AUGUSTE
COMTE VE KARL MARX’IN DİNLER HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
Giriş
Bu
makalede, Karl Marx ile Auguste Comte’un din olgusu hakkındaki fikirleri
incelenecektir. Hayatları süresince dinlerle nasıl muhatap olduklarına
değinilerek, fikirlerine ve eserlerine dinlerin katkıları ele alınacaktır. İki
bilim adamının da doğrudan din bilimcisi olmamalarına rağmen, doğrudan dinle
ilişkili fikirleri başyapıtlarına kaynak edinmeleri dikkat çekici bulunmuş ve
bu nedenle “din” üzerine görüşleri incelenmek istenmiştir.
Çalışmada
öncelikle doğdukları ortamda nasıl bir dini inanışın olduğuna değinilecek ve
dinlerle ve ateizmle tanışmaları ve bunlardan nasıl etkilendikleri, özellikle
gençlik dönemleri bazında incelenecektir. Daha sonra ise, dinlerin ve ateizmin
eserlerine olan katkıları irdelenecek, etkilenme yolları ve sonuçları üzerine
bir kıyaslama yapılmaya çalışılacaktır.
Dini Altyapıları
Karl
Marx, 1818 yılında Prusya İmparatorluğu’nda, şimdi de Almanya hâkimiyetinde
bulunan Trier şehrinde, Yahudi kökenli bir ailede dünyaya geldi. Hem anne hem
baba tarafında çok sayıda haham vardı. Fakat din profesörü John Raines’in de
belirttiği gibi, Karl’ın babası Heschel Marx,
1817 yılında Hıristiyanlığa geçmek zorunda kalmıştı. Çünkü o dönemde
Prusya yasaları Yahudilere pek de iyi gözle bakmıyordu. Ya atalarından gelen
dinden ya da mesleği olan avukatlıktan feragat etmesi istenmişti, O da mesleğini tercih etmişti. Karl ile yedi
kardeşi devletin gözünde Hıristiyan olarak doğdular, vaftiz edildiler. Karl’ın
annesi ise uzun süre din değiştirmedi.[1]
Kısacası
Karl, yıllarca iki dinin bir arada bulunduğu bir evde yaşadı. Sonrasında ise,
felsefeye olan yoğun ilgisi, O’nu üniversitede Genç Hegelcilerle tanıştırdı.
Burada dinle ilgili görüşleri belirginleşti ve ateist oldu.[2]
Comte
ise 1798'de, yani Fransız İhtilali’nden hemen sonra, Montpellier'de Katolik ve
monarşi yanlısı bir ailede doğdu. Özellikle annesi oldukça dindar bir insandı. Aldığı
eğitim, Fransız Devrimi’nin ve aydınlanma felsefesinin etkisindeydi fakat
Devrim’in getirdiği siyasi istikrarsızlık etkisiyle bu eğitimi benimsemedi.
Ortaöğrenime devam ederken Katolik kilisesinden ayrıldı ve kralcılığa da karşı
çıktı.[3] Yıllar
sonra, İnsanlık Dini’ne davet etmek amacıyla Reşit Paşa’ya yazdığı mektupta da
belirteceği gibi, ilk gençlik çağlarından itibaren teolojik düşünme biçimini
bırakmıştı.[4]
Liberal
ve devrimci görüşleri benimseyen Comte, daha sonra matematikteki başarısı
sayesinde Ecole Polytechnique'e başladı. Okulun siyasi sebeplerle kapandığı bir
dönemde tıp ve fizyoloji dersleri aldı.[5] Pozitif
bilimleri alanında aldığı bu dersler sayesinde pozitivist bakış açısını iyice
sindirdi ve daha sonra bu bakış açısının sosyal bilimlerde de kullanılabileceğini
savundu. O’nun da tüm çalışmaları bilime olan bu sonsuz güveniyle
desteklenirken, dini dayanak kabul etmeyi reddetmektedir.
