Ölümlü dünya
Ölümlü insan
Ha alim olsan
Ha zalim olsan
diyor Sertap Erener.
Selam sevgili ölümlüler,
90lar Türkçe pop dinlediğimden ötürü, böyle bi sabah şekeri tadındayım şu an. Kaynağı belirsiz, saçma sapan bi neşe, bi sarhoşluk hali. Sabah şekerliği bunu gerektirir zira. İzel, Çelik ve Ercan'ın birlikte aşk şarkıları söyleyip şebeklik yaptıkları günlerden ne kötülük gelebilir ki diyesi geliyor insanın, sebepsizce. Ercan henüz Saatçi olmamış, Çelik henüz soyunmamış, komik kazaklar ve saç bantlarıyla çok karizmatik, İzel henüz dertli şarkılara gark olmamış...
Yok aslında. Beynimi o kadar hissetmiyordum ki, o yüzden buraya geldim. Hiçbir şeye uzun süre kafa yoramıyorum bugünlerde. Halbuki girişmeyi düşündüğüm projeler var. Her zamanki gibi "iyi planlamalıyım, her şeyi önceden düşünmeliyim" demedim bu sefer, düşününce her şeyden vazgeçiyorum çünkü. Girişivereyim dedim ama bu sefer de elim ayağıma dolaştı. Beynim durdu. HEr şey düşünce bulutlarında asılı kaldı, yeryüzüne inmiyor. E ben de oraya çıkamıyorum. Çıkabilir miyim aceba? Mantık neydi? Mantık ayağımızdaki prangaydı.
Bu sırada Aylin Livaneli;
Okulu asardım
Dünyaya küserdim
Dalıp da giderdim
Gözlerinin içine,
diyor. Deyişinde öyle bi şey var ki tüm gençlik dergilerinin içine daldırıyor insanı. Hey Girller havada uçuşuyor.
Dünya ne güzel. Bi şarkı dinliyorum, hiç benim olmamış anıların nostaljisinde mutlu oluyorum.
Harun Kolçak'a geldi şimdi sıra. Kıymetini bu son bikaç seneye kadar anlamadığım adam. Ne güzelmiş şarkıları ve sesi. Adam gider ayak 90ları günümüzle barıştıran bi albüm yaptı da gitti ya, ne diyeyim, seviyorum.
Neyse, demem o ki, beynim boş. Çok şey yapmak istiyorum ki bu çok nadir oluyor. Ama nerden başlayacağımı bilemediğimden midir, yoksa girişmeye korktuğumdan mıdır nedir, bi türlü girişemiyorum. Bu durumda başka şeylere odaklanmak da zorlaşıyor tabi. Yani Hollandaca ödevimi yapıyorum, oturup film izleyebiliyorum falan ama daha çok emek isteyen şeyler, misal kitap okumak... Yok, hep bölük pörçük. Dolayısıyle, buraya geldim ki, burdaki yarım işlerimi halledeyim hiç olmazsa. İzlediğim filmleri not etmeyi beceremesem bile 52 haftalık soru çelıncında kalan soruları aradan çıkartırım belki.
Hadi bism...
45. haftadaymışız. Abbov... En son 39'u yazmışım.
Hadi bi daha bism...
40. Hafta: Hatırladığın ilk şeylerden birini anlat.
Mustakil evin önündeyim, bi kamyon/et var. Herkes kamyon/etten eve bi şeyler taşıyor. Ben de dört ayaklı, nerdeyse boyum kadar olan bi tahta tabureyi taşımaya çalışıyorum. Birileri bana bakıp gülümsüyor, "sen de mi taşıyosun" diye. Kim olduğunu hatırlamıyorum çünkü kameram yere çok yakın, göz hizam çevredeki iki ayaklı uzun yaratıkların dizlerine denk geliyor. Sonra bi ara ablamın okul çantası geliyor gözümün önüne. Galiba onu da taşıyorum. Kocaman olduğunu hatırlıyorum. Eski tiplerden, hani böyle sert malzemeli, fermuarlı değil de, araba farı gibi, kemer tokası gibi iki tane tokayla ağzı kapatılan türden. Küçük olduğum için ne yapsam gülündüğü zamanlarmış. Azıcık büyüyünce, annemgillerden azar işittikçe o günü hatırlayıp efkarlanır olmuştum. Bebeklikten çocukluğa geçiş de en az ergenlik kadar narin, incelenmeye değer bi dönem bence. İnsan dediğin hassas ama evrimde yok olmamış yaratık, 2 yaşında bile depresyona giriyomuş zaten. Ben neden bahsediyosam? Gelsin sıradaki...
41. Hafta: Söylemeyi en çok sevdiğin şarkı?
Auuv, çok zor soru. 90lar dinlerken okumasaydım daha kolay cevaplardım muhtemelen. Ama uzun zamandır dinlemememe rağmen Grup Vitamin'in İsmail'i diyorum. Yanımda eşlik eden, hatırlayamadığım boşlukları dolduracak derecede şarkıya hakim olan biri varsa hele... offff... ulan İsmail.
