10 Ocak 2014

KİTAP: GÖZÜN VİCDANI (richard sennett)

Kitabı bitirene kadar epey ıkındım. Modernliğin Kaynakları dersinin ödeviydi, okumaya mecburdum, yoksa ilk 40 sayfadan sonra mümkün değil devam etmezdim.

Sennett'in edebi dili güzel olsa da, kitaptaki sanat, mimari ve felsefe bilgisi bombardımanı ve yazarın karmaşık üslubu yordu beni. 3-5 sene sonra okuduğumda daha sindirerek okurum sanıyorum, erken bi okumaydı benim için. Yine de altını çizdiğim yerleri not almak istedim:
 
 
-------
 
11-"çok önemli gibi görünen 'kendini bil' emrinin rahiplerin entrikalarından kaynaklanan bir hile olduğundan kuşkulanırdım eskiden beri. insanları dış dünyadaki etkinlikten ayartıp koparmaya, olanaksız istemlerle aklını çelmeye çalışıyorlar; insanları sahte bir içsel tefekküre çekmek istiyorlar. insan kendini ancak dünyayı bildiği kadar bilir; ancak kendinde öğreneceği ve kendini ancak onda öğreneceği dünyayı yani." (Goethe'den alıntı)

14- antikçağın insanları kentte gördüklerini politik, dinsel ve erotik yaşantılarla ilgili kararlarında kullanabilmelerine karşın, modern kültür "iç" ve "dış" arasındaki bir ayrımdan mustariptir.

14- modern kentte insanlarla dolu mekanlar ya pazaryerleri gibi, tüketimle sınırlı olup sadece tüketimi sahneye koyan ya da turizm yaşantısıyla sınırlı olup, özenle turizmi sahneye koyan yerlerdir. kentin böylesine bir yaşam sahnesine indirgenmesi ve anlamsız hale getirilmesi rastlantı değildir.

15- kentleri inşa tarzımızın karakteristik özelliği, insanlar arasındaki farkların oluşturduğu duvarlardır ve bu farkların karşılıklı bir tehdit oluşturmasının, karşılıklı bir uyaran olmasından daha muhtemel olduğunun varsayılmasıdır. bu yüzden, kentlerde inşa ettiğimiz şeyler kişiliksiz, nötralize edici, sosyal kontakt olasılığını ortadan kaldıran yerlerdir: dökme camla kaplı dış duvarlar, yoksul semtleri kentin geri kalan kısmından ayıran ana yollar, koğuş tarzı siteler.

15- hıristiyanlık, batı kültürünü iç ve dış yaşam arasına duvar çekecek bir konuma yöneltti.

15- ... hem zorluğa hem de farklılığa tanık olmanın değeri; bireyin dünyaya açılarak yavaş yavaş uyumunu bulması ve dengesini nasıl koruyacağını öğrenmesinde görülürdü. yunanlılar bu duruma ..."dengeli olmak"....derdi. biz, günümüz dünyasında dengesini koruyabilen böyle bir kişiye "odaklanmış" diyeceğiz. kent, odaklanmış bir yaşama nasıl varılacağını öğreten bir okul olmak zorundadır.

16- görülen şeye önem vermenin sonucu, bir şey yapma arzusudur... dengeli kişi şiir yazarken olduğu kadar konuşurken, dövüşürken, sevişirken de aynı fazilet ve dengeyi sürdürmek ister.

27- göz, hem bir iman hem de bir hükmetme organıdır.

28- isidore zamanında kilise, bir inşaatçılar cemaati haline geldi. (sevillalı Saint isidore-yak.560-636)

30- vurgulama, abartıya dönüşebilen bir eylemdir.

36- dokunulmazlık bölgesi insanları kentten korudu, ama dünyevi yaşamın civitasını (kentin duygusal, ritüelli, inançla dolu kısmı) biçimsiz, vahşi, belirsiz, ahlaksal hafıza kaybının yarattığı bir boşluk olarak bıraktı.

36- içerideki bir belirsizlik boşluğuna karşılık, bir çeşitlilik ve kaos boyutu olan dışarısı, bir ahlaksal değer boyutu olarak insan aklı üzerindeki hükmünü yitirdi.

38- sanayi Devrimi'yle kutsal sığınağa büyük bir özlem doğdu ve işçiler ilk kez karşılaştıkları dertlerini dile getirecek, bu zorlu mücadelede onlara destek olacak sözcükleri bulmak için dine yöneldiler... ev, manevi sığınağın dünyevi versiyonu haline geldi; güvenliğin coğrafyası kentsel merkezin mabedinden ev içine kaydı... ama .. kutsallığı evde arayanlar da eve sığınmanın onların sefaletini arttırmaktan başka bir şeye yaramadığını gördüler. orchardon'un tablosu şunu gösteriyordu: evdeki gençler birbirlerini çok açık bir şekilde görmüşlerdi birden bire.



41- Saint simon'un, ev boyutunda bir iç mekanı bir sığınak haine getiren şeyin ne olduğu sorusuna yanıtı  tümüyle ölçekle ilgiliydi; emeğin oluştuğu mekan ne kadar küçük, dolayısıyla ne kadar kişisel olursa kapitalizmin yabancılaşması da o ölçüde yok olurdu.

