26 Nisan 2017

Kitap: Dünyanın Sefaleti - 2. Kısım (Pierre Bourdieu vd.)


BİRİNCİ BÖLÜM: Bakış Açıları Uzamı

Kenar mahallelerde, dar gelirlilere düşük ücretlerle sağlanan evlerin bulunduğu sitelerde, getto haline gelmiş bölgelerde yaşayan yerlilerle, göçmenlerle görüşmeler yapılmış bu bölümde. Göçmenler yüzünden, kültür farklılığı sebebiyle her şeyin bozulduğunu düşünenden tutun da, sorunun göçmenlikten değil, daha derinlerde saklı problemlerden kaynaklandığını söyleyen, fakat suç oranı yüksek ve işsizlerle dolu bu sitelerde zor bir yaşam sürdüğü için bunalan, ne yapacağını bilemeyen eski solculara kadar pek çok farklı bakış açısı var. Bu bölgelerdeki gençler neden işsiz? Okullarda neden başarılı olamıyorlar? Neden hırsızlığa, çevreye zarar vermeye meyilleri var? Neden kurtulamıyorlar uyuşturucudan? Gerçekleri, ezilenlerin sesini duyurmayı görev edindiğini iddia eden medyanın suç oranlarına, gençlerin hayatının kararmasına katkısı ne?

Tadından yenmez bi bölüm. Soruları soran sosyologların nasıl sakin kalabildiğini, gözlerinin nasıl dolmadığını, cevap verenlerle birlikte nasıl sinirlenip coşmadığını merak ediyor insan. Teoride kalmayan sosyolojik çalışmanın ne kadar zor olduğunu hatırlatıyor, saygı uyandırıyor.



Alıntılar:


38 - Öncelikle "zorulu" denen mahallerin (...) her şeyden önce tasvir edilmesi ve hakkında düşünülmesi zor mahaller olduğu açıklığa kavuşturulmalı ve (özellikle medyada bolca rastlanan) basit ve tek yönlü imgeler yerine, aynı gerçeklikleri farklı ve bazen de birbiriyle uzlaşmaz suretlerde ortaya koyabilecek karmaşık ve çok katmanlı bir temsile başvurulmalıdır. (Bakış Açıları Uzamı, Pierre Bourdieu)

40 - Ancak büyük sefaleti tüm sefaletlerin yegane ölçütü olarak teşkil etmek, mevcut toplumsal düzenin ayırt edici vasfı niteliğindeki ızdırapların önemli bir kısmını farkına varıp anlamanın önüne geçer. O toplumsal düzen ki, büyük sefaleti hiç şüphesiz azaltmış (ancak çoğunlukla iddia edilenin altında bir oranda), lakin aynı zamanda, farklılaşmak suretiyle, toplumsal uzamları da çeşitlendirmiş (alanlar ve uzmanlaşmış alt-alanlar) ve daha önceden rastlanmamış türde küçük sefalet biçimlerinin gelişmesi için gerekli koşulları ortaya çıkartmıştır. (Bakış Açıları Uzamı, Pierre Bourdieu)

43 - Marine Hanım iki ayrı diyalog kurmaya dair çabalarımıza direndi. Kocası, hanımını ufak bir bakışla konuşmaya dahil etti hep ve o konuşurken, gözlerinde onay aradığı kocası ağırbaşlılıkla kafasını sallayıp sanki saygı gereği, sözün arasına hiç girmedi. (Jonquilles Sokağı, Pierre Bourdieu)

45 - Çocuk elinde CAP mesleki yeterlilik sertifikası ile mezun olduğunda, bulduğu az çok uygun bir işi kabul etmiyor çünkü bu onun uzmanlığı değil. (Jonquilles Sokağı, Pierre Bourdieu)

49 - Pied-noirs: Kara ayaklar. Cezayir 1962'de bağımsızlığını kazanınca Fransa'ya dönen, çoğunluğu Fransız Avrupalılar. (Dipnot, Pierre Bourdieu)

50 - Bunların hepsi; eğitimleri ve politik mücadeleleri neticesinde edindikleri (...) ve ayrımcılık ile etnik ön yargının resmi düzeyde kınanması yoluyla da desteklenen evrenselci ve ırkçılık karşıtı gelenekle inançların, her gün bir arada yaşamanın gerçek zorluklarıyla karşı karşıya gelmek suretiyle sınandığını göstermektedir. (...) Sözgelimi, özellikle yaz ayları ve tatil günlerinde binadaki gürültüye ve kokuya dayanamayıp kendini orada mahsur kalmış hisseden eski sosyalist militan kadın veya aynı sebeplerle taşınmak zorunda kalan, kalpleri vicdan azabının yüküyle, düşünce ve inançlarına layık bir şekilde yaşamadıkları hissiyle ağırlaşmış eski komünist çift. (Jonquilles Sokağı, Pierre Bourdieu)

