01 Kasım 2017

Hayal kurmak

Sanırım bu blogger olma işini abarttım, sürekli bi şeyler yazasım geliyor. Yazmaktan yaşayamıyorum. Diğer blogları okurken, ordan oraya atlarken zaman geçiyor. Bu sırada yazacak yeni konular geliyor aklıma. Not almaya da başladım. Mari çelınc başlattığına pişman olup eeeh be diyecek geri döndüğünde.

Bu sabah geç uyandık. Telefon çalmadı. Akşam ikisini birden kurmaya üşenip bi tek benimkini kurmuştuk. Meğersem şarj olmamış. Bi sürü değişik kabloyla filan denedik, olamıyor zavallı. Öte yandan çok sevindim zaatıaaliilerinin bozulmasına. Son zamanlarda kullansam mı dediğim Babil not defterimi aldım elime. Tarih attım 1 Kasım '17 diye. Belki bu kez ilişkimiz uzun sürer. Genelde not defterlerinin bi yerden sonra kaosa dönmesinden sıkılıp bi kenara saklıyordum kullanmamak için. Bi de akıllı telefonsuz hayat nası bi şeydi, hatırlamış olacağım biraz, iyi olacak. Her gideceğim yere, toplu taşıma saatlerine haritadan bakmayıversem, durakta beklerken telefon kurcalamazsam ölmem mesela di mi? Ölmüyordum eskiden...

Dün derste "would like to" kalıbının Hollandacasını öğrendik, yani "şunu şunu yapmak isterdim". Ödevlerden biri, "10milyon euron olsaydı n'apardın?"

Bu tip sorulara ne cevap vereceğimi bilemem küçüklüğümden beri. Çok parayla n'apılır? Geçim sıkıntısı yaşamadan ömür boyu idare edebilir mi bu para beni? Kira, fatura derdini düşünmeden yaşayabilir miyim? E ne güzel o zaman... Kalanıyla da her zamanki gibi yaşarım işte. İstediğim kitabı alır okurum, gezebildiğim kadar gezerim. Daha ne olsun ki? Businessta mı uçayım? Özel uçak mı alayım? Yatla dünya turu mu yapayım? İstemem ki, evi özlerim bi süre sonra. Bu soru hayallerini ortaya dökmeni mi amaçlıyor, yoksa elindeki parayı akıllıca kullanmayı bilip bilmediğini mi, emin değilim. Şu an bilmiyorum o kadar para ne işe yarar, eğer ömür boyu geçinmeye yetmezse, yetmesi için ne yapmak lazım... Hele bi o kadar param olsun, öğrenirim heralde. Şimdiden ona kafa mı yorayım cidden?

Aklıma bi tek kitapçı açma hayalim geliyor. Burda, Amsterdam'da çok turistik olmayan bi yerde bi kitapçı açardım heralde. Türkçe kitap getirttirirdim. Ufak bi kafesi de olurdu belki Türkçe müzik, edebiyat günleri filan düzenlerdik. Her dilden kitap bulundurmaya çalışırdım ki benim gibi başka yabancılar  sıkıntı çekmesin. Çok pahalıya satmazdım ki alınabilsin. E-kitap sektörüne girerdim belki bi de, mümkünse. Uzaktakiler rahatça okuyabilsin diye, olabildiğince çok kitabı e-kitaba çevirttirirdim. Ama bu büyük iştir heralde, yetmeyebilir.

Bi de gerçekten bi kitapçım olsun istiyor muyum, ondan da emin değilim. Bütün gün dükkanda durmak, o kitapların hepsini fani ömrümde okuyamayacağımı bilmek, daha çok bunaltmaz mıydı beni? 