Comte
ve Marx’ın dini altyapılarını kıyasladığımızda, ateizmi çok ileri sayılmayacak
yaşlarda hayatlarına dâhil ettikleri görülmektedir. Gençlik yıllarından
itibaren Marx, hayattaki acılara dinin yalancı çözümler ürettiğini ve insanlığı
oyaladığını savunurken, Comte ise insanlığın bilimle kendini anlamak ve
geliştirmek varken, kadere teslim olmasına şaşırarak tepki göstermiştir.
Din Hakkında
Görüşlerini İçeren Eserleri
Bu
bölümde, iki bilim adamının eserlerinde yer verdikleri din konusundaki
görüşleri ele alınacaktır.
Marx’ın
1841-1848 yılları arası hayatı, eserleri incelendiğinde “gençlik dönemi” olarak
değerlendirilir. Üniversitede hukuk eğitimi alan Marx, felsefe doktorasını ise
23 yaşında tamamladı. Bu yıllarda evlendi ve Paris’e taşındı. Karısı
Jenny von Westphalen, Prusya baronunun kızıydı. Jenny’nin ailesi, Marx’ın
içinde bulunduğu sınıf ve radikal fikirleri sebebiyle başlangıçta evliliklerine
karşı çıktılar fakat ısrarları üzerine desteklemek zorunda kaldılar. Bu
tarihten sonra, yaklaşık 1849’a kadar, devrimci harekete olan ön saflardaki
desteği sebebiyle tüm dikkatler üzerindeydi Marx’ın ve sık sık bulunduğu
ülkeden çıkarıldı. Farklı zamanlarda Paris, Brüksel ve Köln’de yaşadı, son
olarak da Londra’ya kesin olarak yerleşti. Sürekli olarak maddi sıkıntı çeken
Marx, geçimini çoğunlukla gazetecilikle, karısının
ailesinden kalan mirasla ve yakın arkadaşı Engels’in desteğiyle
sağladı.
Marx,
Yahudi
Sorunu Üzerine Deneme’yi 1843 yılında Paris’te
yayımladı. Bu eserle Genç Hegelcilerle arasındaki mesafeyi belirlemiş oldu.
Özellikle, sivil haklar, insan hakları, politik özgürleşme, Yahudilik ve
Hristiyanlıkta sosyal özgürleşme terimlerine değindi.
Daha
sonra Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Giriş Katkı’yı yayımlayan Marx,
bu yazıda dinler üzerine görüşlerini oldukça açık biçimde
ifade etmektedir. Burada, “dinin
eleştirisi tüm eleştirinin başlangıç koşuludur” der.[6]
Marx’a
göre, “Din dışı eleştirinin temeli
şöyledir: İnsanı yapan din değil, dini yapan insandır. (…) Din bu dünyanın
genel teorisi, onun ansiklopedik özeti, halkın düzeyine indirgenmiş
mantığıdır...” Çünkü insan, yaşadığı koşullarda buna ihtiyaç duyar.
İnsanlığın dinsel bir açlığı vardır. “Dinsel
açlık, bir yandan gerçek açlığın dışavurumu, bir yandan da gerçek açlığa karşı
protestodur.” Bunların üzerine en çok tepki toplayan şu sözü söyler Marx: “Din, halkların afyonudur”.[7]
Burada
Marx, insanların dinlerini kendilerinin yarattıklarını kast eder. Mutlu
olmalarının imkânsız olduğu yaşam standartlarında, dinden aldatıcı mutluluklar
edinirler, böylece kalbi olmayan, acımasız dünyanın ruhu oluverir din. İnsanlar
değiştiremedikleri korkunç yaşam biçimlerini kabullenmek ve kısa ömürlerini
mutlu geçirmek için, dini yaratmışlardır.
