Dün kendi kendime büyük bi karar verdim: Şekeri bırakıyorum-z. Yalnız değilim neyseki, u.la birlikte bırakıyoruz. Akşam bi şekilde esti, That Sugar Film'i izledik. Fragmanı şöyle:
Konusu fragmandan az çok anlaşılıyor, internette ufak bi araştırmayla da bulunabilir. Eğlenceli ve öğretici bir belgesel. Temelde, doğrudan tatlı yemesek bile, tükettiğimiz hazır gıdalarla farkında olmadan bi sürü şeker yediğimizi, düşük kalorili diye satılan ürünlerin sadece yağdan kıstığını ve yerine şekeri boca ettiğini, kilo vermenin düşük kalorili yemek değil, az şeker yemek olduğunu söylüyor. Şeker endüstrisinin yağı kötüleyip kendini akladığını, sigara sektörünün bi zamanlar desteklenmesi gibi satın alınmış bilim insanlarınca desteklendiğini, şekerin dozunda tüketildiği takdirde zararsız olduğunu iddia ettiğini fakat zamanla bağımlılığa sebep olduğundan dozunda tüketmenin imkansız olduğundan hiç bahsetmediklerini vurguluyor. Çünkü şeker birden aşırı mutlu ediyor, etkisi ise birden azalıyor. O etkiyi tekrar hissetmek için daha fazla şeker tüketiyorsunuz vs... Daha bi sürü ayrıntı.
Ben yıllardır çayda-kahvede şekeri bırakmaya çalışıyordum. Ama bi türlü beceremedim. Şekersiz bi hayat düşünemeyenlerdenim. Reçel, bisküvi, bal, pekmez, tatlı bi şeyler olmalı mutlaka yaşadığım yerde. Meyve değil, meyvenin karnımı acıktırdığını hissediyorum. "Açlığını elmayla filan bastır" lafına hep sinir olmuşumdur, çünkü ben tok karna bile elma yesem acıkırım, midemi bastırsın diye yemek yerim... Kısacası şekere bağımlıyım.
Niyetim kilo vermekten ziyade bu bağımlılıktan kurtulmak (dedi sigara içen kadın). Bi de filmde iki nokta çok fena etkiledi beni. Bir, şekerin sivilcelere sebep olması, çünkü hala kurtulamadım sivilce derdinden ve yediklerimle alakalı olabilceğini birden fazla uzmandan duymuştum daha önce de. İki, bol şekerli beslenmenin psikolojik dengeyi etkilemesi, sık sık bitkin, yorgun hissetmeye sebep olması vs... Bunları iddia ediyor film. Ne kadar doğru bilmiyorum. Ama ikisi de bende uzun zamandır var ve şekersiz hiç yaşamadım. Ne çıkar ki denemekten?
Kısacası bugün, günlüğün ikinci günü, şeker diyetimin de birinci günü. İlk defa bu kadar ciddi bi karar aldım sanırım. Dün filmi izledikten sonra evdeki toz şekeri, sözde zayıflamak için aldığım müsli karışımını, bisküvileri çöpe attım. Müsriflik evet, içim yandı ama onlar evde durduğu sürece başlamam imkansızdı. Verecek kimse de yok yakınımda. Eskiden olsa komşulara filan verilirdi, modern dünyanın boktanlığı işte, versem hakaret kabul ederler mi korkusundan veremedim.
Neyse, bugün bi de yarım saat koşu yaptım. Koşu kursuna gidiyorum da, hoca haftada iki sefer koşun diye ödev veriyor, ilk defa ödevi yaptım. Eve geldiğimde kaslarım ağrımamasına rağmen çok yorgundum. Duş aldım falan geçmedi, uyku bastırdı. O bisküviler orda dursaydı epey bi yerdim muhtemelen. Tuttum kendimi, şimdiye kadar başarılı bakalım. İlk başlarda halsizlik, bıkkınlık, aşırı tatlı isteği falan olurmuş, öyle diyor belgeselde. Bi hafta dayansam gerisi gelir gibi geliyor ama bakıcez.
---
Biraz daha Nutuk okudum. İnsanların listesini yapıp karşıma asmam gerektiğini düşündüm. Yoksa bilmemkaçıncı kolordu komutanları, bilmemkaçıncı kurmay başkanlar, valiler, albaylar... hepsi birbirine karışıyor.
---
Uykum geldiğinde Felemenkçe Susam Sokağı dinleyip yelek ördüm, işe yaradı, uykum açıldı. Şekersiz ilk kahvemi içtim, ne kadar tatsız bi şey. Özellikle kahve konusunda vücudum bağırıyor, şeker at buna şekeeeer diye ama bu kez dinlemiycem onu. İçeceklerin gerçek tadını ben de fark edicem artık.
----
Felemenkçe demişken, haftaya ikinci kitaba geçiyoruz sonunda. Seviyem A2 diyebilirim artık. Tabi sınav falan yok ama A2 seviyesinde eğitim aldım diyebilirim en azından. Seviyorum sanırım bu tuhaf dili.
---
Şimdilik bu kadar, gideyim de havucundan, soğanından gelen şekerlerle birlikte kabak yemeğimi yiyeyim. Belki yanına spagetti yapıp biraz günaha da girerim.
Hoşçakal sevgili günlük,
Kanatlı Kedi