42- dünyadaki gücün pisliğinden kaçıp sığınak ararsak, kendimizi daha çok bulacağımızı düşünürüz.

43- 1840 kuşağı ne kadar farklı şeyler hissettiğini göstermenin yolunu biliyordu: çalışmayı ya da kariyeri küçümseyerek omuz silkmek, kral gibi bol yiyecek ve kıt entelektüel besinden ötürü armut gibi olmuş bir yaşlıyla alay etmek gibi.

47- "ev, kadının geri çekilip sığındığı bir yer değil, kadının savaş alanıdır, arenasıdır, sınırıdır, dünyasıdır. ev, kadın için savaş halindeki yaşamdır, erkek için ise dinlenme halindeki yaşamdır... kadının, etkinlikleri için başka bir dünyası yoktur... bizzat, varoluşunun gerektirdiği gereksinimler dolayısıyla kadının, erkeğinkinden farklı bir ev idealine sahip olması gerekir."("ev mutluluğu üzerine bir ya da iki nosyon daha" makalesinden alıntı-1879)

64- ...dış oşluğun algılanması içe dönmenin değerini arttırır.... hiçbir şey asıl dikkate alınması gereken iç mücadele kadar önemli değildir. bundan dolayı da, dışarıdaki hiçbir şeyin "gerçekte" bir önemi yoktur... nötrlük bu yumuşatılmış haliyle bir güç aracı haline gelir.

84- kişiliksiz bir çevre, insanları "dışarıda" rahatsız edici ya da dikkat gerektirici hiçbir şeyin olmadığına inandırır.

86- denetim, kenar mahallede anlamsız bir sözcüktür; burda ise gerginliğin eşanlamlısıdır. dikkat kesilmezsen her şey darmadağın olur.

147- "ben modernlik derken", diyordu Baudelaire, "bir yarısı ebedi ve değişmez olan sanatın öbür yarısını oluşturan günlük, gelip geçici, rastlantıya bağlı olanı kast ediyorum."

148- bir farklılıklar ve birleşmeyen parçalar kenti: böyle bir kentte, özgür olanlar, takıntılı olanlardır.

151- gözler ilgisizlikle tepki vererek bakar farklılıklara. (modern büyük kentte)

159- arendt'e göre temasta bulunma korkusu  (açılma korkusu) dünyada yaşama isteğinin yokluğu demektir.

231- hiç kimseye ait olmayan bir kentte insanlar sürekli olarak kendilerinden, hayat hikayelerinden bir iz bırakmaya çalışır.

232- boyalar ve kalemler suçlu hale getirilince...

234- müzikte somutluk, öğrencinin kendi çalışını sanki başka birisi çalıyormuş gibi işitebilmesi demektir; bu durumda, çalış, incelenebilecek, maddi bir şey haline gelir.

237- paris duvar yazısı, duvarı, açıkça görülmesi gereken şeyin bir bölümü, yani çerçeve boşluğu olarak içine alır, new york duvar yazısıysa duvarı yok eder.

237- ....(paris'teki) afişler de insanların bakacağı duvarların; "ben"lerin birbiriyle rekabet ettiği değil, her şeyin yan yana geldiği duvarların yaratılmasına hizmet eder.

238- dewey'e göre "bir organizma yaşamın temelini oluşturan dengeyi ancak, çevresinin belli bir düzen içindeki ilişkilerine katılıyorsa korur."

239- ...engellenmenin sanat üzerindeki değeri... insanlar engellendiklerinde, yani başardıkları ya da yenildikleri değil, ikisinin arasında kaldıklarına dışarıya açılırlar.

240- modern kentsel ızgara, bir sanayi makinesinin çalışmasına çok benzeyen, sırf tekrarlardan oluşan, merkezsiz ve sınırsız bir biçimdir.

241- bir imgenin tekrarlanmasıyla dönüşüm nasıl gerçekleşebilir?

243- walter Benjamin: "gittikçe daha çok miktarda çoğaltılan sanat yapıtı, çoğaltılmak için tasarlanan sanat yapıtına dönüşür."

243- ...klişeler yan yana konduklarında aşinalıklarını yitirir, başka bir şaşırtıcı anlam çıkar ortaya.(andy warhol örneği)

243- (Richard avedon) boş bir mekanın açığa çıkardığı insan karakteri konusundaki saplantısından ayrılmadı ve onun saplantılı tekrarı, tutarlılığının bir güvencesi haline geldi. (portre fotoğrafları hk)

249- var olan koşullar, mekanda ifade bulan zaman farklarının göze alınmasında, başkaları tarafından yapılmış şeylere saygı gösterilmesinde, bir farklılıklar kentinin nasıl tasarımlanacağı bağlamında anahtar sözcük gibidir.

251- (frank Lloyd) Wright'ın yüksek binaları, dikine bir çevrenin uyuşturduğu insanları yükseklik hakkında düşünmeye zorlar. gugenheim müzesi, rockefeller Center'a karşı çarpıcı bir kontrast oluşturur.

261- insanların, inançlarını paylaşmadıkları başkalarına ihtiyaçları vardı.

277- dışa dönmek, insanın kendi iç bütünlüğüne ve tamlığına yönelik bazı dürtülerden vazgeçmeyi ima eder...