51 - ..."çocuklarına birer Fransız gibi davranma" derecesi... (Jonquilles Sokağı, Pierre Bourdieu)

56 - ...tecrübe sahibi gençler arıyorlar... (Jonquilles Sokağı, Pierre Bourdieu)

56 - Bazen öyle şeyler görüyoruz ki, gülüyoruz: 20-25 yaşlarında, 5 yıllık tecrübesi olan... (Jonquilles Sokağı, Pierre Bourdieu)

61 - Bu normal, bu insanlar ne de olsa kendi ortamlarının dışındalar, dolayısıyla birbirlerini buluyorlar. (Jonquilles Sokağı, Pierre Bourdieu)

65 - Fabrikada çelik işlerinde çalışanlardan çocukları burada ilkokul öğretmeni, lise öğretmeni olarak kalanlar var mı hiç? Pek yok, hayır. (Jonquilles Sokağı, Pierre Bourdieu)

67 - Satılığa çıktıkça Belediye bu evlerden belli sayıda almış ve genellikle acil durum prosedürüne göre, herhangi bir onarım-yenileme yapılmaksızın göçmen ailelere tahsis etmiş. Normal şartlarda sosyal konutların (HLM'ler) en mahrum durumdaki ailelere devrini yöneten mevzuata aykırı olan bu tahsis biçimi, yeni bir semt çekişmesi türünü üretmiş. (Yerinden Edilmiş Bir Aile, Abdelmalek Sayad)

71 - Hiç dışarı çıkmayan, toplu taşımayı bile kullanmayı bilmeyen annem... (Yerinden Edilmiş Bir Aile, Abdelmalek Sayad)

73 - Araplarla komşuluk etmenin kötü olduğunu çünkü onların pis olduklarını, kötü koktuklarını, çok ses çıkardıklarını, evlerinde hep çok fazla insan bulunduğunu söyleyemeyince, bunlar olmadığı zaman başka bir şey icat ediyorlar... (Yerinden Edilmiş Bir Aile, Abdelmalek Sayad)

73 - Gürültü dedikleri, bütün arkadaşların dediği, aslında gürültü, yani desibel değil, sevmedikleri, anlamadıkları, onları rahatsız eden Arapça şarkılar... (Yerinden Edilmiş Bir Aile, Abdelmalek Sayad)

73 - "Fransızlar kuskusu ve mergezi seviyorlar. Ama kendileri için yapılmadığında Arap mutfağının kokusuna katlanamıyorlar!" (Yerinden Edilmiş Bir Aile, Abdelmalek Sayad)

76 - Bizde böyle: Ailelerimizi terk etmiyoruz ya da kırk yılda bir gelip görmüyoruz. (Yerinden Edilmiş Bir Aile, Abdelmalek Sayad)

77 - Onlara gidip "Neden ırkçılık yapıyorsunuz? Ben de Fransız'ım!" demeyeceğim. Ne yani babama karşı ırkçılık yapabilirler mi? (Yerinden Edilmiş Bir Aile, Abdelmalek Sayad)

77 - Çünkü bu yaşımızda gidecek hiçbir yerimiz yok... [Bu; şüphesiz, bir göçmen için, yani bütün hayatını dönecek bir ülkesi ve bir "yeri"olduğuna inanmaya çabalayarak geçiren biri için itiraf etmesi en zor şey.] (Yerinden Edilmiş Bir Aile, Abdelmalek Sayad)

80 - Belediyenin bu mahalleden vazgeçtiğini hissediyorsun, önemsemiyor; başka yerlere, daha önemli bulduğu yerlere bakıyor. (Yerinden Edilmiş Bir Aile, Abdelmalek Sayad)

85 - "Senin evinde değiliz!", oysaki benim evimdeler, Fransa'dalar, ben değilim onların evinde. (Yerinden Edilmiş Bir Aile, Abdelmalek Sayad)

91 - İlk görevinde doğrudan bağlı olduğu üstünün sahteciliklerini ve zimmetine para geçirdiğini keşfettiğinden beri meslek yaşamına karşı bir tiksinti ve güvensizlik beslemiş. Dünya sahtekarlıkla doludur ve insanın ailesini koruyabilmesi için her şeyini ona vermesi gerekir. (Herkes Kendi Evine, Rosine Christin)

101 - Bütün bu huzursuzluklar medyada eş ağırlıkta yer bulmaz ve bulanlar da medyanın eline geçer geçmez bir dizi çarpıtmaya maruz kalır. Zira olan biteni salt kayda almanın ötesinde, gazetecilik alanı onları, büyük ölçüde mevzubahis faaliyet alanına özgü ilgi ve çıkarlara bağlı olan etkin bir inşa çalışmasına tabi tutar. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