42. Hafta: İyi yapabildiğin 3 şey say.
Uvv beybi, iyi yapamadıklarımı saysam? Olma mı? Hep bilmediğim yerden sormuş hoca. Deneyelim.
Kendimle takılmayı iyi beceririm. Ikea mobilyası gibi, tarifi yazan şeyleri birleştirmeyi severim. Aaa dur aklıma geldi, puzzle yaparım, dediklerine göre iyi yaparmışım. 90lar Türkçe pop şarkılarını en çabuk bilme yarışmalarında da iyiyimdir. Evet, keşke bunu CVye yazabilsem, kendime o derece güveniyorum.
Bu sırada Bora Öztoprak'ın Başıma Bela Mısın'ına geçti liste. Geçen en hızlı bilme yarışmasında bilemedim. Çok utandım. Bora Öztoprak'a çalışmam gerek. Yapılacaklar'a yaz.
43. Hafta: Hayattaki önceliklerin neler?
Sabah kalkınca ve gece yatmadan önce diş fırçalamak. Yoksa 20likler ağrıyor. Başka? Sınırlarımı korumak olabilir. İnsanları hayatıma fazla yaklaştırmamak, yorulunca kaçacak aralık bırakmak. Evet, gurur duymasam da dengemi sağlayan bi şey bu, yoksa devreler yanıyor.
44. Hafta: Gelecek yılda kendinde geliştirmek istediğin bi yönünü yaz. (Yanlış anlamadıysam)
Hayal kurma yeteneğim.
45. Hafta: Sevdiğin 5 tuhaf şeyi yaz.
Hımm... Bunu düşünmek lazım. Birincisi Çelik'in Ateşteyim klibindeki saç bantlı ve kazaklı hali. Sevmekten öte, çok seviyorum. Başka... Tuhaf neydi? Kime göre tuhaf? İnsanların genelde tuhaf karşıladığı sevgilerimi yazayım evet. Pilav, salata, mayonez, kuru fasulye... Bu tip şeyleri karıştırıp yemeyi seviyorum. Özellikle mayonezli pirinç pilavı. Eşyaların, özellikle bira şişelerinin üstündeki etiketleri çıkarmayı seviyorum. 5 mi?! Beşe tamamlamam çok zor. Düşüneyim ben bi bunu. Sonra bi dahakine yazayım.
Böyle işte. Bu da böyle bir yazıydı. 90lar modumu sakince azaltıp gideyim yatayım.
Sevgilerle,
Kanatlıkedi
Ölümlü insan
Ha alim olsan
Ha zalim olsan
diyor Sertap Erener.
Selam sevgili ölümlüler,
90lar Türkçe pop dinlediğimden ötürü, böyle bi sabah şekeri tadındayım şu an. Kaynağı belirsiz, saçma sapan bi neşe, bi sarhoşluk hali. Sabah şekerliği bunu gerektirir zira. İzel, Çelik ve Ercan'ın birlikte aşk şarkıları söyleyip şebeklik yaptıkları günlerden ne kötülük gelebilir ki diyesi geliyor insanın, sebepsizce. Ercan henüz Saatçi olmamış, Çelik henüz soyunmamış, komik kazaklar ve saç bantlarıyla çok karizmatik, İzel henüz dertli şarkılara gark olmamış...
Yok aslında. Beynimi o kadar hissetmiyordum ki, o yüzden buraya geldim. Hiçbir şeye uzun süre kafa yoramıyorum bugünlerde. Halbuki girişmeyi düşündüğüm projeler var. Her zamanki gibi "iyi planlamalıyım, her şeyi önceden düşünmeliyim" demedim bu sefer, düşününce her şeyden vazgeçiyorum çünkü. Girişivereyim dedim ama bu sefer de elim ayağıma dolaştı. Beynim durdu. HEr şey düşünce bulutlarında asılı kaldı, yeryüzüne inmiyor. E ben de oraya çıkamıyorum. Çıkabilir miyim aceba? Mantık neydi? Mantık ayağımızdaki prangaydı.
Bu sırada Aylin Livaneli;
Okulu asardım
Dünyaya küserdim
Dalıp da giderdim
Gözlerinin içine,
diyor. Deyişinde öyle bi şey var ki tüm gençlik dergilerinin içine daldırıyor insanı. Hey Girller havada uçuşuyor.
Dünya ne güzel. Bi şarkı dinliyorum, hiç benim olmamış anıların nostaljisinde mutlu oluyorum.
Harun Kolçak'a geldi şimdi sıra. Kıymetini bu son bikaç seneye kadar anlamadığım adam. Ne güzelmiş şarkıları ve sesi. Adam gider ayak 90ları günümüzle barıştıran bi albüm yaptı da gitti ya, ne diyeyim, seviyorum.
