Selam size insan kardeşlerim, ne yaptınız?
Uzun zaman oldu. Yazmanın saçma geldiği bi dönemdi yine. Kitap alıntıları hariç yazacağım her şey anlamsız olacak gibiydi. Aslında hala öyle geliyor da kurtlandım bi kere. Kendimi çok büyümsemezsem yazdıklarım daha katlanılabilir gelir belki. Bana. Gelmezse de onu o zaman düşünürüm. Şu an yazmak istedim işte.
Geçen sene goodreads'te kendime 40 kitap hedefi koyup tutturmayı becerince bu sene yeni Türkçe kitaplar aldım. Yıllardır okumayı düşündüğüm bir sürü kitap rafta duruyor. Yavaş yavaş, seve seve okuyorum. Hakedilmiş okumalarım. Rasgele değil, uzuun uzun düşünülüp seçilmiş, bu sene bunları okuyacağım diye kararı önceden verilmiş kitaplar. Yazarların çoğu kadın. Büyük büyük erkek yazarların iş kadınlara gelince saçmalamasına katlanamaz oldum iyice. E her romanda konu illa bi noktada kadına geliyor ister istemez. Kadının da insan olduğu gerçeği, yani estetikten, güzellikten, analıktan ya da şehvetten ibaret olmadığı gerçeği anca son yüzyılda keşfedilmiş. Yani pek çok insan yazar da olsa, anarşist de olsa, hümanist de olsa ya da ne bileyim toplumun ezilenlerini çok iyi anlayıp anlatabiliyor da olsa, kadını belli tanımlara hapsetmekten kurtulamamış çünkü öyle bi derdi olmamış. Sebebi hakkında pek çok tez üretebilirim ama gecenin üçünde daha fazla derinlere girmeyeyim. Kısacası demem o ki, küçüklüğümden beri kadın konusuna kafam takık. Sanırım bu hep böyle gidecek. Eve misafir gelince çayı kadının koymasının gerektiğini düşünen zihniyetle de asla barışamayacağım galiba. Kendimi bildim bileli bu durum zerre yumuşamadı çünkü. Daha kutsal dertlere kafamı takabilirim elbet; halkların kardeşliği, işçilerin birleşmesi, adalet, çocukların ölmesi, mülteciler vs. Ama içimdeki bu küçük çay kavgasını görmezden gelip onlara kafa yorarsam, o, duyar kasmak oluyor. İçten gelen bi davam var, görmezden gelemiyorum. "Neden geleyim?" sorusu gereksiz, gelemiyorum çünkü, imkansız. Derdim sadece çayla da değil. Güzellik standartlarına uymaya çalıştığımız kapitalizmle de. Bu devirde erkeklere rest çekmek kolay (görsel ve sosyal medyada) ama kapitalizme? Makyaja, markalara? Özgür olmak için ŞU rimeli kullanmam gerektiğini söyleyen reklamlara? Neyse, yine başladım büyük büyük konuşmaya. Aslında okuduğum kitaplarla ilgili yazmak istiyorum, diyecektim. Ama alıntıları buraya not etmeye başlayınca işin içinden çıkamıyorum, uzayıp gidiyor. Şimdilik geri döndüm, halledicem.