102 - Lakin medya o anda eylemekte ve müştereken toplumsal bir temsil, bir piyes imal etmektedir. Bu temsil gerçekliğin hayli uzağına düştüğünden bile sonrasında gelen itirazlara ve tekziplere rağmen baki kalır, zira yaptığı sıklıkla, spontane yorumları baştan ayağa pekiştirmek ve böylelikle ön yargıları önce harekete geçirmek ve bu suretle de büyütmekten mürekkeptir(Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

103 - Aynı türden, az ya da çok sarih bir ayıklama ve kurgulama çalışmasının ürünü olsalar da, imgeler sözlerden daha tartışmasız bir gerçekliğe işaret edermiş görünür. (...) Televizyon, sıradan televizyon seyircisinin yanısıra, diğer basın organları üzerine de tesir sahibidir; bugün artık matbu basın gazetecileri, akşam haberlerindeki baş hikayeyi göz ardı edemezler. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

104 - Çoğu gazetecinin akıllarında tazeliğini koruyan bu örnek, bir devrimi haberlerine taşımakta geri kalmama kaygısı ve bir kez daha geniş çapta bir ayaklanmanın başlangıcına şahit olduklarına dair samimi inançları, belli bir bölgeyle sınırlı bu protestolara daha en başından bahşettikleri bu ayrıcalıklı muameleyi açıklamak için herhalde yeterlidir. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

104 - "Televizyon, ayaklanmanın bir nevi barometresiydi; mademki haberlerde bu konu konuşuluyor, herkes müdahil olmak durumundaydı." (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

104 - ...büyük oranda televizyon tarafından imal edilmiş olan bu ayaklanmanın zor kavranır mahiyette olmasındandı: Ne olan biteni anlayabiliyor, ne de meselenin sorumlularını ve amaçlarını teşhis edebiliyorlardı. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

105 - Dolayısıyla, büyük oranda medyanın ürünü olan bu hareketlerin, medya onlardan bahsetmeyi bıraktığındaçoğunlukla hızlı bir şekilde ortadan kalkmalarındaki sebep de anlaşılabilirdir. Genelde yapılanı yapmak ve sadece basını ilgilendiren şeye bakmak yeterli değildir. (...) "Radyo kanallarının toplantılarında her zaman şöyle konuşacak bir yayın yönetmeni bulunur: 'Bu kadarı yeter, insanlar bezdi. Bu lanet banliyöler canımızı sıkmaya başladı, yeter artık, başka şeye geçelim.' Mevcut olaylar içinde eskisinin yerini alacak bir tanesi her zaman bulunur. Le Monde [merkez sol gazete] sükunet çağrısı yapar. Libe [Le Monde'un biraz daha solunda addedilen Liberation gazetesinin kısaltması]; yorumlar, analizler, saha çalışmaları arayışına koyulur. İlgili sansasyonel haberleri verenler konuyu tekrar ele alırlar ama kimse artık takip etmez." (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

106 - Zira olayın imalinin, neredeyse tamamen ilgili grupların kontrolü dışında gerçekleşmesinden mütevellit, verili vaziyette, gazetecilerin olayın teşkil edilmesi üzerindeki güçleri özellikle kayda değerdir. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

107 - Yaşlıca bir kadın, ağzına kadar doldurulmuş alışveriş arabalarının hızlıca arabaların bagajlarına itilmesini kolaylaştırmak adına süpermarketin kapısını tutuyormuş. Hülasa, olasılıkla da önceden tasarlanmış bir alışveriş merkezi yağmasının vuku bulduğu aşikarsa da, Paris basınından ve özellikle televizyondan gazetecilerin yaptığı üzere bir "isyan"dan söz etmek aşırıya kaçmaktır. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

107 - Ezilenler kendilerine ilişkin temsillerin kontrolünü elinde tutmaya en az muktedir kesimlerdir. Gazeteciler için onların gündelik hayat manzaraları boş ve sıkıcıdır. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

108 - Rekabet mantığı; gazetecileri, olayları "sıcağı sıcağına" çalışmaya ve "nerede olay varsa oraya" gitmeye zorlar. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

108 - Halk yalnızca şiddet eylemlerini, polisle çatışmaları, vandallığı, süpermarket veya araba kundakçılığını aklında tutmaya teşnedir. Bu sıkıntılara sebep olarak da basının derlediği karman çorman açıklamaları öne sürmeye meyleder: polisin kusurları, gençlerin atıllığı, suça sürüklenme, banliyölerdeki "depresyon havası", barınma koşulları, sevimsiz yaşam çevresi, spor ve boş vakitlere yönelik tesislerin yokluğu, göçmen nüfusun aşırı yoğunlaşması vb. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

109 - Bu insanlar (ezilenler) konuşmaktan çok konuşulurlar ve egemenlerle konuştuklarında da ödünç bir söylem kullanırlar: tam da egemen grubun onlar hakkında konuşurken kullandığı söylemi. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

