18 Ağustos 2013

AVRUPA'DA 2. DURAK: PRAG

Viyana'dan trenle Prag'a geçtik. Prag biraz plan dışı gelişti, araya sıkıştırdığımız için sadece 1 gece kalmaya karar verdik.

- hava soğumuştu. (belki de bu yüzden sevmedim)
 
- sadece merkezini, turistik yerlerini gezdik.

- kısa süre kalacağımız için toplu taşıma bileti filan aramadık, fiyatlarını bilmiyorum. hep yürüyerek gezdik. ama etkin bir metro sistemi var Prag'da da sanıyorum.

- merkezdeki ince, otomobilin giremeyeceği sokaklar yaya turistlerle dolu. bazı yerlerde bisiklet sürülebiliyor. birkaç tane de olsa bisiklet kiralama yeri var gördük. 
 
- para değeri tl'ye yakın. Viyana'dan sonra her şey ucuzmuş gibi gelmeye başladı. para değeri düşük olunca, halkın yaşam standartları da düşüyor tabi, pek bi mutsuz, asık suratlıydı bu şehir ve insanları. maddi durumlarına bağladım ama iyice anlamak için daha uzun süre kalmak lazım.
 
- çeşme suyu kötüydü. markette su pahalıydı. bira gerçekten sudan ucuzdu. 50lik bira da 20kron, yarım litre su 35 krondu. ama su yerine bira içilmiyor ki arkadaş!
 
- tarihi binalarda kısaca açıklama yazıları var fakat hepsi çek dilinde, ingilizce çevirisi yok. yol gösteren tabelalar da aynı şekilde. o kadar turistik bir yerde bu kadar bencil davranılması ilk adımda soğuttu beni Prag'dan.

- heykeller serpiştirilmiş şehre. genelde severim adım başı sanat eseri görmeyi. fakat burada gördüğüm tüm heykeller hristiyanlık hakkındaydı. acı çeken isa, öğüt veren rahip, azizler... dinlerin kötü tarihini hatırlatmaktan, karamsarlığa gömmekten başka işe yaramıyor bu tür sanat. her yanı ebru ya da hat sanatıyla kaplamak gibi bence. içimi sıkıyor. yaratıcılık, özgürlük değil, kural aşılıyor. belki de bu yüzden sevemedim Prag'ı.
 
- daha çok yerli halkın olduğu bir bara gittik. tuvalete gitmek istedim, işaret ettikleri yerde 2 kapı vardı. üzerinde kadın/erkek vb bir ibare yoktu. daldım birine. pisuvara işeyen adam "hey!this is for men!" diye kızdı bana. nerden bilebilirdim ki? güldüm. "turistleri pek sevmiyorlar galiba" düşüncem kuvvetlendi.

- bedavaya bulduğumuz bir hostel haritasında yazan ayrıntılardan anladığıma göre, Prag'da hayat İstanbul'un turistik bölgelerindekine benziyor. yani, insanlar çok çalışıyor ama Avrupa'nın diğer ülkelerinde olduğu gibi refah içinde yaşayacak kadar çok kazanamıyorlar. fakat ne hikmetse şehirlerinde turist kaynıyor. ki bunlar pek de tarih ve kültür tanımak için gelen cinsten değil, Prag'ın gece hayatını duyup akın eden cinsten turistler. yani sokaklar içen, eğlenen dertsiz tasasız erasmuslu gençlerle dolu. sonuçta, turistleri sevmemeleri veya sürekli kazıklamaya çalışıyor olmaları çok da garip değil bence. 

- evsizleri Viyana'dakilerden farklı. aslında "evsiz" değil, "dilenci" demek daha doğru gibi geliyor. çünkü Viyana'dakiler, yani evsizler, sanki biraz öyle yaşamak istedikleri için dışarıdalarmış gibilerdi (tamamen duygusal bir fikir bu, hiçbir kanıtım yok). oysa Prag'dakiler bildiğin dilenciydi. tr'dekiler gibi yalvarmıyorlardı, sessizlerdi, yine de acıyıp yardım etmemizi istiyorlardı. aşağıdaki resimde görebileceğiniz pozisyonda uzanıp, yüzümüze bakmadan para bekliyorlar. bu pozisyon da, sınıf farkını adeta göze sokuyor. bu dilenme geleneği nereden geldi, merak ediyorum.


kaynak
- şöyle bi şeker var, yemedim ama adım başı satılıyor, halkın gözünün önünde üretiliyor:

kaynak
 
- ucuz yemek için öneri: tren istasyonundan çıkıp sola dönünce, parkı geçtikten sonra bir dönerci-pizzacı var. dönerli pizzası güzel.

- adım başı türk turistle karşılaştık.

şimdilik  bu kadar...