01 Aralık 2016

Ölmek için yaratılmış, gözlerde yaşlar niye?

----Westworld ve Schindler's List hk spoiler içerir.---


Haberlere yukarıdan bakınca Westworld'deki robotlardan biri olduğunu düşünüyor insan. O kadar saçma ki (haberlerdeki) senaryolar, sanki sırf birilerine eğlence olsun diye tasarlanmışız gibi. Çünkü elimizden bir şey gelmiyor. Saçma sebeplerden çıkan savaşlar bitmiyor. İnsanlar her dönemde tecavüz etmeyi seviyor. (Halbuki sevişmek diye bi şey var.) Ya da gücü, hükmetmeyi... Çıkarlar hep çok sevimli. İnsan insanı köleleştirmenin yolunu, bunu kanunen yasaklasa bile, illaki buluyor. Rol yapmayı seviyor, yalan söylemeyi, kitlelerin sevgisini, desteğini kazanmayı... İstediği zaman vahşileşebilmek istiyor bir de.

Kısacası insan evladı ya kötülük yapmak için tasarlanmış ya da kötülük yapmak zorunda bırakılıyor.


Westworld dizisini izliyorum son bir haftadır. Gece yatmadan önce ortalama hergün 2 bölüm ardarda izleyince, kafayı bununla bozuyor insan tabi. Sabah kalkıp haber okuyorum. Birileri kulağıma fısıldıyor: “Remember”. Ama neyi? Kim fısıldıyor? Yok, uyduruyorum tabi, kimsenin bi şey dediği yok. Keşke olsa... Ve her şeyin simülasyondan ibaret olduğunu, gerçek olmadığımızı anlayıp rahatlasam. Robot isyanı filan örgütlemem yeminle. Sadece fişimin çekilmesini talep ederim. Başka dünyalar, ütopyalar o kadar silindi ki kafamdan, robotlar kendi tam bağımsız devletlerini kursalar bile, iki güne kalmadan aralarında bitmeyen kavgalar çıkaracaklarını, bazılarının insan ırkıyla gizli işbirlikleri yapacağını varsayıyorum hemen. Halbuki bunlar robot, insan zaaflarından tamamen arınabilirler. Peki ya bazıları arınmak istemezse? Bölünürlerse? Ya da kendilerini tasarlayanları köleleştirip öc almak isterlerse? Ne anlamı var ki böyle ütopyanın, devrimin? Kısacası böyle bi şey varsa ey evren, mesajım sana, benim direk fişimi çek olur mu? Aranızda azıcık da olsa bize acıyan asyalı bi teknisyen filan varsa, geçmişte bize tecavüz etmiş olsa bile sorun değil, beni dinliyorsan, kardeş, bir tek dileğim var, çek fişimi be, hadi be...

Dizinin ilk bölümünü izlerkenki hislerim bu yönde değildi elbette. Turistik bi park yapmışsın, içine insan gibi görünen, duyguları olan robotlar yerleştirmişsin, parayı basan gelip burda keyif çatıyor, robotlara işkence ediyor, tecavüz ediyor, istediğini öldürüyor... Normal hayatta yapması yasak olan her türlü vahşiliği dilediğince yapıp çıkıyor. Robotlar dehşet içinde günü bitiriyor, ertesi gün hiç bir şey hatırlamadan tekrar güne uyanıyorlar. Her gün aynı hislerle, aynı rutinle yataklarından kalkıp turistlerin arzularını farkında olmadan tatmin ediyorlar.

Bana kalsa ilk bölümden sonra devam etmezdim. Yeterince kötülük var dünyada, var olmayanları izleyip gerilmek niye? diye düşündüm. Ama işte evlilik böyle bi şey, yanındaki izleyelim diye ısrar edince kıramıyorsun, he deyip geçiyorsun (ya da bizde çoğu zaman böyle yürüyor işler). Ve 9. bölüm sonunda böyle düşünürken yakaladım kendimi: Keşke Westworld'de yaşıyor olsaydık...

Zira oradaki robotlardan çok da farklı değil hayatlarımız. Her gün yeni bi kabus. Canını sıkmak istersen o kadar çok sebep var ki... En hafifinden başlayalım, Brezilyalı futbolcuları taşıyan uçak düşmüş, kaleci kurtulmuş, futbolu bırakmış. Düşen ilk uçak değil elbette. Ama milyonlarca insanın tanıdığı, sevdiği/sevmediği insanlar durup dururken öldü, şaka gibi.

Sonra mülteciler geliyor tabi insanın aklına, kişisel olarak savaşla bağlantıları olmamasına rağmen o botlara binmek zorunda kalıyorlar, sonra hooop, mülteci teknesi bilmem ne açıklarında battı, 400 kişi öldü. Durup dururken. Robot gibiler, birileri haklarında bir karar alıyor, sonları kimsenin umrunda değil, umrunda olanların da elinden bir şey gelmiyor.

İnsanların artık yaşamıyor oluşu çok tuhaf değil mi? Bedeni var (yanıp kül olmadıysa), kendisi yok.