109 - ...gazeteciler, kendileri de farkında olmaksızın banliyöler üzerine kendi söylemlerini toplamaya gelmeye meyillidirler ve kendi mahallelerinde gezinip medya için fırsat kollayan ve "televizyona çıkmak için", onlara duymak istedikleri şeyi söylemeye hazır birilerini her zaman bulurlar. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

110 - ...tüm basının yeni olayların beklentisiyle ilçeyi göz hapsine aldığını ve gazetecilerin bölgedeki bu mevcudiyetinin, beklenilen olayların çıkmasına katkı yaptığını söylemişti. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

111 - Gelgelelim medyanın bu yoğun alakası, olan biteni anlaşılır kılmak şöyle dursun, banliyöler ve büyük toplu konutlarla ilgili bütün klişelerin yeniden diriltilmesine mahal vermiştir. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

113 - Çoğu gazeteci her ne kadar mesleklerinin en kuşkulu pratiklerini reddederek kınayıp en açık ve anlaşılır olma iddiasındaki haberlerin dahi işlenişinde ön yargının kaçınılmaz mevcudiyetini seve seve teslim etseler de, hangi güçlükler ve tahrifatlar söz konusu olursa olsun hiçbir şeyin sessizlikten daha kötü olamayacağını düşünürler. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

114 - Bu banliyölerde yaşayan insanlara yardımcı olmak şöyle dursun, medya, paradoksal şekilde, bu insanların damgalanmasına katkıda bulunmaktadır. Bu mahalleler fasit ve uğursuz, sakinleri ise suçlu olarak sunuluyor. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

115 - "Şayet gazetelerde yansıttıkları gibi olsaydı, içinde yaşadığım banliyöde yaşamayı asla istemezdim." (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

115 - Gene de bölge sakinlerinin ekserisi, büyük ölçüde kültürel mahrumiyetlerinden ötürü, bu çıkar sahibi ve bir bakıma da röntgenci seyirci kitlesinin, yani tabiatıyla gazetecilerin kendilerine dair ürettiği bakış açısını içselleştirir ("burası getto", "bizim bir kıymetimiz yok" vb.). (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

116 - "Belki de en beteri kendilerini yalnız zanneden kovboy muhabirlerdir: Körfez Savaşı'nda bulunmuş, ardından banliyölere, sonra da liselere merak salanlar." (Paris yazılı basınında çalışan, yerel bir gazeteci) (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

116 - Siyasi aktörler, gazeteciler ve "kamuoyu uzmanları" arasında tesis edilen ilişkilerin mantığı öyle bir vaziyet almıştır ki medyanın haricinde ve hele de ona karşı eylemlilikte bulunmak politik olarak epey güçtür. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

120 - ...işsizliğin bugün her zamankinden çok daha zor tahammül edilebilir hale geldiği gerçeğini de eklemeli. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

121 - ...işsiz gençlerin tüketim arzularıyla ellerine geçen para arasındaki makas şüphesiz hiç bugünkü kadar açılmamıştı. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

121 - Medyanın manşetlerine taşıdığı olağanüstü şiddet eylemleri, bütün bölge sakinlerini berdevam etkileyen küçük çaplı şiddet unsurlarını gizlemektedir. (Medyanın Bakışı, Patrick Champagne)

126 - İkisinin sözlerini okuyanların, bir kez bile gönderme yapmadıkları etnik köken dışında, esasen bütün özelliklerinin ortak olduğunu ve hem siyasi söyleme hem de vatandaşların zihnine göçmenler/Fransızlar dikotomisini sokanların ne denli gülünç olduklarını gözden kaçırması imkansız. (Eşyanın Tabiatı, Pierre Bourdieu)

126 - ...dilsel sermayenin eksikliği... (Eşyanın Tabiatı, Pierre Bourdieu)

127 - ...ırkçılık karşıtı büyük laflara başvurmaksızın... (Eşyanın Tabiatı, Pierre Bourdieu)

127 - ...aynı gemideler: Eşit şekilde damgalanmışlar; gençlere en düşman mahalle sakinlerinin, bekçilerin, polisin ve en çok da dedikoduların eşit bir şekilde "hedefi" konumundadırlar. (Eşyanın Tabiatı, Pierre Bourdieu)

128 - Mülakatın formatı, dünya kendilerine daha farklı davransaydı olabilecekleri şeyi daha sık ve bütünüyle açığa vurmalarına izin veren istisnai bir durum yaratmıştı. (Eşyanın Tabiatı, Pierre Bourdieu)

129 - ..."beni üyeliğe kabul edecek kulübü ben neyleyim"... (Eşyanın Tabiatı, Pierre Bourdieu)

135 - "Bu çok isyan ettirici." "Yani evet, bir süre sonra insanın canını sıkıyor." (Eşyanın Tabiatı, Pierre Bourdieu)