Aldatıcı
mutluluklar getiren, halkı uyuşturan, anlık mutluluklara sevk eden, halkın
afyonu olan dini eleştirmekle birlikte, “halesi
din olan bu gözyaşları vadisini” eleştirmeyi amaçlar. Bu eleştirinin
sonucunda sadece felsefe yapmakla kalmayıp insanların gerçek mutluluğunu
getirecek değişimi sağlamak için öncelikle dini ortadan kaldırmak gereklidir.
Günümüzde mezar taşına da işlenen şu sözü söyler: "Filozoflar dünyayı, yalnızca, çeşitli şekillerde
yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.”
1845’te
Alman İdeolojisi’ni, 1847’de Felsefenin Sefaleti’ni yazmıştır. 1848’de ise
Engels ile birlikte Komünist Manifesto’yu yayımlarlar. Bu yayınlar gençlik
döneminden kopuş eserleri olarak kabul edilir. 1859’da Kapital’e hazırlık
sayılabilecek Ekonomi Politiğin Eleştirisi'ni yayımlar.[8]
Dini
inancı olmayan Marx, bilime ve insanlığa her zaman saygı duymuştur. Marx,
yıllarca üzerinde çalışmasına rağmen, gençlik döneminden çok sonra
yayımlayabildiği başyapıtı Kapital’i, evrim teorisinin dikkat çeken ismi
Darwin’e ithaf etmek istemiştir. Fakat Darwin ailesi, isimlerinin böyle radikal
biriyle anılmasını istemedikleri için, Marx’ın bu isteğini geri çevirmişlerdir.[9]
Adam
Smith Enstitüsü kurucularından Madsen Pirie’ye göre Marx, dinin dünyadaki
yanlışların mitsel bir öbür dünyada telafi edileceğini vadeden bir insan icadı,
bir sömürü aracı olduğunu düşünür. Çünkü O’na göre din, insanların dikkatlerini
cennette ödül almaya çeker ve reform için mücadele etmelerini, bu dünyadaki
adaletsizliğe karşı çıkmalarını engeller.[10]
Tüm
eserleri göz önüne alındığında Marx, insanların eşitsizliğinin kaynakları
arasında dini görmüştü ve çözüm olarak -Comte’un aksine- yeni bir din yaratmayı
değil, O’na göre insanların kendi elleriyle yaratıp sonra bağımlı oldukları
dinleri ortadan kaldırmayı öne sürdü. Marx’ın görüşünde din, çözümün kendisi
değil, yalnızca problemin kaynaklarından biriydi. Marx’ın asıl önem verdiği
iyileşme aracı, ekonominin yönetilmesiydi. Dini eleştirmeye ömrünü adamamıştı
Marx. Yeni bir din yaratmanın da gerekli olduğunu düşünmemişti.
Comte,
Marx’ın tersine, varlığına inanmamasına rağmen dinin insanlar üzerindeki hâkimiyetini
göz ardı etmemişti. Bu nedenle insanların kafalarında yaratıp, sonradan bağımlı
olduklarına inandığı tanrılar yerine, insanlığın gücüne tapmaları gerektiğini
düşünmüştü.
