17 Mayıs 2020

Mayıs'ın İkinci Haftası - II

Selam dünyalı,

Bu kez not almamıştım hiç, oturup düşünmem gerekti bu yüzden. Şimdi notlar aldım, bakalım nereye varacak bu yazı...

- TRT spikeri Jülide Sönmez'in @kidegitim isimli bir instagram hesabı var, Türkçe'yi düzgün kullanmakla ilgili bir şeyler paylaşıyor arada bir. Bu hesapla tanıştığımdan beri daha bir dikkatimi çekti, Türkçem zaten çok iyi değildi, gittikçe de kötüleşiyor sanırım. Çok az Türkçe duyuyorum, duyduklarımın çoğu da benimkinden daha iyi değil. U.la aramızda geyik yaparak konuşuyoruz sürekli, filmlerde vs gördüğümüz karakterlerin taklidini yapıyoruz, kendi normal konuşmamı unutuyorum bazen. Neyse, bu hesap sayesinde hatırladım, daha çok farkındayım artık. belki düzeltirim de bir gün. Yoksa 3 dil bilip, üçünü de "derdimi anlatacak kadar" biliyor olacağım, çok saçma, ayıp, elalem ne der, ben ne derim?

- Yarın ve ertesi gün işe gidiyorum, yihhhuuu! Tabi ki burda ironi var, bu duruma sevinecek kadar işime bayılmıyorum ya da evden o kadar nefret etmedim henüz. Hatta hala yüksek sesle söylemeye utanıyorum ama çok memnunum evdeki hayatımdan. Ne kadar asosyal olduğumu bu karantina sürecinde daha iyi anladım. Bir kere bile evde olmaktan dolayı sıkılmadım. Tabi bizde hiçbir zaman tam bir karantina olmamasının da etkisi büyük bunda, istediğim zaman yürüyüşe çıkabiliyordum ama insanların şikayetçi olduğu şey sadece o değil, hiç sosyalleşemedikleri için de sıkılıyorlar. Nazar değmesin, tahtaya vurdum, hiç öyle bi sıkıntım olmadı. Hatta Hollanda'da yavaş yavaş normale dönme denemeleri başlıyor, "ben n'apcam" diye bi korku sarmaya başladı beni... Aman, her şey düzelsin de, ben tekrar alışırım, 30 yıldır nasıl yaşıyorsam, hallederim bi şekilde. 

Bugün bi maske diktim ve taktım ilk defa. Ne kadar rahatsız bi şey! Cepli yaptım ki içine filtre koyabileyim dedim ama o zaman da iki katlı yapmak gerekti, tabi daha sıcak oldu. Bi de gözlük buğulanıyor tabi.. Tüm gün maske takıp çalışmak zorunda olmak çok zor şeymiş,  hep tahmin ediyordum da, şimdi daha net anladım.

- İşe geçici olarak geri dönüyorum sanırım. Yetişmesi gereken bi model varmış. O yüzden, yani sıradışı bir durum olduğu için gideceğim. Bu arada diğer elemanlar çoğunlukla atölyeden çalışıyor sanırım, beni neden çağırmadılar hala? Bilmiyorum, kimseye de sormuyorum. Eşeğin aklına karpuz kabuğu koymaya gerek yok.

- Bu hafta bi kez daha anladım ki, Hollanda'da küçük şirketlerde çakallık temel yönetim prensiplerinden. Yani işçi olarak haklarını savunmazsan kimse gelip sana hakkını vermiyor. Çok sıradan şeylerde bile öyle. Çok ayrıntıya girmek istemiyorum ama benim gibi "Avrupa'da işçi hakları süper gelişmiş, doğu kurnazlığı yok, adil vs" diye düşünerek buraya gelenlere fikir olsun: Her zaman öyle değil. Ben bunu öğrendiğimde şok oldum, "iş ahlakı bu değil ulen!" diye bağırasım geldi ama kim iddia etti ki iş ahlakı sahibi olduğunu? Bu sadece bizim yakıştırmamız. Bi de Hollandalıların çok açıksözlü olmasıyla ilgili bi efsane var, bu huylarıyla ünlüler. Birçok Avrupalıya bile kaba geliyor bu huyları. Günlük hayatta çok rahatsız olmadım henüz bu huylarından (muhtemelen çok sosyalleşmediğim için) ama iş yerinde bu açıksözlülüğü herkes kendi lehine kullanma çabasında, özellikle de yöneticiler. Bi sorunuz varsa rahatça sorabilirsiniz, deyip duruyorlar ama aslında bu bi seçenek değil. Çoğu zaman sormazsanız, cevabın peşinden koşmazsanız cevabınızı alamıyorsunuz. Ve burda soru "ben ne zaman sözleşme imzalayacağım?" gibi son derece ciddi bir soru da olabiliyor. Saçmalığın alası, acayip sinir bozucu, ve bence hiç de etik değil ama "hakkını savunmazsan tabi ki düdüklenirsin" gibi kabul görmüş bi zihniyet var burda. Zihni bu savaşa hazırlayıp işe girince insan daha az kazık yiyebilir, o yüzden buraya yazmak istedim. 