136 - "Kesinlikle, umurlarında değil. Bir kere siteden bir Arap, aynasızlar tarafından sitenin ortasında dövülmüştü. Bir Fransız yardımına gelip polise 'Bunu yapmaya hakkınız yok, bu doğru değil." dediğinde onu da aldılar ve karakola götürdüler. Onu bile dövdüler ve ertesi sabah saldılar." (Eşyanın Tabiatı, Pierre Bourdieu)

139 - "Bize lazım olan bir kız." "Neden bir kız?" "Fazla saçmalamamak için." (Eşyanın Tabiatı, Pierre Bourdieu)

152 - "Bir çocuk hiçbir şey yapamaz." (Eşyanın Tabiatı, Pierre Bourdieu)

153 - Hayatının on senesini geçirdiği şehir merkezinden kentsel dönüşüm yüzünden atıldıktan sonra... (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

153 - ...bariz bir aksanla ve dile tam olarak hakim olmamakla birlikte bundan hiç gocunmadan ifade ediyor. (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

154 - ...kendine akışa kaptırmanın veya havailiğin zerresini taşımayan direngen bir karaktere işaret ediyor... (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

154 - "Fransa'da 1959-60'ta bir yığın iş vardı." (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

154 - Başlarda sütçülerin şişeleri kapı önlerine, kiracılarınsa parayı paspas altlarına bırakabildiklerini hatırlıyor Maria. (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

156 - Eşlerinin yanına gelmek üzere köylerini terk eden Mağrip doğumlu kadınların çoğunun aksine Maria D., henüz genç ve bekarken iş bulmak amacıyla göçmeye kendisi karar veriyor. (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

156 - Ayrıca onu evsahibi ülkeden ayıran kültürel ve sosyal mesafe, hala kendi soy-toplumuyla sıkıca bütünleşik bulunan Mağripli kadınlarda görülenden bilfiil daha az. (Maria İspanyol) (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

156 - ...Mağripli göçmen ailelerinin çocuklarının çoğu, son derece ağır işçi-sınıfı koşullarını reddetmekle kalmayıp, "sömürü" olarak algıladıkları bu durumu itirazsız kabullendikleri için ailelerini çoğunlukla hor görüyorlar. (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

157 - Bu sitelerdeki en önemli sorunların, çok çocuklu ailelerden -Mağrip kökenli nüfus arasında bilhassa yaygın bir durum- kaynaklanması tesadüfi değildir. Bu ailelerin büyüklükleri, eskiden köylerde olandan farklı olarak, kentsel alanlarda ebeveynlerin -veya cemaatin daha geniş bir grubunun- çocukların tamamı üzerinde katı ve etkili bir kontrol sağlamasını hemen her zaman imkansız kılıyor. (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

158 - Bu sitelerde yaşayıp da Mağripli olmayan pek çok kişi gibi Maria D. de bu zorluklar içindeki kitleye hem anlayışla hem de öfkeyle bakıyor. (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

159 - ...gençlerin, kendi geçtiği yollardan geçmemelerini kabullenemiyor: "Kendi çocuklarıma da söyledim, biz çalışkandık ve şimdiki genç nesilden daha dürüsttük. Uyuşuklar, her zaman yorgunlar, her şeyleri de var; e peki problemleri ne..." (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

159 - "Çalıştığınız zaman, düşük bir ücretle dahi olsa... Çalışmak her şeydir. İş her şeydir, iş özgürlüktür." (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

159 - "İmkansızı istemeden, mücadele ederek durumunuzu iyileştirmeye bakmalısınız. Elinizde olanı harcamalısınız, daha fazlasını değil; yalnızca sahip olabileceğiniz şeyi istemelisiniz. Kısacası, kendinize sınırlar koymalısınız. (...) ben gençken hiçbir şeyim yoktu ve mutluydum... (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

161 - "...herkesin sadece bir hayatı var..." (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

162 - "Ama bazen küçük hırsızlıklar yapan oğlanlar iş bulduklarında ciddileşiyorlar, kendi yollarına bakıyorlar, meşguliyetleri oluyor açıkçası.(...) çalışmamaya alıştığın zaman kendini zorlamıyorsun artık." (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

164 - "Domuz eti olup olmadığını sordular, onlar gelecek diye özellikle domuz eti koyulup koyulmadığını! Likör vardı ve tahmin edeceğiniz gibi onlar içmediler. (...) Dini bırakmak gerekiyor. (...) Bazen kapıdan içeri bakıp da çok fazla Avrupalı gördüklerinde içeri girmiyorlar. Çoğunluk olmak zorunda hissediyor Araplar. Onların tipik hareketi bu, bize ırkçı dememelisiniz, asıl ırkçı onlar." (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

166 - "Okulda başarılı olursanız ayrımcılığa uğramazsınız, ama çalışmak zorundasınız!" (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