İlahiyat
Profesörü Mehmet Bayrakdar’a göre, “…Comte
‘üç hal kanunu’ anlayışına göre din ve metafizik çağın sona erdiği
varsayımıyla, artık çağın bilim ve akıl çağı olduğunu söyler.” Geçmiş
çağlarda var olan dinlerin artık geçersiz olduğuna, ancak dinin toplum ve
bireyler için hala gerekli olduğuna inanır. Bu durumda çağa yani pozitivizm ve
bilim çağına uygun bir dine ihtiyaç duyulmaktadır, bu nedenle İnsanlık Dini’ni
kurar. Bu dinin kaynağı, insan ve toplumdur.[11]
Ünlü
ateist yazar Alain de Botton’a göre, “Comte’un
düşüncelerinin temelinde, modern dünyada bilimin buluşları sayesinde aklı
başında birinin Tanrı’ya inanmasının mümkün olmayacağını savunan keskin bir
gözlem vardır. Bu durumda yalnızca eğitimsizler, fanatikler, çocuklar ve
ölümcül bir hastalığın son aşamasında olanlar dine inanacaktır.”[12]
Botton,
ateist birinin nasıl olup da insanlığın yeni bir dine ihtiyaç duyacağına inandığını
ise şöyle açıklamaktadır: “Comte… birçok
çağdaşının yapmadığını yapıp, yalnızca para kazanıp servet yapmaya, bilimsel
keşiflere, popüler eğlenceye ve romantik aşka odaklanan –ahlak eğitimi, teselli
bulma, aşkın hayranlık, dayanışma gibi konularda hiçbir kaynağı olmayan-
seküler bir toplumun, tedavisi olmayan toplumsal hastalıklara yakalanacağını
öngörmüştü.” Temel olarak düzeni rehber alan Comte, ateizmin getireceği bu
düzensizliğe, “kutsal geleneklerin
anlamlı ve mantıklı yönlerini bulup onları günlük hayatta kullanmayı savunuyordu.”[13]
Comte’un,
gerçek düşünürlerin İnsanlık Dini’ni kabul edeceğinden şüphesi yoktu. Bunu
Pozitivizmin İlmihali’nin giriş bölümündeki şu sözlerinden anlayabiliriz: “…nazari
olsun, ameli olsun, hakiki mütefekkirlerin bugün, Katolikliğin başlangıcında
olduğu gibi, arızi bir şekilde içtimai olmaktan uzak olup öz mahiyeti
itibariyle sosyal görünen hakiki ve tam bir imanın faaliyetini tanımamalarından
korkmuyoruz.”[14]
Toplumları
İnsanlık Dini’ne davet etmeden önce, pozitivizmi iyice yoğunlaştırmak, bir
dinin edinmesi gereken tüm özelliklerine sahip hale getirmek gerekiyordu. Bunun
için İlmihal’i yazdı.[15]
Comte,
Giriş yazısının sonuna bir de Pozitivist Kütüphane Kataloğu ’nu eklemiştir.
Burada, içinde Odysseia’nın, Don Kişot’un, Shakespeare’in, Goethe’nin ve Binbir
Gece Masalları’nın da yer aldığı otuz ciltlik bir “şiir seçkisi”, Comte’un
astronomi ve analitik geometrisinin, Lavoisier’in, Condorcet’nin kitaplarının
yer aldığı otuz ciltlik bir “ilim seçkisi”, altmış ciltlik bir “tarih seçkisi”
ve diğer dinlerin kutsal kitaplarının, dinler tarihini, gelenekleri ve sanat
tarihini anlatan kitapların da bulunduğu otuz ciltlik bir “terkip seçkisi”
bulunur. Comte, bu kitapların Pozitivist İlmihali destekleyeceklerini, bu
nedenle okunmaları gerektiğini düşünmüştür.[16]
Bugünün
gözünden listeyi incelediğimizde diyebiliriz ki, bu liste ile hem analitik
düşünme, hem de tarihsel, sanatsal, estetik, kültürel ve sosyal altyapı
oluşturma açısından insanda olabilecek tüm entelektüel boşlukları doldurmak
amaçlanmıştır. Böyle bir yöntem izlenmesinin sebebi aslında dinin adında yatar.
Pozitivizm insanlığı kutsal görmektedir, bu nedenle insanın oluşturduğu her
değer kıymetlidir ve sonraki nesiller onları öğrenmelidir.
