17 Aralık 2016

Gebermek gerek.

Bu akşam, yaklaşık 1 saat önce, metrodan inip markete doğru yürürken, benim yaşlarımda siyahi bi çocuk yaklaşıp ingilizce konuşup konuşmadığımı sordu. Evet dedim, adres soracak sandım. Önce ingilizcesi iyi olmadığı için özür diledi. Benimki de o kadar kötü ki, yorgunken konuşmaya üşeniyorum, lafını bölüp "sorun değil, benimki de süper değil zaten" bile diyemedim. Parası bitmiş, telefonuna kontor yükleyebilirse Afrika'daki annesinden para isteyecekmiş, birkaç güne parasını çekebilecekmiş. Kendimden biliyorum, öğrenciyken sık sık başıma gelen bir şeydi bu, sık sık param biterdi, ailemden isterdim, yarın olmazsa ertesi gün elimde olurdu. O arada geçen zamanda arkadaşlarımdan 20 tl borç istediğim çok olmuştur. Çocuk para değil yurtdışı aramalar için kullanılan Lyca hattına kontor yüklememi istiyordu sadece. Dilenci olmadığı belli. Gidip marketten 10euroluk kontör alacağım, yükleyecek. Bu kadar.

Yine de aklımdan binlerce düşünce geçti. Benim bilmediğim kazıklama yöntemleri olabilirdi, beni ne şekilde kazıklayabilirdi bu çocuk? Bütün ihtimalleri düşündüm, o iki dakikalık konuşmamız içinde aklıma hiçbi ihtimal gelmedi. Yüzüne baktım, yalan söyleyip söylemediğini anlamaya çalıştım. Yalana dair bi iz göremedim. Sadece benim için dua edeceğini, hepimizin aynı tanrının çocukları olduğumuzu söyleyip durması kulaklarımı rahatsız etti. Dua insanları kandırmak için çok sık kullanılan bi yöntemdir malum. Tanrıyı araya sokmasından hoşlanmadım bir de, kendisiyle aram iyi değil çünkü. Gerek yok, benim için dua etmesini bekleyecek değildim ya, ben öyle bi insan mıydım? Hem etse ne olacaktı, şu tanrının adını anmasak olmaz mıydı yani?

Aynı zamanda tekrar metroya binmek için aktarma süresini geçirmemem gerektiğini düşündüm. Sonra bu çocuk öğrenci miydi, yasadışı göçmen miydi? Bunlardan bananeydi? Para isteyebileceği arkadaşı hiç yok muydu? Bi taraftan da tiksindim kendimden. 10euro neydi ki, ortalama bi mcdonalds menüsü, bu kadar düşünmeme ne gerek vardı?

Öte yandan siyah oluşunu düşündüm. Çevremdeki insanların muhabbetimizi duyup çocuğa tepki göstermesinden korktum. Çok şükür ki siyah olduğu için ekstra bi korku duymadım, içimde benden habersiz büyüyen bi ırkçı olmadığına seviniyorum şimdi düşününce. Öte yandan her yerin ışıklı ve kalabalık olmasından kaynaklanıyor da olabilir bu korkusuzluğum. Tenha bi sokakta karşılaşsaydım kendisiyle, belki bi beyazla karşılaştığımdan daha çok korkardım. Bilmiyorum. Yaşamadan bilemem. Şimdiye kadar hiç yaşamadım çünkü Hintlilerin yoğun olduğu bi muhitte yaşıyorum, hepsi ITci, sırt çantaları yani laptopları olmadan bi yere gitmez gibi görünen, beyaz yakalı, işinde gücünde, temiz yüzlü insanlar. Siyahların yaşadığı bölgeler ise suç oranlarının yüksekliğiyle ünlü. Daha doğrusu önyargılar bu şekilde, gerçekleri bilmiyorum.

Neyse, kabul ettim sonuç olarak. Ardından utana sıkıla bi soru daha sordu. (İkimizin de ingilizcesi kötü olduğu için, bir de hiç alışkın olmadığım bi aksanla konuştuğu için her söylediğini bikaç kez tekrar ettirdim bu arada kendisine.) Afrika'yı arayacağı için (ülke ismini tam anlayamadım, Afrika dememiş de olabilir ama yurtdışında olduğu kesin) 10euro yetmeyebilirdi, mümkünse 20 euroluk yükleyebilir miydim?

