24 Temmuz 2018

Bu bizim en önemli günümüzjafşjbvskm

Son zamanlarda, öğle yemeğimi yerken televizyonda Hollandaca çizgifilm/çocuk programı izliyorum. Bugünkü çizgifilm çok ilgimi çekmedi, diğer kanallara baktım. Evet oyuna geldim, TV böyle bi şey. Amerikan programlarının altyazılı yayınlandığı bi kanal var. TLC. Sanırım Türkçesi de var. Ona takıldım kaldım.

Konu gelinlik. Gelinlikçiler arası bir yarışma var gibi bi şey. Bi müşteri geliyor, annesi, büyükannesi, başnedimesi... Hayatındaki bütün kadınları toplayıp dükkana geliyor. Gelinlikçinin sorularına cevap veriyor, nasıl bi gelinlik istiyorsun, giyince nasıl hissetmek istiyorsun, düğün nerde olacak, damat nasıl biri, ilişkinizi anlat... Prenses mi olmak istiyorsun yoksa vahşi güzel mi yoksa elegant mı? Tabi bi de bütçeniz ne kadar? Gelin de zaten bu sorulara çalışmış gelmiş, çatır çatır cevap veriyor. Sonra dönüp anneye soruluyor, nasıl bi gelinlik istediği. Ne önemi var? Olur mu canım, anne o...

Bu noktadan sonra gelinlikçi yeteneklerini sergiliyor. Gelini ne kadar iyi anlamış? Annesini ne kadar iyi anlamış? (Evet bu da çok önemli) Tam olarak ihtiyaca ve gelinin fiziğine uygun olduğunu düşündüğü gelinliği odada bekleyen geline götürüyor. Gelin giyiyor, önce kendisi yorum yapıyor, sonra anneye ve fikrine çok önem verdiği diğer kadınlara gösteriyor. Beğenirse, kendini piremsesler gibi ya da gerçek bir gelin gibi hissederse, annesi karşısında duygulanırsa, çığlıklar atarak elbiseye "Evet!" diyor.

Bu programın ne yazık ki sonuna yetiştim. Hemen ardından da evlenme sürecinde stres yaşayan çiftlerle ilgili bi program başlayınca, dayanamadım biraz da onu izledim.

Burda da pek çok çiftimiz var. Düğün telaşı içindeler. Stresliler, kah birbirleriyle, kah analarıyla kavga ediyorlar. Sonunda düğün günü geliyor ve her şeye rağmen çok mutlu oluyorlar. Kalp kalp kalp.

Sonuna kadar izleyemedim bu programı. Belki mdüğün hazırlığı sürecinde kavga edip ayrılan tipleri de gösteriyordur. Bilmiyorum.

Ama iki programın da ana fikri şu: Düğün günü hayatımızın en önemli günü, çok özel bi gün, her şey istediğimiz gibi olmalı, içimize sinmeli, parlamalıyız, mükemmel olmalıyız, fiyatı düşünmemeliyiz. Piremses olmalıyım. Kızım piremses olmalı.

Ve ben kendi kendime şaşırıp şaşırıp diyorum ki, yıl oldu 2018, nasıl hala devam edebiliyor bu saçmalıklar? En güzel gelin falan olmayacaksınız kardeşim, diğerlerinden bi farkınız yok, beyaz bi elbise giyiyorsunuz 19.yüzyıl modasına uygun, kabarık etekli. Evet, dikkat çekiyor ama bu sizin en güzel olduğunuzu göstermiyor. Damat da aynı şekilde. Üstelik düşündüğünüz kadar mutlu da olmayacaksınız o gün. Sevginizi milletin gözüne sokunca daha mutlu olunuyor diye bi şey yok çünkü. Hatta bütün o saçma ayrıntılara kafanızı taktığınız için, gerçekten prenses moduna girdiğiniz fakat aslında prenses olmadığınız için bol bol stres olacaksınız. Korsenin içinde rahat nefes alamayacak, saçınız, makyajınız bozulmasın diye rahat hareket edemeyeceksiniz. Türkiye'de evleniyorsanız büyük ihtimalle elbisenizin dekoltesini başkalarının isteğine göre ayarlamanız gerekecek, bi sürü insanı öpmek zorunda kalacaksınız, rahatça dans edemeyecek, edepli davranmaya çalışacaksınız.

Hadi diyelim her şey güzel gitti, gerçek bi prenses gibi hissettiniz düğün gününüzde (ne demekse o), fakat ertesi gün her şey bitecek. Herkes işine gücüne dönecek. Kimse sizin prensesliğinizle ilgilenmeyecek artık. O kadar para verdiğiniz, içinize sinen o elbiseyi bi daha giyemeyeceksiniz. Evde kendi kendinize giyip takılabilirsiniz tabi ama aynı şey olmayacak.

Daha uzatmayayım di mi, evet.
Şu evlilik teklifinin ve düğün gününün büyük olay olarak algılanmasına ne zaman son verilecek? Parayla ilgili her şeyin erkekten beklendiği, kadınınsa bu parayı güzel olmak uğruna harcamak zorunda olduğu bu anlayış ne zaman bitecek? 50lerde kalmış olması gerekmez miydi bunların? Mona Lisa Gülüşü filmi bunları anlatmıyor mu? Yani neresinden tutup karşı çıksam bilemiyorum çünkü mantıklı düşününce artık bunları konuşmuyor olmamız gerektiğini fark edip susasım geliyor. Ama gerçek öyle değil, hala her yanımızı sarmış durumda. Hollywood bi taraftan Mona Lisa Gülüşü'nü koyuyor önümüze, Trump'la her fırsatta dalga geçiyor, bi taraftan da durmadan evlenmenin ve kurallarının inceliklerini anlatıp duruyor. Fikir özgürlüğünün, açık görüşlülüğün, kadın haklarının temsilcisi Avrupa ülkelerinde bu programlar deli gibi izleniyor ki, ekrandan eksik olmuyor.

Aklım almıyor gerçekten bu gerzekliğimizi. Kabul edelim arkadaşlar, ama içten kabul edelim: Mutluluğun beyaz atlı prensle, evlilik teklifini kimin ettiğiyle, evlenmekle, düğünle, gelinlikle, çocuk yapmakla alakası yok. Kafamızı bunlarla bozmayı bırakalım artık. Evlenmek zorunda değiliz, hadi diyelim evlendik, çocuk yapmak zorunda değiliz. Bunlar hayatın mecburi durakları değil. Valla değil ya.

Ayh tamam sustum. Yoksa sonsuza kadar şikayet edebilirim bu konuda. Kendi hayatıma bakayım ben, televizyonda da bi tek çocuk kanalına bakayım.

Kanatlı Kedi'niz