Comte,
insanlığın keşfettiği değerleri o kadar önemser ki, “herhangi bir seneye
mahsus pozitivizm takvimi” oluşturmuştur. Aşağıdaki takvimde de
belirtildiği gibi, her ayın temsil ettiği bir konu vardır ve bu konu başlığı altında
anılabilecek önemli şahsiyetlerin isimleri belli günlere verilmiştir. Böylece
her gün insanlığın yetiştirdiği önemli bir kişi anılacak ve değeri gündelik
hayatın koşturmacası içinde unutulmayacaktır.[17]
Tablo
1. Pozitivizm Takvimi’nin Taslağı
Ay
sırası
|
Aya
verilen ad
|
Ayın
temsil ettiği konu
|
1
|
Musa
|
İlk teokrasi
|
2
|
Homeros
|
Kadim şiir
|
3
|
Aristoteles
|
Kadim felsefe
|
4
|
Aristoteles
|
Kadim fen
|
5
|
Caesar
|
Askeri medenileşme
|
6
|
Aziz Paulus
|
Katoliklik
|
7
|
Charlemagne
|
Orta çağ medeniyeti
|
8
|
Dante
|
Muasır destan
|
9
|
Guttemberg
|
Muasır sanayi
|
10
|
Shakespeare
|
Muasır tiyatro
|
11
|
Descartes
|
Muasır felsefe
|
12
|
Frederic
|
Muasır siyaset
|
13
|
Bichat
|
Muasır fen
|
Comte,
İlmihal’de konuşma yöntemini kullanmıştır. Dört bölümden oluşan konuşmalarda,
Kadın ve Rahip karakterleri sürekli diyalog halindedir, kadın İnsanlık Dini’ni
anlamak için sorular sorar, rahip izah eder. Başlangıç Bölümü’nde pozitivizmin
genel din anlayışı içindeki yerini açıklar Peder Kadın’a. Birinci Kısım’da
ibadeti, İkinci’de nassın pozitivizmdeki yerini, Üçüncü’de pozitivizmin
erkamını, Netice kısmında ise dinler tarihini anlatır. Toplam on üç konuşma yer
almaktadır. Kitabın nasıl okunması gerektiği de ayrıntısıyla açıklanmıştır.[18]
Comte’un İslamiyet’e
Bakışı
Comte, İslamiyet hakkında başlangıçta
küçümseyici fikirlere sahipti ancak zamanla görüşleri değişti. Bu durumu “Katolik muhitten kaynaklanan önyargılar”
sebebiyle doğu tektanrıcılığı hakkında hatalı fikirler ve bilgiler sunduğunu,
ama artık “kesinlikle her iki
tektanrıcılığa her biri kendi tarzınca olmak üzere insanlığın hazırlığını
tamamlayan (sistemler) olarak” baktığını söyleyerek belirtmiştir.[19]
O
dönemde Osmanlı Devleti’ni temsil eden İslam dünyasıyla pozitivizm arasında
yakın bir ilişki vardı. 1853 yılında Comte, İnsanlık Dini’ne davet için, Reşit
Paşa’ya mektup yollamıştı. Comte’un İslamiyet’ten
bahsettiği eserlerin derlendiği İslamiyet ve Pozitivizm kitabında yazar, “Gerçi bu imkânsız ama eğer İslam varoluşu
itibariyle bir tehditle karşı karşıya kalsaydı, onun için İnsanlık dininden
daha emin bir sığınak olmazdı.” demiştir.[20]
Reşit Paşa’ya mektubunda şöyle demiştir:
“İnancının daha yalın ve yönetiminin daha
pratik oluşu gereği gerçekliğe daima daha bir eğilimli oluşundan dolayı
Katolikliğin dehasına göre İslam’ın dehası, pozitivizmin nihai hükümranlığına
daha az karşıt olsa gerektir.” Ayrıca, İslam Peygamberi Muhammed hakkındaki
saygı dolu görüşleri de dikkate değerdir: “Eşsiz
Muhammed, dogmalar itibariyle özdeş olan Roma’nın ve Bizans’ın iki dininin
derin karşıtlığını gözlemlemek suretiyle, iki beşeri iktidarın normal
ayrılığına özgü düşünsel ve ahlaki üstünlükleri gereği gibi görüp teslim etti.
