Dün benim evde durma standartlarıma göre sabahın köründe, 7:30da kalktığım için, gece de istediğim saatte, yani 11'de uyuma hakkı gördüm kendimde. Uyudum da netekim. E tabi bu sabah da 7:00'da uyandım. Çiş, yüz, diş rutininden sonra hemen oturdum bilgisayar başına. Belki bu erken kalkmaları bi rutin haline getiririm bu süreçte. Güzel olur.
Ben hep sabah insanıydım zaten. Kocam ise gece insanı. İlk tanıştığımızdan beri bu konuda ben ona uyum sağladım. Gece birlikte bi şeyler izliyoruz filan, hayatın eğlenceli kısmı gece oluveriyor birden, bırakıp gidip ben yatıyorum diyemiyor insan. Sonra sabah da uyanamıyor tabi. Hep bi günün yarısını yaşıyormuş hissi. Çünkü geceleyin onun aklı zehir gibi çalışıyor ama benim öyle değil ki, uyur gezer gibi oluyorum aslında, izlediğim şeyler de olmasa zihnim dünyaya tamamen kapalı. Karantina aydınlanması yaşadım sanırım şu an.
Dün eksik malzemeleri almak için atölyeye gittik, bu hafta şimdiye kadar yaptıklarımı da bıraktım bu arada. Arabayla gittik geldik, toplumdan olabildiğince uzak durduk. Yine de yıkadım ellerimi bol bol. Dönüşte "bi yürüyüşe çıkayım, hava çok güzel" dedim kendime. Tabi bi de bahane uydurdum hemen ardından: Ama önce eve gireyim, şu eşyaları bırakırım, tuvalete girerim, daha rahat bir şey girerim, çöpü çıkartırım vs... Sonra da geri çıkmadım tabi. Ah işte, evde kendi kendine takılabilmek, moral bozmamak güzel de, dışarı hiç çıkamamaya dönüşüyor bu bende bi müddet sonra. Halbuki çıkıp n'apacaktım ki? İnsansız bölgelerde max 20 dk yürüyüp gelecektim!
Belki bugün çıkarım.
Belki bi gün o kaydettiğim yoga videosunu izler, yoga da yaparım. Başlangıç seviyesinde yoga videosu önerisi olan var mı? Bi hoca buldum ama başlangıç seviyesi videosu 48 dk! Kadını da sevdim ama o süreyi düşündükçe başlayasım gelmiyor...Daha kısa olsa daha iyi olur sanki. Ya da sadece bahane uyduruyor olabilirim.
Dün arada bir buluşup Hollandaca konuştuğumuz, sonra muhabbet hararetlenince İngilizce'ye döndüğümüz bir arkadaşım, bisikletle gelmiş, posta kutuma bi zarf bırakmış. İçinde Hollandaca alıştırma kitabı ve iki kartpostal var. Kitaptan bahsetmişti, bekliyordum ama kartpostallar sürpriz oldu, çok sevindim. Datlış insan. Aşağıdan zile bastı gitmeden önce, balkondan komşulara duyura duyura konuştuk ki pek sık olmuyor bu burda:)
Bugün 10-12 arası bize en yakın olan süpermarkete gideceğiz, arka kapısına. İnternetten sipariş vermiştik, çalışanlar bizim yerimize raflardan toplayacak, biz de gidip paketleri teslim alacağız. Haftalık alışveriş tabi. Hollanda'da diğer süpermarketlerde bir sürü önlem alındığını duydum, yani görsellerini gördüm internette, her yere yazı asılmış, mesafeni koru diye, kasiyerin önüne plastiğimsi bi şey koymuşlar, gelenin geçenin tükrüklerinden uzak kalabilsin diye, sırada bekleme noktaları yapmışlar vs. Bize yakın olan bu süpermarkette ise hayat olağan akışında devam ediyordu en son 1 hafta önce gittiğimizde. Çok da kalabalıktı. Dedik mümkünse bi daha girmeyelim buraya. İnternetten sipariş seçeneklerini araştırdık. Eve teslim yapmıyorlar, pickup içinse en erken bir hafta sonraya randevu verebiliyorlar. Sanırım çok yoğunlar ya da eleman sıkıntısı var. İnsanlar hala her gün markete gidiyor, anlayamıyorum...