Örgü örüyorum. Bi set ipim vardı, renkli, onları birleştirip ilk defa hırka ördüm. Tarifi yanlış anlamışım, tunik , uzun bi hırka oldu, ama rengarenk, güzel. Fotoğrafını üşenmeyip koyucam sonra.Örgülere, el işlerine ayrı bi yazı hazırlıycam. (Vaat yazısı oldu mübarek). Yine çok sevmediğim, örmesi zor olan bi ip setim vardı, yazlık bluz örmeye çalışıyorum, biterse onu da koyarım. Ucuz diye ip almayı bıraktım, elimdekiler bitinceye kadar almıyorum. Sonra da ip tercihlerim daha bilinçli olacak. Yıkanabiliyor mu, ne tip şeyler örülüyor vs, hepsini düşüneceğim. Ben bunla bi şey yaparım deyip almak yok artık. Fazla eşya dert. Mari Kondo işine ben de girdim bu arada. O kadının videosunu yıllar önce Youtube'da görmüştüm, katlama tekniklerini falan. Ama üşenmiştim uygulamaya. Netflix'le birlikte tekrar meşhur olunca gaza geldim denedim. Çekmecelerde çok işe yarıyor gerçekten, bir sürü yer açıldı, içim açıldı. Sürdürülebilirliği de o kadar sorun olmadı. En son çoraplarımı bile sırt sırta verip dizdim. Zaten bi şeyleri düzenlemek, hayata kitap rafı muamelesi yapmak huzur veriyor bana. Kendi dağınıklığı içinde huzur bulan insanlardan değilim. Düzenli deli manyaklar için gerçekten iyi bi yöntem, yaşam biçimi. Yoksa herkese göre değil kanımca.
Evde bir sürü yapılacak iş var, damlatan lavabonun tamiri, balkonun temizlenmesi, badana, kapılara kilit takılması, gibi... Lavabo hariç diğerleri olmazsa olmaz değil, o yüzden 2 yıldır öylece duruyor. Durduğu için durduğu yerde, çok da önemli olmadığı halde derde dönüşüyor. Hareketsiz yaşam biçimi ve bol yemek, sigara, alkol de ayrı bi dert. Kısacası hayatı bi toparlama ihtiyacı hissettiğim zamanlardayım. Belki de bu yüzden buralara geldim tekrar. Hareketlenme istediğim zaman takılıyorum genelde bu civarda.
O zaman, şimdilik iyi geceler yedi cüceler, yakın zamanda tekrar görüşmek dileğiyle...
Kanatlı Kedi
Ek: İzlediğim filmler, diziler de var, Netflix'i iptal edince özgürleşen film tercihlerim var, bunlar da hep birikti. Mutlaka döneyim ben buralara.
Uzun zaman oldu. Yazmanın saçma geldiği bi dönemdi yine. Kitap alıntıları hariç yazacağım her şey anlamsız olacak gibiydi. Aslında hala öyle geliyor da kurtlandım bi kere. Kendimi çok büyümsemezsem yazdıklarım daha katlanılabilir gelir belki. Bana. Gelmezse de onu o zaman düşünürüm. Şu an yazmak istedim işte.
Geçen sene goodreads'te kendime 40 kitap hedefi koyup tutturmayı becerince bu sene yeni Türkçe kitaplar aldım. Yıllardır okumayı düşündüğüm bir sürü kitap rafta duruyor. Yavaş yavaş, seve seve okuyorum. Hakedilmiş okumalarım. Rasgele değil, uzuun uzun düşünülüp seçilmiş, bu sene bunları okuyacağım diye kararı önceden verilmiş kitaplar. Yazarların çoğu kadın. Büyük büyük erkek yazarların iş kadınlara gelince saçmalamasına katlanamaz oldum iyice. E her romanda konu illa bi noktada kadına geliyor ister istemez. Kadının da insan olduğu gerçeği, yani estetikten, güzellikten, analıktan ya da şehvetten ibaret olmadığı gerçeği anca son yüzyılda keşfedilmiş. Yani pek çok insan yazar da olsa, anarşist de olsa, hümanist de olsa ya da ne bileyim toplumun ezilenlerini çok iyi anlayıp anlatabiliyor da olsa, kadını belli tanımlara hapsetmekten kurtulamamış çünkü öyle bi derdi