... Lisede çevremin baskısına yenilmeyip, sınıf arkadaşlarımın da gazına gelmeyip sayısal yerine eşit ağırlığa geçebilirdim belki. Böylece yıllar sonra mühendisliği bırakmak zorunda kalmazdım. Fakat o zaman da yine edebiyata, sosyolojiye, yani gerçek ilgi alanlarıma girmezdim büyük ihtimalle çünkü bu alanlarda iş yok (en azından öyle diyorlardı). İlla avukat olayım (tanrı korumuş yarebbim, mühendislikten beter olurdum), illa psikolog olayım, hiç olmadı uluslararası ilişkilere gireyim diye uğraşırdım. Çevre etkisi bu yöndeydi zira üniversite zaten masraflı bir şeydi, bi an önce para kazanmamı istiyordu ailem doğal olarak. O yüzden pişman olmak saçma geliyor.

Ha kendimle ilgili keşkelerim var ama pişmanlık değil. Keşke geçmişin bugünüme engel olmasını engelleyebilsem, daha umursamaz, hayalci, umutlu ve neşeli bi insan olsam... Ama bu daha çok karakterle ilgili, insan karakterinden pişman olabilir mi? Keşke bu karakteri seçmeseydim doğarken bak, kötü oldu, denir mi? Böyle bi seçim hakkım olsaydı ohoooo, neleri değiştirirdim... (Değiştirmedi)

Kısacası pişmanlık yok, hayırlısı olsun var, önümüze bakalım var.



25. Hafta : Fermina'nın çevirisiyle; "Çok önem verdiğiniz, "Bu böyledir, başka türlü olamaz. OLMAMALI!" dediğiniz bir konu."

Bazı sorular çok afallatıcı. Ben şimdi buna ne diyem? Böyle kesin konuşmak çok alışkın olduğum bi şey değil. Düşünüyorum...

Adalet önemli olmalı mesela. Duruma göre değişen bi şey olmamalı. Ya da... Sevenleri sevdiğine vermeliler.. Aileler çocuklarının ayrı birer insan olduğunu kabul etmeli. Erkekler artık insan olmalı. İnsanlar bilgisi olmadan fikir sahibi olmamalı, her bok hakkında fikir yürütmemeli. Geçmişte yapılan haksızlıkların da bedeli ödenmeli. Bu çağda insanlar artık dünyaya açık olmalı. Milliyetçilik diye bi şey olmamalı. Dinler insanların beynini ele geçirmemeli. Ben böyle yaşıyorum sen de böyle yaşayacaksın deme cüreti, deme gereği duymamalı kimse. Herkesin yaşadığımız dünya ile, kapitalizm ile bi derdi olmalı, yaşadıklarımızın ideal ya da "olması gerektiği gibi" olduğuna inanmamalı. Survivor gibi gerzekçe programları kimse izlemek istememeli. Herkes dans edebilmeli, içinde bi kıpırtı olmalı. İnsanlar propagandanın kokusunu almalı, oyuna gelmemeli, öğrenmeye açık olmalı.

Ama yani... Olmuyor işte.



26. Hafta : Nasıl rahatlarsın?

Uyurum. Uyuyup uyanınca bazen nerde yaşadığımı bile unuturum. Konu kafamı rahatlatmaksa günlük yazarım, yazarken varsa alkollü bi şeyler içerim ki yazı bitince rahatça uyuyabileyim, düşünüp ne kadar saçma şeyler yazdığımı düşünmeye fırsat kalmasın:) (Buraya gülücük koymayınca çok ciddi bi cümleymiş gibi oldu, fekat aslında ciddi olmasını istememiştim. Gülücüksüz o espriyi nasıl ekleyeceğimi bilemedim. Türkçe ile aram yeterince iyi değil mi, yoksa artık emojisiz hislerimi anlatmayı unuttum mu?!)



27. Hafta : Seni mutlu eden birkaç küçük şey

Aklımdakileri yazıya döküp rahatlayabilmek. Her zaman mümkün olmuyor.
Giymediğim kıyafetleri dönüştürüp, giyebileceğim hale getirmek. Kullanmadığım eşyaları dönüştürmek de aynı şekilde.
İkincielciden ucuz ama işime yarayacak, seveceğim şeyler almak.
Yavru hayvanlarla oynaşmak.
Aradığım bi kitabı kütüphanede bulmak.
Posta almak.
Bi şeyleri keşfetmek, kafamda bağlantıları kurmak.
Mantıksız, kuralsız, estetik kaygısı olmadan dans etmek.
90lar müziği
Pişirdiğim yiyeceğin hayal ettiğim lezzette olması.
Uydurarak yaptığım yemeğin güzel çıkması.
.
.
.


28. Hafta (9-15 Temmuz) : Bu sene okuduğun en iyi kitap

Harry Muslisch'in Suikast'ı ile Adalet Ağaoğlunun Göç Temizliği arasında kaldım. A.A. hakkında artık tarafsız olduğumu sanmıyorum, her kitabını refleks olarak beğeniyor olabilirim. O yüzden Suikast diyorum.