Birkaç gündür kitap okuyamıyorum, mesai sebebiyle. Ama sesli kitap dinliyorum. H.G. Wells'in Dünyalar Savaşı'nı dinliyorum. 19. yüzyılın sonlarında yazılmış. Zamanına göre güzel bir bilim kurgu. Başkahramanımız ya da yazarın o anda öne çıkarmak istediği kahramanın çevresinde olan anlık olayları, o anda diğer insanların neler yaptığını öyle bi ayrıntılı anlatmış ki yazar, başta alışmam uzun sürdü ama sonra çok sevdim. O film sahnesinin içine giriverir oldum o betimlemeler sayesinde. Filmciliğin olmadığı zamanlarda kim bilir ne büyük nimetti betimleme. Hala önemli tabi ama bu tip yazıları okumayalı epey olmuş ki direk kitap değil de film etkisi yaptı bende. Kitapla ilgili bir de şunu beğendim: Kitabın başında, insanlardan daha gelişmiş teknolojilere sahip olan Marslıların Dünya'yı işgal etmek istemesini mantıklı bulduğunu açıklıyor yazar. Diyor ki, biz de gidip sömürgelerimizde aynı şey yapmadık mı? İnsan da kendinden küçük gördüğü uygarlığı yok ederken acımasız olmuyor mu? Misal onlar insanlara benzeyen canlıları yiyorlar, e biz de hayvanları yemiyor muyuz? Ne farkı var? 1800lerin sonlarında sömürgeciliğe laf söylemesine de, ta o zamanlar vejeteryanlığı savunmasına da şaşırdım. Sevdim H.G Wells'i.
Bu arada karantinada kilo almamak için yöntemlerimizden de bahsedelim mi burda? 16 saat orucu tutuyorum ben. Akşam 7den, sabah 11'e kadar bi şeyler yemek içmek yasak. Yoksa duramam, kendimi biliyorum, çok yerim. Haftada 1 falan alkol kaçamağı yapıyorum sadece akşamları, sabahları sabit. Normalde tek başıma inanmazdım da, uygulamazdım da böyle şeyleri ama kocam yapıyor, onda işe de yarıyor, o yüzden hele ki bu dönem yapmam şart gibi geldi. Siz neler n'apıyorsunuz? Var mı ipuçlarınız?
Bugün bu haftalık son işgünüm (bitirebilirsem). Yarından itibaren daha eğlenceli şeylerden bahsedeceğimi umuyorum.
Selamlar efem,
Kanatlı Kedi
Ben hep sabah insanıydım zaten. Kocam ise gece insanı. İlk tanıştığımızdan beri bu konuda ben ona uyum sağladım. Gece birlikte bi şeyler izliyoruz filan, hayatın eğlenceli kısmı gece oluveriyor birden, bırakıp gidip ben yatıyorum diyemiyor insan. Sonra sabah da uyanamıyor tabi. Hep bi günün yarısını yaşıyormuş hissi. Çünkü geceleyin onun aklı zehir gibi çalışıyor ama benim öyle değil ki, uyur gezer gibi oluyorum aslında, izlediğim şeyler de olmasa zihnim dünyaya tamamen kapalı. Karantina aydınlanması yaşadım sanırım şu an.
Dün eksik malzemeleri almak için atölyeye gittik, bu hafta şimdiye kadar yaptıklarımı da bıraktım bu arada. Arabayla gittik geldik, toplumdan olabildiğince uzak durduk. Yine de yıkadım ellerimi bol bol. Dönüşte "bi yürüyüşe çıkayım, hava çok güzel" dedim kendime. Tabi bi de bahane uydurdum hemen ardından: Ama önce eve gireyim, şu eşyaları bırakırım, tuvalete girerim, daha rahat bir şey girerim, çöpü çıkartırım vs... Sonra da geri çıkmadım tabi. Ah işte, evde kendi kendine takılabilmek, moral bozmamak güzel de, dışarı hiç çıkamamaya dönüşüyor bu bende bi müddet sonra. Halbuki çıkıp n'apacaktım ki? İnsansız bölgelerde max 20 dk yürüyüp gelecektim!
Belki bugün çıkarım.
Belki bi gün o kaydettiğim yoga videosunu izler, yoga da yaparım. Başlangıç seviyesinde yoga videosu önerisi olan var mı? Bi hoca buldum ama başlangıç seviyesi videosu 48 dk! Kadını da sevdim ama o süreyi düşündükçe başlayasım gelmiyor...Daha kısa olsa daha iyi olur sanki. Ya da sadece bahane uyduruyor olabilirim.