Belki de bi dil koçu tutardım. Olabildiğince çok dil öğrenmeye çalışırdım. Dil sıkıntısı çekmeden kitap okuyabilmek için. Bi süperkahramanlık yeteneğini seçme hakkım olsaydı mesela, istediğim dili öğrenebilme yeteneğini seçerdim. Gezerken insanlarla konuşabilmek için değil de, yazılanları anlayabilmek için daha çok. Çok fazla şey var okunacak azizim ve ben ne kadar da acizim. (zengin uyak)

Hayal kurmayı bilmediğimi fark ettim bu soru üzerine yine. Kitapçı açmak da lisedeyken bi arkadaşımla ortak hayalimizdi. Günün birinde buluşup bi kitapçı açacaktık. Sonrasında hiç o kadar istediğim bi hayalim olmadı. Sanırım üniversiteden sonra hayal kurmayı bıraktım. Şimdi nerde olmak isterdin, hayalindeki meslek ne, burda doğmasan nerde doğmuş olmak isterdin...gibi yaratıcı sorulara verilecek cevabım yok çoğu zaman. Aslında buraya taşındıktan sonra cevap verecek cesareti bulmaya başlıyorum yavaş yavaş kendimde. Hayallerimin hesabını vereceğim insanlar Türkiye'de kaldı. Daha yalnızım. Yalnızlık ne güzel bi şey.

Belki de böyle hayaller çok da anlamlı, gerekli değildir, belki sorun bende değil de sorulardadır diyorum bazen de. Gelecek yokmuş gibi yaşıyorum belki de. Tamam, karamsar olduğum zamanlarda geçmişe dalıp iyice mutsuz ediyorum kendimi ama çoğu zaman şimdide yaşıyorum sanırım. Gelecekten ya da 10 milyon eurodan beklemiyorum güzelliği. Böyle diyerek kendimi mi kandırıyorum acaba? Yaratıcılığın öldüğüne işaret değil midir hayalsizlik? Kendi hayatına, kurallarına, yaşam biçimine takılıp kalmak değil midir? 

Bi hayalim daha var evet ama parayla olacak iş değil. Ölmeden önce bi kitap yazmak ve o kitapta tüm derdimi anlatmak. Bi roman olmalı bu. Fakat Akıl Çağı gibi, Mülksüzler gibi, Tutunamayanlar gibi, Ölmeye Yatmak gibi... yazarının yani benim tüm derdimi anlattığımı hissetmeli okuyan. Ve demeli ki, bi tane yazmış ama tam yazmış, keşke daha çok yazsaydı ama olsun, bu da yeter... Beni anlamalı, günlüklerimi filan okumaya gerek kalmadan. Tekrar tekrar okunabilecek dolulukta ve güzellikte olmalı kitap.

Asıl hayalim bu sanırım evet. Bu ta küçüklüğümden beri var. Anlatamıyorum derdimi bi türlü. Bi yazsam diyorum, insanlar bi okusa, uzun uzun "haaaaa" diyecekler, anlayacaklar içimden geçeni. Anlaşılmak için yazmak istemek... Bilmiyorum gerçekten yazma kapılarını açar mı... 

Lakin ki olmuyor. Ne zaman kurgu bi şeyler yazmaya çalışsam, beceremiyorum, yok, yaratıcılık sıfır. Karakterler canlanmıyor, olaylar gelişmiyor. Hadi başladı diyelim, devamı gelmiyor. Şimdiye kadar vazgeçmeliydim belki, demek ki sen sadece iyi bi okur olmalıymışsın, herkes yazacak değil ya, iyi yaptığın işi, okumayı yap, yeter sana, zaten yazacak olsan farkında olmadan eline kalemi alır başlardın, deyip... Fakat yüksek sesle kendime bunu desem de, olmuyor, içerdeki ben çaktırmadan yeniden büyütüyor yazma isteğimi. Bu blog civarında gezinme sebebim de bu aslında. Yazmak istiyorum. Ama böyle günübirlik değil, tek parça, büyük bi parça. Ve sonra bitecek sanki aramızdaki ilişki. Hatta sonra yaşamama bile gerek olmayacak. Bu karamsar bi cümle değil. Kesinlikle değil. Bi ferahlık, bi mutluluk... Geçici sarhoşluk da değil. Dünyanın benden, yazmamdan başka bi beklentisi yokmuş gibime geliyor. Fakat olmuyor işte, bu hissi anlatmayı bile beceremiyorum... 

Evet, benim de bi hayalim varmış hakkaten. Parayla filan alakası yokmuş sadece, ondan tıkanıp kalıyormuşum o tip sorularda. Bu yazı da bu işe yaradı.