Ama yetkin bir biçimde sosyal olan dehası, bu mükemmelliğin teolojik ilkeye
tekabül eden medeniyetten daha ileri bir medeniyeti gerektirdiğini takdir etti.
Hayranlık verici olsa da henüz olgunlaşmamış bir teşebbüsün zorunlu olarak
başarısız olacağını önceden hissettiğinden, daha basit ve teolojizmin doğasına
daha iyi intibak eden bir geçiş (evresi) tesis etmekle yetindi.” [21]
Comte’un Muhammed’in bu fevkaladeliği
sonucu oluşturduğu toplumun, pozitivizme geçeceğinden kuşkusu yoktu. Bunu şu
sözleriyle ifade etmektedir: “Ben,
Müslüman dehasına ilişkin böylesi bir tarihsel değerlendirmeyi izleyerek, ilk
şaşkınlık giderildikten sonra ve belli başlı kaygıların umulmadık bir biçimde
kendiliğinden çözümü sağlandığında, bu dehanın hâlihazır tiplerinin pozitif
dini kabul edeceğinden kuşku duymuyorum.” Bu geçişte ise, üç hal kanununun
gerektirdiği yumuşak dönem değiştirmelere İslam medeniyetinin ihtiyaç
duymayacağını şu şekilde belirtmiştir: “Hiçbir
metafizik geçiş (evresi) söz konusu olmaksızın, İslamdan pozitivizme doğrudan
intikal etmek suretiyle (Müslümanlar), kendilerini büyük peygamberlerine ait
hayranlık verici amaçların takipçileri olarak hissedeceklerdir; İnsanlık kültü
Muhammed’in evrensel yüceltilişini kesin bir biçimde sistemine dahil
etmektedir.”[22]
Comte’un
Reşit Paşa’ya gönderdiği bu mektupta, İslamiyet’e ve Osmanlı Devleti’ne karşı
kullandığı dil, gösterdiği hayranlık ve saygı bakımından ilgi çekicidir.
Kullandığı dilin sebebinin, yalnızca diplomatik ilişkilerin bu övgü dolu
anlatım tarzını gerektirmesi mi, yoksa yaptığı araştırmalar sonucu samimiyetle
bu denli hayran olması mı olduğu, önemli bir araştırma konusudur. Fakat bu konu
daha ayrıntılı inceleme gerektirdiğinden burada değinilmemiştir.
Ayrıca Comte, pozitivizmin diğer
inançlara olan saygısını şu şekilde açıklamaktadır: “Her ne kadar kendi imanını salık vermesi gerekse de pozitivizm, ve
yalnızca o, şu veya bu inanca saygı göstermeye kabildir; pozitivizm, gerek
onların kendi öğretisine doğru zorunlu eğilimlerini takdir ettiği için, gerekse
insan doğasına ilişkin teorisi (kendisini), kanaatlerin davranışlar üzerindeki
etkisini abartmaktan koruduğu için buna kabildir.”[23]
Sonuç
İki
ateist bilim insanı olan Comte ile Marx’ın ateizme bakış açıları kökende aynı,
fakat çalışmalarını etkilemesi yönünden farklıdır. İkisi de insanların dinleri
uydurduğunu ve modern çağda artık bu inançlardan uzaklaşılması gerektiğini
düşünmektedir.
Marx,
dinlerin insanların öbür dünya inancıyla avunarak, şu an yaşadıkları dünyanın
kontrolünü tamamen sömürücülere bıraktıklarını, böylece akıllarını kullanmayıp,
uyuşturduklarını düşünmüştür. Bu sebeple dinlerin zararlı olduğu sonucuna
varmıştır ve insanların artık dini bu kadar önemsemeyip asıl sorunlarına, kişisel
haklarına odaklanmalarını arzu etmiştir. Gençlik eserlerinden, yani din
hakkındaki görüşleri kesinleştikten sonra, din konusunda özel bir çalışma
yapmamış, ekonomi ve toplum ilişkisini incelemeye ve bu araştırmalarını
kitlesel hareketler için kullanmaya odaklanmıştır.
