28 Eylül 2017

1. Gün

Sanırım hiç gerçek bi blog yazarı olmadım. Sırf blogger olduğu için tanışıp samimi olduğum arkadaşım olmadı. Mimlemek diye bi kavram var mesela, bazen denk geliyorum, ne demek? Hiçbir fikrim yok. Anladığım kadarıyla yazında başka bir blogdan bahsediyorsun, sonra o da talep ettiğin konuda bir şeyler yazıyor. ALS hastaları için başından aşağı buz kovası dökmek gibi bi şey sanırım. Ama hiç de emin değilim.

Gerçek hayatta da sosyallikten uzak bi insan olduğum için, (bkz: ilk defa girdiği ortamda -ve sonraki birkaç yüz seferinde- elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen insan), blogspottaki arkadaş ortamları da benim için hep korkulası yerler oldu. Misal, birbirlerini yazmaya davet ettikleri yazıların altına, 20 tane yorum arasına ben de "kabul ediyorum challenge ını, ben de yazıcam" gibi bi yorum yazabilir miydim? Sen kimsin be, deyip omuz atıp geçerler miydi yanımdan?

Zaten ben ya çok kişisel, depresif yönlerimi vıcık vıcık anlatan yazılar yazıyordum, ya da sadece bilgi vermeyi amaçlayan, kişisel hayatımı dışa açmayan şeyler... Bu blogger arkadaşları ise hem özel hayatlarından bahsedip hem de depresif takılmıyorlardı. Ben bu işi beceremiyordum.

Ne bloglar açtım da, depresif olduğu için geri kapattım... Sonunda Kanatlı Kedi'de tutundum. Nasıl başardım? Kişisel yazılar yazmayarak. Depresifliğimi sosyoloji/roman okumaları veya film yorumları üzerine boşaltarak. Yakınlarımdan köşe bucak gizlememi gerektirmeyecek bi blogum oldu böylece. Bu arada sevdiğim blog yazarlarının sevdiği blog yazarlarını falan araştırarak daha iyi bi okuma listesi oluşturdum. Eskiden "kitap blogspot" diye aratıp falan mı okuyordum başkalarının bloglarını, bilmiyorum nasıl öyle prim kasan, takipçi kasan şeylere denk gelmişim... Neyse, daha insan gibi, tık peşinde koşmayan bloggerları okudukça site sanallıktan biraz da olsa kurtulmaya başladı.

Fakat bu arada son zamanlarda bloğum kitap alıntılarından geçilmez oldu. Kişisele girmeyeyim derken hiçbi şey yazamaz oldum. Bu sıradaaaa takip ettiğim bir blogda (Leylak Dalı), yazı yazmaya davet eden bi yazı gördüm. Hatta O da başka bir blogdan (Mari Antrikot) almış ilhamı. Kişiselle genel arasındaki dengeyi sağlama amacıyle, -Mari Antrikot'un deyimiyle- şalanj'a giriyorum ben de! Eski bloggerların amacı blog ortamını canlandırmak. Benim özeldeki amacım ise saçmalamadan 21 gün boyunca yazmayı başarabilmek.

Hatta depresif bile yazabilirsin kedicik, bu kadar lafı uzatırsan kimse okumaz nası olsa... Sus Sıdıka, anneye öyle denmez!

Hadi bism...

--------------------

1. Gün


Son bikaç gündür olduğu gibi yine hafif sisli bi güne uyandık. Sis zamanla dağılsa da güneşin sarı ışığından yoksunduk bugün bütün gün. Saat akşamın beşi, bu saatten sonra da açacağını sanmıyorum.

Bi şey yemeden markete gittim, kuru kayısı almaya. Son zamanlarda pizzadır hamburgerdir, saçma sapan katı gıdaları doldurdum mideye, Barbie bebek gibi kakasız geziyorum kaç gündür. Ağrı sızı olmadan önlemimi alayım diye aç karna sıcak suyla ıslatılmış kuru kayısıları yedim, suyunu içtim. (Hala bi hareket yok, korkuyorum anne).

Sonra kahvaltı niyetine dün yaptığım lazanyadan bi dilim yedim. Hayatımda ilk defa lazanya yaptım tabi ki, o da markette tüm malzemeleriyle birlikte satılan kiti kullanarak. Kıyma, peynir ve süt hariç, onları satın almak gerekiyor. ama ne güzel bi şey bu lazanya, Garfield ne kadar da haklı. Kahvaltıda yememin sebebi hayvansı içgüdülerime uyup, kendimi "belki bu sayede mideni bozar, mecburen sıçarsın" diye kandırmamdı. Yoksa mantıksız tabisi.

Sonra internette kontrolsuzce vakit kaybeden bi insan olduğum için, buna çözüm olarak bulduğum şeyi yaptım. Bugün yapacaklarımı listeledim. Genelde bi sürü şey yazıp içinden yapabildiğim kadarını yaparım. Bu sefer az yazdım. Günlük hayatla ilgili, halledilcek şeyleri yazmadım (Çamaşır yıka, tırnaklarını kes, doktoru ara gibi şeyler yani). Bunlarla uğraşmaktan kağıt kalem işlerine odaklanamadığımı fark etmiştim dün gece. Sadece kağıt kalem işlerimi yazdım. Yani şu kitabı oku, kronolojiyi yaz, Felemenkçe çalış gibi...

Bikaç gün önce Nutuk'a başladım. Hiç duymadığım bi yayınevine ait, saçma sapan dilbilgisi hataları var, çarpıtılmış de olabilir ama bi an önce başlayasım geldi, kendimi tutamadım, elimde de bi tek bu vardı. Sonra başka bi baskısından tekrar okurum.

Ama kitaba geçemeden kendime proje edindiğim Kronoloji bloğuma daldım. Bugün ilk defa gerçek manada okura açtım, yani o kısa giriş yazısını silip, uzun uzun derdimi anlattım. (Bundan uzun olmasın, o yazı da pek uzun evet). İşte burda: Geçmiş Zaman Kronolojisi. Call the Midwife dizisinde büyük emeklerle bebeği doğurtan ebelerin havluya sarılmış eciş bücüş yaratığa baktıkları gibi bakıyorum şimdi yeni bloğuma. Büyüyecek mi bakalım, büyüyünce ne olacak? Ne işe yarayacak? Yaraması şart mı ki, ben onu böyle de seviyorum, gibisinden...

Sonra Okuma Listem'e baktım, Leylak Dalı'nın yazısını gördüm. İçimi boşaltasım mı varmış neymiş, hemen coştum, ben de yazıcam 21 gün boyunca! diye, geldim buraya, bıdı bıdı etmeye başladım.

Daha günün bitmesine var. Akşam bi İngilizce meetup'ına gidecektim ki, şu sıralar evden çıkmış olmam gerekiyordu. Gitmemek için kendime vicdan rahatlatıcı bahaneler ararken mesaj geldi, etkinlik iptal olmuş! Şimdi sabah listeye yazılanları yapmak için hala zaman var. Güzel..

Gün hala karanlık. Belki 21 gün boyunca, bugünkü gibi, havaya aldırmadan moralimi iyi tutmayı başarabilirim bu şalanj sayesinde.

Selamlar efenim,

Kanatlı Kedi