166 - " 'Annen olduğu sürece sana işsizlik yok!' diyordum ona. Eğer sağlık durumunuz iyiyse işsizlik maaşı almanız yanlış bence." (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

167 - "İşsizlik maaşı alabilen gençler var ve bunu aldıkları sürece kendilerini zorlamaktan kaçınıyorlar. Ödeme durduğu zaman, 3 aylık, 6 aylık işlerde çalışıp tekrar bırakıyorlar ve bu böyle devam ediyor." (Uyum Sağlamış Bir Aile, Patrick Champagne)

171 - Yanına aldığı stajyerle ilgili olarak da kendini kötü hissetmiş: "Herhangi bir şey yapmasını istemeye cüret dahi edemiyordum... Yani geçmişimden ötürü, buna karşı olduğum için..."(Kötü Bir Yatırım, Gabrielle Balazs)

172 - Şiddetin (...) toplumsal ve politik açıdan halledilebilir olduğunu ve insanlara yüklenemeyeceğini, hatta fıtratlarına hiç yüklenemeyeceğini düşünmeye devam ediyor. İnsanları sefaletlerinden sorumlu tutmayı reddediyor ve eğitim ile işgücü piyasasının siyasal bir analiziyle, başına gelen şeye tahammül edebilmenin değilse de onu anlayabilmenin imkanını arıyor. (Kötü Bir Yatırım, Gabrielle Balazs)

173 - "Mağazanızda sunulanla... kendi imkanları-olasılıkları arasında bir uçurum vardı, yani sizin mağazanınz onlara..." (Kötü Bir Yatırım, Gabrielle Balazs)

177 - "Ama meselenin kökenindeki kötülüğe savaş açmadığınız sürece ancak yüzeye temas edebilirsiniz. Hiçbir şeyi, kesinlikle hiçbir şeyi çözemezsiniz." (Kötü Bir Yatırım, Gabrielle Balazs)

177 - "İnsanların çalışma hakkının, barınma hakkının olması gerektiğinden laf açınca bana bunun ütopik olduğunu ima ettiler; dinlemek istemiyorlar böyle şeyleri." (Kötü Bir Yatırım, Gabrielle Balazs)

180 - Site sakinlerini eğitmek yönündeki bu gönüllü girişimde mevzubahis olan, 60'ların sonunda büyük bir sanayi merkezinde gördüğü türden bir işçi sınıfı dayanışması imgesini yeniden tesis etmek ve bu suretle Fransa'da göçmen imgesini iyileştirmektir (göçmenler ona göre, hiç hata yapmamalı ve hatta örnek olmalıdırlar.) (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

185 - " 'Hayır, problem yeni nesil değil, asla çocukları suçlamam, sizi suçluyorum, sizleri! Bu işten sorumlu olan sizsiniz, çünkü çocuklarınızı başta sıkarsanız, zamanla, çocuklar büyüdükçe gevşetebilirdiniz. Başta sıksanız, hayatlarıyla ilgili ne yapacaklarını daha iyi bilirler.' " (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

185  - "...burayı getto yapan biz Araplar değiliz. Burayı gettoya biz çevirmedik, bunu HLM Ofisi yaptı... HLM Ofisinin derdi neydi? Onlar için öncelikli mesele, kasaya para girmesi. Memleketim Tunus'tayken ben, birine ev vermeden önce o kişiyle ilgili bilgi toplardınız, onları öylece eve yerleştirmezdiniz. (...) Buradan ayrılanların çoğu Fransız; peki, kim getiriliyor onların yerine? Araplar. Burayı gettoya çeviren sizsiniz, Araplar değil." (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

185 - Üstelik de Fransa demokratik bir ülke, yani açıkça konuşabildiğin bir ülke. Ama sizi temin ederim ki az kaldı sorun yaşıyordum bir... Basınla bile. Açık sözlülüğümden dolayı istemiyorlardı...." (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

186 - "Çünkü göçmenler; İspanyollar, Portekizliler veya Türkler değil... Göçmenler Mağripliler!" (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

186 - "Cezayirli, Tunuslu veya Faslı, sadece bir Arap, benim gibi bir göçmen; onlara neden ihtiyacınız vardı daha önce? Onları memleketlerinden getirdiniz, Fransa'nızı inşa ettiler, Fransa'nızı onlara yeniden kurdurttunuz ve şimdi de artık onlara ihtiyacımız yok mu diyorsunuz?" (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

186 - "...ayrılmak istemedim çünkü 72'den beri burdayım ve çocuklarım burada doğdu, başka bir yere taşınmak, tekrar başka bir ülkeye gitmek gibi olur." (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

189 - "...buradaki yangını çıkaranlar buradaki gençler değildi." (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

189 - "Bazı gazeteciler ne istiyor bilmiyorum, skandallar istiyorlar, oysaki işleri bu değil." (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