Neyse, demem o ki, beynim boş. Çok şey yapmak istiyorum ki bu çok nadir oluyor. Ama nerden başlayacağımı bilemediğimden midir, yoksa girişmeye korktuğumdan mıdır nedir, bi türlü girişemiyorum. Bu durumda başka şeylere odaklanmak da zorlaşıyor tabi. Yani Hollandaca ödevimi yapıyorum, oturup film izleyebiliyorum falan ama daha çok emek isteyen şeyler, misal kitap okumak... Yok, hep bölük pörçük. Dolayısıyle, buraya geldim ki, burdaki yarım işlerimi halledeyim hiç olmazsa. İzlediğim filmleri not etmeyi beceremesem bile 52 haftalık soru çelıncında kalan soruları aradan çıkartırım belki.
Hadi bism...
45. haftadaymışız. Abbov... En son 39'u yazmışım.
Hadi bi daha bism...
40. Hafta: Hatırladığın ilk şeylerden birini anlat.
Mustakil evin önündeyim, bi kamyon/et var. Herkes kamyon/etten eve bi şeyler taşıyor. Ben de dört ayaklı, nerdeyse boyum kadar olan bi tahta tabureyi taşımaya çalışıyorum. Birileri bana bakıp gülümsüyor, "sen de mi taşıyosun" diye. Kim olduğunu hatırlamıyorum çünkü kameram yere çok yakın, göz hizam çevredeki iki ayaklı uzun yaratıkların dizlerine denk geliyor. Sonra bi ara ablamın okul çantası geliyor gözümün önüne. Galiba onu da taşıyorum. Kocaman olduğunu hatırlıyorum. Eski tiplerden, hani böyle sert malzemeli, fermuarlı değil de, araba farı gibi, kemer tokası gibi iki tane tokayla ağzı kapatılan türden. Küçük olduğum için ne yapsam gülündüğü zamanlarmış. Azıcık büyüyünce, annemgillerden azar işittikçe o günü hatırlayıp efkarlanır olmuştum. Bebeklikten çocukluğa geçiş de en az ergenlik kadar narin, incelenmeye değer bi dönem bence. İnsan dediğin hassas ama evrimde yok olmamış yaratık, 2 yaşında bile depresyona giriyomuş zaten. Ben neden bahsediyosam? Gelsin sıradaki...
41. Hafta: Söylemeyi en çok sevdiğin şarkı?
Auuv, çok zor soru. 90lar dinlerken okumasaydım daha kolay cevaplardım muhtemelen. Ama uzun zamandır dinlemememe rağmen Grup Vitamin'in İsmail'i diyorum. Yanımda eşlik eden, hatırlayamadığım boşlukları dolduracak derecede şarkıya hakim olan biri varsa hele... offff... ulan İsmail.
42. Hafta: İyi yapabildiğin 3 şey say.
Uvv beybi, iyi yapamadıklarımı saysam? Olma mı? Hep bilmediğim yerden sormuş hoca. Deneyelim.
Kendimle takılmayı iyi beceririm. Ikea mobilyası gibi, tarifi yazan şeyleri birleştirmeyi severim. Aaa dur aklıma geldi, puzzle yaparım, dediklerine göre iyi yaparmışım. 90lar Türkçe pop şarkılarını en çabuk bilme yarışmalarında da iyiyimdir. Evet, keşke bunu CVye yazabilsem, kendime o derece güveniyorum.
Bu sırada Bora Öztoprak'ın Başıma Bela Mısın'ına geçti liste. Geçen en hızlı bilme yarışmasında bilemedim. Çok utandım. Bora Öztoprak'a çalışmam gerek. Yapılacaklar'a yaz.
43. Hafta: Hayattaki önceliklerin neler?
Sabah kalkınca ve gece yatmadan önce diş fırçalamak. Yoksa 20likler ağrıyor. Başka? Sınırlarımı korumak olabilir. İnsanları hayatıma fazla yaklaştırmamak, yorulunca kaçacak aralık bırakmak. Evet, gurur duymasam da dengemi sağlayan bi şey bu, yoksa devreler yanıyor.
44. Hafta: Gelecek yılda kendinde geliştirmek istediğin bi yönünü yaz. (Yanlış anlamadıysam)
Hayal kurma yeteneğim.
45. Hafta: Sevdiğin 5 tuhaf şeyi yaz.
Hımm... Bunu düşünmek lazım. Birincisi Çelik'in Ateşteyim klibindeki saç bantlı ve kazaklı hali. Sevmekten öte, çok seviyorum. Başka... Tuhaf neydi? Kime göre tuhaf? İnsanların genelde tuhaf karşıladığı sevgilerimi yazayım evet. Pilav, salata, mayonez, kuru fasulye... Bu tip şeyleri karıştırıp yemeyi seviyorum. Özellikle mayonezli pirinç pilavı. Eşyaların, özellikle bira şişelerinin üstündeki etiketleri çıkarmayı seviyorum. 5 mi?! Beşe tamamlamam çok zor. Düşüneyim ben bi bunu. Sonra bi dahakine yazayım.
Böyle işte. Bu da böyle bir yazıydı. 90lar modumu sakince azaltıp gideyim yatayım.
Sevgilerle,
Kanatlıkedi