Yok artık, bu kadar da olmazdı. Yol üstünde yardım istediğin birinden 20euro istemek, saçmaydı. Ama yetmeme ihtimali vardı, doğruydu söylediği, bu ucuz hatlar sık sık bağlanmış gibi yapıp bağlanmıyordu, kendi kullandığım Lebara hattımdan biliyordum. O sırada kontörler gidiyordu. Eve gelince baktım, dakikası 79cent, yani yaklaşık 12 dakika arama hakkı olacak 10 euroyla. Şansının yaver gittiğini, arayabildiğini düşünsek bile, on dakikada ne konuşulur ki? Belki parasının neden bittiğini açıklamak zorunda kalacak ailesine.  Belki konuşması gereken çok önemli bi konu daha var, kısacası bunların ne önemi vardı ki?

Mantıklı  bi açıklama getiremediğim bi kazıklanma korkusu vardı içimde. Bir de yardım derneklerinde takılıp kocasının kazandığı parayla vicdanını rahatlatan, sistemin dışında olduğu için kendisiyle gurur duyan yardımsever evhanımı durumunda görmekten korktum kendimi. Çünkü dün I, Daniel Blake'i izlemiştim. Eve para getiren kişi çalışırken ben sistemi eleştiren bi film izlemiştim (yine). İşsiz, çaresiz insanların kurumlardan bekledikleri yardımların gelmeyişini görmüştüm. Filmden çıkınca hem o yardıma muhtaç insanlardan biri olma korkusu sardı, hem de, aslında biraz da bu korku yüzünden, bi stk'da ya da stk'sız yardıma muhtaç insanlara bi şekilde destek olmam gerektiğini hissettim. Anında tiksindim kendimden. Bi filmle gaza geldiğim için, bu sorumluluk hissinin gelip geçici olduğunu bildiğim için.

Sonuçta 10euro yetmezse bi başkasından yardım isteyebilirsiniz, dedim. Evet fakat herkese sorabileceğim bi soru değil bu, dedi. Bu sefer de aklıma başka bi soru takıldı, neden bana sormuştu? Beni saf, düdüklenebilecek biri olarak mı görmüştü? Ten rengimden dolayı kendine yakın hissettiyse, oralar bana benzeyen insanlarla doluydu. Tamam siyahi çok yoktu ama benim gibiler çoktu. Bu kez de 20euro benim için çok fazla, dedim. Sanki verecek gücüm yokmuş gibi. Sanki öğrencilik zamanlarımdaki gibi 20 euro hayatımı kurtaracakmış gibi. Sanki bu her gün başıma gelen bi şeymiş de "herkese 20euro verirsem oohoooo" diyecek halim varmış gibi... Sanki bi gün önce "stk'ları boşver sen çevrendeki insanlara karşı daha düzgün davran yeter", dememişim gibi.

Hiç ısrar etmedi. Girdim, 10euroluk kontor aldım, fişin üstünde banka kartımın numarası ya da ismim yazıyor mu diye kontrol edip çocuğa verdim. Çünkü o fişteki kodu yollayıp kontor yükleyecekti. Çünkü o kağıtta yazma ihtimali olan banka numaramı bilmediğim bi teknolojik çakallıkla kullanıp hesabımdaki bütün parayı harcayabilirdi. Yine keriz durumuna düşüp insanlıktan nefret etmeme sebep olabilirdi. Ayrıca eve parayı getiren kişiye ve beni tüm çakallıklara karşı hazırladığını düşünen aileme, arkadaşlarıma karşı mahcup olurdum. Tabi bi de tüm paramızı kaybetmiş olurduk.

O dua edeceğini söylerken kendi kendime lanet okuyup markete girdim, yumurta, süt, yoğurt, balık, peynir alıp eve geldim. Bi de şarap. Çünkü yine dünya hallerine ve kendime kızıp içkiye vermem gerekiyordu kendimi. Kendime lanet etmek için bile para harcamam gerekiyordu, çünkü param vardı.

Bi de tabi bunları oturup yazmam gerekiyordu. Çünkü bilgisayar, elektrik ve internet vardı. Çünkü bu şekilde, yine, kendimi kötüleyip vicdanımı rahatlatacaktım.