Dün arada bir buluşup Hollandaca konuştuğumuz, sonra muhabbet hararetlenince İngilizce'ye döndüğümüz bir arkadaşım, bisikletle gelmiş, posta kutuma bi zarf bırakmış. İçinde Hollandaca alıştırma kitabı ve iki kartpostal var. Kitaptan bahsetmişti, bekliyordum ama kartpostallar sürpriz oldu, çok sevindim. Datlış insan. Aşağıdan zile bastı gitmeden önce, balkondan komşulara duyura duyura konuştuk ki pek sık olmuyor bu burda:)
Bugün 10-12 arası bize en yakın olan süpermarkete gideceğiz, arka kapısına. İnternetten sipariş vermiştik, çalışanlar bizim yerimize raflardan toplayacak, biz de gidip paketleri teslim alacağız. Haftalık alışveriş tabi. Hollanda'da diğer süpermarketlerde bir sürü önlem alındığını duydum, yani görsellerini gördüm internette, her yere yazı asılmış, mesafeni koru diye, kasiyerin önüne plastiğimsi bi şey koymuşlar, gelenin geçenin tükrüklerinden uzak kalabilsin diye, sırada bekleme noktaları yapmışlar vs. Bize yakın olan bu süpermarkette ise hayat olağan akışında devam ediyordu en son 1 hafta önce gittiğimizde. Çok da kalabalıktı. Dedik mümkünse bi daha girmeyelim buraya. İnternetten sipariş seçeneklerini araştırdık. Eve teslim yapmıyorlar, pickup içinse en erken bir hafta sonraya randevu verebiliyorlar. Sanırım çok yoğunlar ya da eleman sıkıntısı var. İnsanlar hala her gün markete gidiyor, anlayamıyorum...
Birkaç gündür kitap okuyamıyorum, mesai sebebiyle. Ama sesli kitap dinliyorum. H.G. Wells'in Dünyalar Savaşı'nı dinliyorum. 19. yüzyılın sonlarında yazılmış. Zamanına göre güzel bir bilim kurgu. Başkahramanımız ya da yazarın o anda öne çıkarmak istediği kahramanın çevresinde olan anlık olayları, o anda diğer insanların neler yaptığını öyle bi ayrıntılı anlatmış ki yazar, başta alışmam uzun sürdü ama sonra çok sevdim. O film sahnesinin içine giriverir oldum o betimlemeler sayesinde. Filmciliğin olmadığı zamanlarda kim bilir ne büyük nimetti betimleme. Hala önemli tabi ama bu tip yazıları okumayalı epey olmuş ki direk kitap değil de film etkisi yaptı bende. Kitapla ilgili bir de şunu beğendim: Kitabın başında, insanlardan daha gelişmiş teknolojilere sahip olan Marslıların Dünya'yı işgal etmek istemesini mantıklı bulduğunu açıklıyor yazar. Diyor ki, biz de gidip sömürgelerimizde aynı şey yapmadık mı? İnsan da kendinden küçük gördüğü uygarlığı yok ederken acımasız olmuyor mu? Misal onlar insanlara benzeyen canlıları yiyorlar, e biz de hayvanları yemiyor muyuz? Ne farkı var? 1800lerin sonlarında sömürgeciliğe laf söylemesine de, ta o zamanlar vejeteryanlığı savunmasına da şaşırdım. Sevdim H.G Wells'i.
Bu arada karantinada kilo almamak için yöntemlerimizden de bahsedelim mi burda? 16 saat orucu tutuyorum ben. Akşam 7den, sabah 11'e kadar bi şeyler yemek içmek yasak. Yoksa duramam, kendimi biliyorum, çok yerim. Haftada 1 falan alkol kaçamağı yapıyorum sadece akşamları, sabahları sabit. Normalde tek başıma inanmazdım da, uygulamazdım da böyle şeyleri ama kocam yapıyor, onda işe de yarıyor, o yüzden hele ki bu dönem yapmam şart gibi geldi. Siz neler n'apıyorsunuz? Var mı ipuçlarınız?
Bugün bu haftalık son işgünüm (bitirebilirsem). Yarından itibaren daha eğlenceli şeylerden bahsedeceğimi umuyorum.
Selamlar efem,
Kanatlı Kedi