Comte
ise, dünyadaki eşitsizlikten çok, düzensizlikten şikâyetçi olmuştur. Bu nedenle
dinin O’nun fikirlerindeki etkisi, dini tamamen karşısına alma yolunda değil,
dinden yardım isteme şeklindedir. Böylece metafizik toplumdan pozitivist
topluma geçerken insanlık geçmişinden, alışkanlıklarından kopmayacak, dahası
dini ritüellerden faydalanacaktır.
Pozitivizmi
din haline getirmesinde zaman zaman akli dengesini yitirmesinin etkisi olduğu aşikârdır
çünkü yeni bir din ilan etmek normal düzeyde akıl sağlığına sahip bir bilim
adamının savunacağı bir eylem değildir. Zaten bu nedenle pek çok takipçisi
O’nun yolunu izlemekten vazgeçmiştir. Fakat özel hayatındaki bu gelişmelerin,
neyin normal olduğunu toplumun belirlediğini düşünürsek, Comte’un
çalışmalarının değerini azaltmayacağı sonucuna varabiliriz.
Marx’ın
eserlerinde dini gözardı etmesi, bu konuda geriye çok fazla kaynak
bırakmamasıyla sonuçlanmıştır. Bu nedenle bu çalışmada, hayatının fikrini bir
dinle somutlaştırmış olan Comte’a daha fazla yer verilmiştir.
Yine
de Comte’un ateist olmasını etkileyen ve yeni bir din yaratma ihtiyacı
oluşturan sevgilisiyle ilişkisi gibi özel hayatındaki bazı faktörler ile yeni
bir din geliştirmek üzerine gösterdiği çabalar, siyasi makamlarla kurduğu iletişim,
O’nu takip eden ve etmeyen kitleler, geriye bıraktığı pozitivist din başlı
başına birer araştırma konusudur. Aynı şekilde, Marx’ın da çalışmalarının
sonucunda kurulan devrim iktidarlarında dini uygulamalar ve bunların sonuçları
ile Marx’ın ateist olmasının sebepleri ayrı birer çalışma konusudur. Bu çalışma
ancak bu ayrıntılı çalışmalara giriş niteliği taşıyabilir.
[1] J. Raines, Marx on Religion, s.15
[2] a.g.e.,
s.16
[3] Hazırlayan: C. Cherfils,
İslamiyet ve Pozitivizm, Sunuş
[4] a.g.e., s.23
[5] R.Aron, Sosyolojik
Düşüncenin Evreleri, s.91
[6] K.Marx & F. Engels, Din
Üzerine, s.34
[7] a.g.e, s.34-35
[8] R.Aron, Sosyolojik Düşüncenin
Evreleri, s.148-149
[9] J. Raines, Marx on Religion,
s.1
[10] M. Pirie, 101 Great
Philosophers
[11] M. Bayrakdar, Aydınlanmanın ve Pozitivizmin İslam’a
Bakışımıza Etkisi, Diyanet Dergisi, s.4-6
[12] A. Botton, Ateistler İçin
Din, s.291
[13] a.g.e., s.292
[14] A. Comte, Pozitivizmin
İlmihali, Giriş XLVIII
[15] a.g.e.
[16] a.g.e.
[17] A.
Comte, Pozitivizmin İlmihali, Pozitivizmin Takvimi
[18] A.
Comte, Pozitivizmin İlmihali, Pozitivizmin Takvimi
[19] Hazırlayan:
C. Cherfils, İslamiyet ve Pozitivizm, s.42
[20] a.g.e.,
Önsöz
[21] a.g.e.,
s.25
[22] Hazırlayan:
C. Cherfils, İslamiyet ve Pozitivizm, s.26