191 - "Söyledim ona (röportaja gelen muhabire), yakaladım ve ağzıma ne geliyorsa söyledim: 'İnsanları bilgilendiriyorsunuz, Fransa'yı, bütün Fransa'yı, neredeyse bütün dünyayı, onlar sizi dinliyorlar ve siz gidip onlara burası bir koğuş-site diyorsunuz.' Koğuş-site nedir?" (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

191 - (Muhabire) "Dinleyin bayım, yanlış anlamayın ama haberlerde söylediğiniz şeyler, sizin ve iş arkadaşlarınızın, yalan. Gerçeği saklıyorsunuz. Bunu haberi doldurmak için yaptığınızı biliyorum, görünümü biraz daha karmaşık hale getirmek için bir şeyler eklemeniz lazım. Size değil, yöneticilerinize sitemim..." (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

192 - "Tütüncüyü yine yaktılar. Peki düzeni koruma işini kim üstlendi? Buranın gençleri, bizim gençlerimiz' Onları gördüm, arabalar girmesin diye barikatlar kuruyorlardı. İtfaiyecilerin ve hatta polisin işini kolaylaştırdılar. Bu işin içinde değillerdi. Basını tarayın, yazmadılar..." (İyileştirme, Gabrielle Balazs)

196 - Şayet Raymond T., bu sitede her gün olan biteni bir bilgi sağlayıcının serinkanlılığı ve adeta donuk kayıtsızlığıyla açıklayacak sözcükleri bulabiliyorsa bu, burada biraz da yabancı olarak yaşamasındandır. (Son Ayrım, Patrick Champagne)

197 - Zor bir hayat yaşamış olan ve bu işi kapabildiği için kendini şanslı sayan Raymond T., talihsizliklerini bir nebze paylaştığı bu gençlere belirli bir müsamaha ve anlayışla yaklaşıyor. Villeneuve'deki, sözlerini okuyacağımız diğer iki görevli, büyük oranda doğup büyüdükleri bölgede çalışıyor oldukları için çok daha az "anlayışlılar". (...) Kendilerini evlerinde hissediyorlar ve "kendi" sitelerini gelip iişgal eden "yabancılara" karşı savunuyorlar. (Son Ayrım, Patrick Champagne)

200 - Şu anda geçici işlerde çalışıyor ve "ne iş olsa yapıyor" -ki bu da liselerde hademelik anlamına geliyor-. (Son Ayrım, Patrick Champagne)

200 - ...aktivizmini, doktrinini ve kesinliklerini yitirmiş. Vasıflarına ve beklentilerine uygun bir mesleki konum bulmasını engelleyen ekonomik kriz, komünizmin bir gerçeklik ve umut olarak çöküşünün de etkisiyle, Sylvie'yi politikanın tümden reddiyesine yöneltiyor. Aklı karışmış vaziyette o da ahlakın kesinliğinin ardına sığınıyor; bütün siyasi partilerden,  "başkalarına ahlak dersi vermek" istedikleri halde kendileri "baştan aşağı çürümüş" oldukları için iğreniyor. (Son Ayrım, Patrick Champagne)

201 - ...televizyonun, reklamların her yeri doldurmasının ve bu yoksul mahallelerin tam kalbine (yasal zorunluluklarla) kurulan hipermarketlerin varlığının gençlerin beklentilerini değişime uğrattığını da biliyorlar. Ne var ki her şey aslında bunları bilmek istemiyorlarmış gibi cereyan ediyor; belki de sanki vaziyetin fazlasıyla farkında olmanın, ahlaki olarak kabul edilemez gördükleri bu davranışlara bir özür, bir gerekçe oluşturabileceği korkusuyla. (Son Ayrım, Patrick Champagne)

202 - Şartlar dayanılmaz hale geldiğinde buraları terk edebilecek olan, daha varlıklı toplumsal sınıflara mensup olanların aksine bu "küçük beyazlar", burada çakılı kalmaya mahkum oldukları için daha da şiddetli tepkiler veriyorlar. (Son Ayrım, Patrick Champagne)

209 - "Havaların geçen haftaki gibi güzel olduğu zamanlar, biz işe gitmek için uyanırken onlar uyumaya gidiyorlardı. Bütün gece saçmalıyorlar. Bütün gece "Yaşasın Saddam Hüseyin, yaşasın Falanca!" işitiyorduk..." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

213 - "Bana ırkçı olduğumu söylediklerinde onlara 'Mantıksız konuşuyorsunuz, ırkçı olsaydım ZUP'ta site görevlisi olmazdım, başka iş yapardım, kamyon şoförlüğüne geri dönerdim!' diyorum. Irkçılığı yükseltenler onlar. Bu yüzden gelecek seçimlerde neler olacağını görmek için bekliyorum... Her çeşit insanı, 'Umurumda bile değil; Le Pen nasıl biri olursa olsun, seçimlerde ona oy vereceğim!' derken duyuyorum." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