olmamış. Sebebi hakkında pek çok tez üretebilirim ama gecenin üçünde daha fazla derinlere girmeyeyim. Kısacası demem o ki, küçüklüğümden beri kadın konusuna kafam takık. Sanırım bu hep böyle gidecek. Eve misafir gelince çayı kadının koymasının gerektiğini düşünen zihniyetle de asla barışamayacağım galiba. Kendimi bildim bileli bu durum zerre yumuşamadı çünkü. Daha kutsal dertlere kafamı takabilirim elbet; halkların kardeşliği, işçilerin birleşmesi, adalet, çocukların ölmesi, mülteciler vs. Ama içimdeki bu küçük çay kavgasını görmezden gelip onlara kafa yorarsam, o, duyar kasmak oluyor. İçten gelen bi davam var, görmezden gelemiyorum. "Neden geleyim?" sorusu gereksiz, gelemiyorum çünkü, imkansız. Derdim sadece çayla da değil. Güzellik standartlarına uymaya çalıştığımız kapitalizmle de. Bu devirde erkeklere rest çekmek kolay (görsel ve sosyal medyada) ama kapitalizme? Makyaja, markalara? Özgür olmak için ŞU rimeli kullanmam gerektiğini söyleyen reklamlara? Neyse, yine başladım büyük büyük konuşmaya. Aslında okuduğum kitaplarla ilgili yazmak istiyorum, diyecektim. Ama alıntıları buraya not etmeye başlayınca işin içinden çıkamıyorum, uzayıp gidiyor. Şimdilik geri döndüm, halledicem.
Örgü örüyorum. Bi set ipim vardı, renkli, onları birleştirip ilk defa hırka ördüm. Tarifi yanlış anlamışım, tunik , uzun bi hırka oldu, ama rengarenk, güzel. Fotoğrafını üşenmeyip koyucam sonra.Örgülere, el işlerine ayrı bi yazı hazırlıycam. (Vaat yazısı oldu mübarek). Yine çok sevmediğim, örmesi zor olan bi ip setim vardı, yazlık bluz örmeye çalışıyorum, biterse onu da koyarım. Ucuz diye ip almayı bıraktım, elimdekiler bitinceye kadar almıyorum. Sonra da ip tercihlerim daha bilinçli olacak. Yıkanabiliyor mu, ne tip şeyler örülüyor vs, hepsini düşüneceğim. Ben bunla bi şey yaparım deyip almak yok artık. Fazla eşya dert. Mari Kondo işine ben de girdim bu arada. O kadının videosunu yıllar önce Youtube'da görmüştüm, katlama tekniklerini falan. Ama üşenmiştim uygulamaya. Netflix'le birlikte tekrar meşhur olunca gaza geldim denedim. Çekmecelerde çok işe yarıyor gerçekten, bir sürü yer açıldı, içim açıldı. Sürdürülebilirliği de o kadar sorun olmadı. En son çoraplarımı bile sırt sırta verip dizdim. Zaten bi şeyleri düzenlemek, hayata kitap rafı muamelesi yapmak huzur veriyor bana. Kendi dağınıklığı içinde huzur bulan insanlardan değilim. Düzenli deli manyaklar için gerçekten iyi bi yöntem, yaşam biçimi. Yoksa herkese göre değil kanımca.
Evde bir sürü yapılacak iş var, damlatan lavabonun tamiri, balkonun temizlenmesi, badana, kapılara kilit takılması, gibi... Lavabo hariç diğerleri olmazsa olmaz değil, o yüzden 2 yıldır öylece duruyor. Durduğu için durduğu yerde, çok da önemli olmadığı halde derde dönüşüyor. Hareketsiz yaşam biçimi ve bol yemek, sigara, alkol de ayrı bi dert. Kısacası hayatı bi toparlama ihtiyacı hissettiğim zamanlardayım. Belki de bu yüzden buralara geldim tekrar. Hareketlenme istediğim zaman takılıyorum genelde bu civarda.
O zaman, şimdilik iyi geceler yedi cüceler, yakın zamanda tekrar görüşmek dileğiyle...
Kanatlı Kedi
Ek: İzlediğim filmler, diziler de var, Netflix'i iptal edince özgürleşen film tercihlerim var, bunlar da hep birikti. Mutlaka döneyim ben buralara.