Öte yandan soru sorunca patronun sana kafayı takması gibi bir şey de pek olmuyor sanırım, en azından ben öyle bi hikaye duymadım henüz. İşi iyi yapıyorsan patron senle iyi anlaşmaya devam ediyor, hiçbi şey olmamış gibi. Yani patronun gururuna dokunmuyor aranızdaki çekişme, ki Türkiye'de muhtemelen öyle bi durum daha yaygın olurdu.

- İlk defa burdaki bi tuhafiyeden sipariş verdim. bol.com gibi sitelerden de alabilirdim ama dedim hem destek olayım, hem de bakayım tam olarak neleri varmış. Tüm stoklarını inceledim, normalde nasıl arayacağımı bilemediğim ürünleri buldum. İyi oldu. Dükkan şu: https://jandegrotekleinvakman.nl/
Şimdi küpe kancası, silikon tabancası , elyaf gibi birbiriyle alakasız şeyler kaldı alınacak, onları nerden alacağımı bilemiyorum şimdilik. Bulurum elbet. 

- Düşününce, elişi bakımından normalden daha verimli geçmiş günlerim. Bugün maske diktim. Sonra dikiş makinesine doyamadım, uzun zamandır ertelediğim şeyi yaptım, kendisine bir örtü diktim, çünkü pakette gelen dandik plastik örtüsü bi işe yaramıyor, her yerine toz giriyor. (Evde niye bu kadar toz var? O ayrı bi konu tabi.)  Tarif bulmaya üşendiğim için kafama göre diktim örtüyü, sonuç idare eder, çok incelemezsen hatalar anlaşılmıyor ama dikerken bu kadar sorun çıkacağını hiç düşünmemiştim. Ölçüleri belli olan şeyi düzgünce kesemediğim için dikerken parçalar tam  eşit denk gelmedi, dolayısıyla köşelerde kat kat diktiğim yerler oldu ama neyseki çok önemli bir şey değil. Daha çok çalışmam lazım. Sadece ya makine çok dandik (epey ucuza almıştım) ya da ben çok temel bir şeyi yanlış yapıyorum ki şöyle bir problem oluyor: Dikişi bitirince kumaşı kaldırıp ipi kesme aşamasında kumaşı uzaklaştıramıyorum bi türlü çünkü alttaki ipin olduğu haznede iki ip biribirine dolaşmış oluyor. Sık sık bu düğümü çözmem gerekiyor, bu da baya bi heves kırıcı bi şey. 


Bi de bozuk para cüzdanı ördüm. Burdan bi arkadaş ailesinin evine dönecek memleketine, ona küçük bi hatıra vermek istemiştim, ordan aklıma geldi böyle pratik bi hediye fikri. Daha da örerim ben bundan, çok sevdim. Hatta unutmadan pratiğe devam etsem iyi olur. Şimdi de bi cüzdan yapmak var aklımda, ya eski kotlardan (daha sağlam olur diye) ya da örgüden bi cüzdan... Henüz uygun bi tarif bulamadım, kafamda da oturtamadım fikri. 

 

He bi de 500lük puzzle tamamladık u.la birlikte. 


İşte böyle. 

O zaman Kardeş Türküler'in Seteney'iyle veda edeyim, Çerkes şarkısı. Sözleri de videonun altında. 

Selam ederim,
Kanatlı Kedi




tatlı tebessümün bana ulaştığında göğsüm aydınlanıyor güneş gibi bir bakışın bana değdiğinde yüreğim kanatlanıp uçmak istiyor gerçek sevgi budur işte umutlardan kurulu budur işte gerçek sevgi çiçek demetlerinden yapılmış hayat dayanılmaz olduğunda katlanabiliyorum, sen yanımdaysan uzun yollara düşmüşsem eğer ulaşıyorum istediğim yere, sen uğurladıysan