214 - "...bir şeylerin satın alındığı gerçeğini bile bilmeden büyüyorlar." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

214 - "Hiçbir fikrim yok, nasıl çıkacağımızı buradan... Kanser gibi, nasıl çıkartacağız bilmiyorum, çünkü... Onlarla tartışamıyorsun, sana güvenmiyorlar. Geçen gün bana, 'Kesin senin bir çıkarın vardır!' dediler, onlara, 'Konuşuyorum, çünkü konuşmak istiyorum' diyorum... Belki olumlu bir şeyler görsem kişisel olarak tatmin olurdum." (Son Ayrım, Patrick Champagne)"

215 - "Bir sebebi olmalı..." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

215 - "Bana, 'Nasıl  bir cehennemde yaşadığımızı gördün mü sen? Bu kenar mahalleler... Neyimiz olacak ki?.. Her yerde hamamböceği var, içerisi kirli, dışarısı kirli ve biz, biz de kirli hissediyoruz!' dedi. Eve giderken caddelerin oraya geldiğim zaman ben bile kötü hissediyorum kendimi. Pis bir yer, yani işte, insanın içinde oraya karşı bir saygı uyandırmıyor. Kişiliğim gereği her şeye saygı duyarım, ben öyleyim ama dışarıda koşan çocuklar, buraları onları dengeli bir hayat kurmaya teşvik edecek türden değil. Ebeveynlerini görüyor, bazen bir odada 10, 12, 15 kişi yaşıyorlar, mahremiyetleri yok, kendilerine ait bir köşe yok küçük çocukken..." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

215 - "Artık bulunacak iş kalmadı. (...) Eğer Arap isen sana iş yok." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

216 - "Ne yaparlarsa yapsınlar onlar için bir gelecek olmadığını biliyorlar... Arkalarını yaslayabildikleri tek şey şiddet ama bu şiddet, zarar verme amaçlı bir şiddet değil. Daha çok bir yardım çağrısı gibi, bakın bize, biz buradayız diyorlar, biz de varız ve kalabalık olduğumuz zaman neler yapabildiğimizi görün." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

216 - "Kendi kıymetlerine güvenler yok." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

217 - "...bir erkek iş bulmak isterse bulur." "Hayır o kadar kolay değil. Bu gençlerin hiçbir vasfı yok." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

217 - "...çünkü her şeyi baştan, tertemiz yapıp yoksulluğu saklasan da sorun bitmemiş olacak. Cephesi boyanmış evlerin arkasında sorunlar devam edecek." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

218 - "Benimle dalga geçtiler başlangıçta, nasıl olduklarını biliyorsunuz, sonra onlarla sohbet ettim, 1 saatten fazla. Zaman zaman bir tanesi rahatsız oluyordu ve 'Ne konuşuyoruz burada? Neyden bahsediyoruz?' diyordu, başkaları onu sakinleştiriyordu. Yani gerçekten konuşmak istiyorlardı, konuşmak hoşlarına gidiyor. Bizi bir yere götürmese de sadece konuşmak... Onları dinleyen insanlar olması..." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

219 - "Fıtratı ırkçı, sebebini bilmeden, öyle..." (Son Ayrım, Patrick Champagne)

219 - "Kafam karışık. Bir ara Komünist Gençlik aktivistiydim. O zaman da aynı... Parti'nin eğitiminden geçtim. Kendimi bir şeylerle özdeşleştiremiyorum yani, hiçbir şeyle. Hiçbir parti bana hitap etmiyor. Artık bilmiyorum. Le Pen'e oy vereceğim diyerek bazen kendimi bile şaşırtıyorum, bu onları çok korkuturdu ve... Ama o da benim tavrım değil... (...) Ayrıca partilerin hepsi midemi bulandırıyor. Bence artık partiler insanların beklentilerine cevap veremiyorlar, düzinelerce üçkağıt var ama buna rağmen... başkalarına ahlak dersi vermeye kalkıyorlar. [politikacılar] Entrikaları bırakmıyorlar. Milyarlarla oynuyorlar ve küçük bir aktivist umurlarında bile değil. Ayrıca Komünist Parti kadar kapalı bir parti görmedim. Belki şimdi, yeni gelenlerle [yenilikçilerle] bir şeyler değişmiş olabilir ama... Bir şey söyleyemezsiniz: 'Parti dedi ki...', o kadar işte. Toplantılarda hep böyleydi ve ben her zaman, 'Bu doğru değil, bunları tartışmalıyız, yoksa anlamı ne? Aidatımızı ödüyoruz ve bizden tek istediğiniz bu!' diyordum. Paris'teki binalarına bakın... Şaka gibi!" (Son Ayrım, Patrick Champagne)