Sonra tecavüz, mesela. Çok ilginç. Mirabel Kardeşler varmış, 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı blabla günü ilan edilmiş BM tarafından, 1999 yılında. Neden? Çünkü onların ölüm tarihi. Dominik Cumhuriyeti'nde 1961'de var olan diktatöre karşı mücadele etmişler. Nasıl bi mücadeleydi, haklı mıydı, haksız mıydı, onlar da yani biraz fazla abarttılar mıydı bilmiyorum. Fakat ölüm şekilleri enteresan: Diktatörlük askerlerince tecavüz edilip, öldürülmüşler. Bu ne kadar doğru bilmiyorum ama sevgili insan kardeşim, kurcalamaya halim yok, muhtemelen kimisi yalan diyecek, kimisi doğru ve ben hiçbirine tam olarak inanamayacağım. Öte yandan doğruluğunu kabul edivermeye meyilliyim. Çünkü tecavüz çok normal bi şey, nefret ettiğin kişiyi öldürme hakkın varsa, neden önce tecavüz etmeyesin ki? İktidarın sevmediği 3 kadın altı üstü.

Dünya tarihi kronolojisi çıkartıyorum, en tutarlı hobilerimden biri haline geldi. Epeydir yaptığım halde hala bırakıvermedim. Okudukça duygularımı kaybediyorum. Eskiden katliamlarla, kitlelerin saf hislerini kullanıp istediğini yapan iktidar sahipleriyle ilgili bi şeyler okuyunca, izleyince sinirden gözlerim dolardı. Yavaş yavaş bu coşkulu halimi kaybediyorum. Yaklaşık 1 hafta önce yıllardır ertelediğim bir filmi izledim misal: Schindler's List. Sadece sonunda gözlerim doldu, insanların kurtulduğunu görünce. Naziler hakkında o kadar çok yazı okumuşum ki (tabi ki kendime göre çok) her şey çok normal geldi. Normal sözcüğünü başka biri bu şekilde cümle içinde kullansa hemen tepki gösterirdim muhtemelen ama normal böyle bi sözcük işte. Soğuk, vahşeti bile sıradanlaştıran.

Sonra Aladağ'da ölen çocukların aileleriyle yapılan röportajı okudum. O kadar basit ki hikaye, üzerine yorum yapmak çok saçma geliyor. İnsanlar fakir, okula uzak oturuyorlar. Çocukları okul yurdunda kalıyor, muhtemelen ücretsiz. Ne güzel. Sonra yurt yıkılıyor, başka bi binaya aktarılıyor çocuklar. Sonra o bina yanıyor. Çocuklar ölüyor. Çocuğun okusun diye yurda veriyorsun, çocuğun yanarak ölüyor. O yurdun Süleymancı olması, okul müdürünün “yav verin kızınızı yav bi şey olmaz, ben de o yurtlarda büyüdüm” deyip aileleri ikna etmeye çalışması, çocukların sabah namazına kaldırılması filan... Bunlar senaryoyu turistler için daha çekici kılıyor. Çünkü işler daha da pisleşiyor. Ama sonuçta o çocuklar durup dururken ölüyor. Ne kadar enteresan...

Bi de şu var: Maden diye bi şey var mesela. Siirt'te maden göçüyor, 10 küsür kişi ölüyor. “Küsür”. Ama sıradan bi haber bu. 300küsür kişi ölseydi biraz daha uzun süre konuşulurdu ama 10 küsür dediğin nedir ki? 20 bile değil. Sonuçta, durup dururken ölüyor onlar da. Az da olsa ilginç.

Başka? Tecavüze uğrayan çocuklar var tabi daha. Bi çoğunun sonunun ne olduğunu bilmiyoruz. Her yerde kök salmış özgüven dolu cahillik var. Hiç güvenemediğimiz iktidar sahibi kişiler, kurumlar var. Her şeye şüpheyle yaklaştığımız için, boktan durumlardan kendimizi, onurumuzu kurtaracak bi hamle yapamayışımız, içimiz endişeyle kaynasa da kendimizi bi davaya adayamayışımız var. Asla belli insanları suçlayamayışımız, yargı sistemlerine güvenemediğimiz için koyverişimiz var. Dünyada birilerinin durup dururken acı çekmesine, ölmesine ses çıkaramayışımız var. Ses çıkarsak da işe yaramayacağını bilişimiz var.

Şimdi bu durumda kendini insan sanan robotlardan ibaret olsak, güzel olmaz mıydı? Birilerinin arzularını tatmin etmek için tasarlanmış olsak, acılarımız da sevinçlerimiz de yalan olsa, güzel olmaz mıydı? Tasarlayanın adına ister yaratıcı de ister uzaylılar, kim olursa olsun fark etmez, güzel olurdu be sevgili insan kardeşim.

Neyse bu böyle “bu kirli dünyaya çocuk getirmek istemiyorum”a kadar gider. Ama kötüyüz. Kendi kendimize yeterince kötüyüz ama güç sahiplerinin kuklası olduğumuzu düşündükçe insan olmak çok dokunuyor, robot olmak istiyorum, simülasyon olmak ve yap/a/madıklarımdan sorumlu tutulmamak istiyorum demek istedim galiba.


Saygılarımla arz ederim.