"Nedir seni geride tutan?" gibi bi şey soruyor galiba 13. hafta, "What holds you back?" diyor.
Geçmiş, diyebilirim sanırım kısaca. Uzak geçmiş, yakın geçmiş fark etmez. Zamanın birinde kötü bi şey geçmişse başımdan, başarısız olmuşsam, benzer şeyler denemem gerektiğinde hep eskileri düşünüyorum. "Yaptığım hataları bi daha yapmayayım" diye değil, "ben bunu daha önce de yapamamıştım" düşüncesiyle... Pek mantıklı değil tabi.
Bir rüyanı paylaş, diyor 14. haftanın sorusu da. Paylaşayım:
18. yüzyıl Avrupa sokaklarında gerçekleşen bi kovalamacanın sonunda rutubetli çirkin bi odaya saklanıyorum. Odada kimse yokken, kafamı bi çeviriyorum, kel bi adam beliriyor. Şeytan olduğunu söylüyor. Gayet kibar. Oturuşundaki, bacak bacak üstüne atışındaki yumuşak hareketler, entelektüel bi muhabbete hazırlandığı izlenimi uyandırıyor insanda... Havadan sudan ya da şimdi hatırlayamadığım bi şeylerden bahsediyoruz. "Sen zaten cehenneme gideceksin," diyor. "Hadi ordan be", diyorum, "sen nerden bilceksin ki? Sen Azrail değilsin, bunu öğrenmeye yetkin yok bi kere..." İster inan ister inanma, der gibi omuz silkiyor. Zaten muhabbetin başından beri bi inatlaşma söz konusu ortamda. Şeytanın tipine gıcık oluyorum, taa şeytan olduğunu öğrenmeden önce... Böyle bi her şeyi biliyomuş, herkesi küçümsüyomuş, herkese katlanıyomuş havası var. Küçük dağları ben yarattımcı yani... Muhabbet ederek alt etmek istiyorum onu bu yüzden. O da bunu anladığı için elindeki son kozunu kullanıyor çocuklar gibi, benim cehenneme gideceğimi söylüyor... Ben de yemiyorum tabi, hadi ordan diyiveriyorum. "Gidebilirim de ama bunu sen bilemezsin," modundayım. Hafiften yusuf yusuf da oluyor muyum? Olmuşumdur heralde. Dünyevi olmayan bi varlık cehenneme gideceksin diyecek de korkmıycam, mümkün değil. Ama korkuya benzer bi şeyler hissettiğimi şimdi net olarak hatırlamıyorum. Zaten rüyayı farklı kılan da buydu, uyandığımda vay be, dedim, şeytanla konuştum, hem de korkunç değildi...
İşte böyle.
Hiç olmazsa soru çelıncıma yetişeyim dedim. Bu sıralar hiçbi şey yapmayıp hiçbi şeyi de yetiştirememe modu var üstümde. Hayırlısı.
Geçmiş, diyebilirim sanırım kısaca. Uzak geçmiş, yakın geçmiş fark etmez. Zamanın birinde kötü bi şey geçmişse başımdan, başarısız olmuşsam, benzer şeyler denemem gerektiğinde hep eskileri düşünüyorum. "Yaptığım hataları bi daha yapmayayım" diye değil, "ben bunu daha önce de yapamamıştım" düşüncesiyle... Pek mantıklı değil tabi.
Bir rüyanı paylaş, diyor 14. haftanın sorusu da. Paylaşayım:
18. yüzyıl Avrupa sokaklarında gerçekleşen bi kovalamacanın sonunda rutubetli çirkin bi odaya saklanıyorum. Odada kimse yokken, kafamı bi çeviriyorum, kel bi adam beliriyor. Şeytan olduğunu söylüyor. Gayet kibar. Oturuşundaki, bacak bacak üstüne atışındaki yumuşak hareketler, entelektüel bi muhabbete hazırlandığı izlenimi uyandırıyor insanda... Havadan sudan ya da şimdi hatırlayamadığım bi şeylerden bahsediyoruz. "Sen zaten cehenneme gideceksin," diyor. "Hadi ordan be", diyorum, "sen nerden bilceksin ki? Sen Azrail değilsin, bunu öğrenmeye yetkin yok bi kere..." İster inan ister inanma, der gibi omuz silkiyor. Zaten muhabbetin başından beri bi inatlaşma söz konusu ortamda. Şeytanın tipine gıcık oluyorum, taa şeytan olduğunu öğrenmeden önce... Böyle bi her şeyi biliyomuş, herkesi küçümsüyomuş, herkese katlanıyomuş havası var. Küçük dağları ben yarattımcı yani... Muhabbet ederek alt etmek istiyorum onu bu yüzden. O da bunu anladığı için elindeki son kozunu kullanıyor çocuklar gibi, benim cehenneme gideceğimi söylüyor... Ben de yemiyorum tabi, hadi ordan diyiveriyorum. "Gidebilirim de ama bunu sen bilemezsin," modundayım. Hafiften yusuf yusuf da oluyor muyum? Olmuşumdur heralde. Dünyevi olmayan bi varlık cehenneme gideceksin diyecek de korkmıycam, mümkün değil. Ama korkuya benzer bi şeyler hissettiğimi şimdi net olarak hatırlamıyorum. Zaten rüyayı farklı kılan da buydu, uyandığımda vay be, dedim, şeytanla konuştum, hem de korkunç değildi...
İşte böyle.
Hiç olmazsa soru çelıncıma yetişeyim dedim. Bu sıralar hiçbi şey yapmayıp hiçbi şeyi de yetiştirememe modu var üstümde. Hayırlısı.