WEBER’DE DİN VE KAPİTALİZM İLİŞKİSİ
Bu
çalışmada, Max Weber’in dinler ve ekonomiye etkileri hakkındaki görüşleri
incelenecektir. Bu amaçla, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu isimli
eserinin yanında, konuyla ilgili başka uzmanların eserlerinden
faydalanılmıştır.
Hayatından Kesitler
Weber,
1864 yılında, dini inançları yüzünden takibata uğramış Protestan bir ailede
dünyaya gelmiştir.[1]
Dini algılamasında ailesinin, özellikle dindar ve kültürlü bir insan olan
annesinin etkisinin olduğu muhakkaktır fakat bu durum eserlerinin din ve
kapitalizm arasındaki ilişkiyi anlamaya sağladığı katkının üzerini örtemez. Ayrıca,
Weber’in, marksizmin dünyayı kasıp kavurduğu 19.yüzyılda yaşadığı göz önünde
bulundurulursa, kapitalizmle ilgili düşüncelerinin önemi daha iyi anlaşılır.
Weber’in
Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu isimli eserinin ilk iki bölümü bir
dergide yayılanmış[2],
kitabın tamamı ise, kendisi öldükten sonra, karısı Marianne tarafından el
yazmaları derlenerek yayımlatılmıştır. Karısı sonradan bir kitap yazmış ve
burada Weber’in hayatını anlatmıştır.[3]
Weber’in sinirsel problemleri daima
var olmuştur. Bunu annesine olan aşkına, cinsel problemlerine bağlayanlar
olduğu gibi, karakterinde yer almamasına rağmen siyasetin içinde yer bulmaya
çalışmasına ve başarısız olmasına bağlayanlar da vardır. Radkau, bu iddiasını
şöyle dile getirir: “Aslında o ne savaşçı
ne de yönetici olarak doğdu, ama kabul etmek istemedi.”[4]
Weber, 1900’lerin başında Rus
devrimini anlamak için Rusça öğrenmiş, sonrasında Almanya’nın -dünya gücü olmak
istiyorsa- Birinci Dünya Savaşı’na girmesi gerektiğini savunmuş ve aktif olarak
bu konuda emek vermiştir.[5] Savaş
sürecinde düşünceleri değişmiş, 1916-1917 yıllarında aldığı resmi görevde
savaşın genişlemesini önlemek için Alman yöneticileri ikna etmeye çalışırken, yine
dünya politikasına yön vermenin önemini vurgulamıştır.[6] Savaştan
sonra ise siyasetten kopmaya başlamıştır. “Hiçbir
siyasi partiye üye olmamış ancak yaşamı boyunca ‘eleştirel’ tavrını korumuştur.”[7]
Din ve Kapitalizm
Weber,
Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eserinde “Kapitalizm neden batıda ortaya çıktı, insan neden çok para kazanmak
ister?” gibi temel sorulara yanıt aramaya çalışmaktadır.[8]
Bunun için, kendisinin de içinde yetiştiği Protestan kültürünü, diğer kültürlerle
kıyaslama yoluna gitmiştir.
Rasyonalizm
Weber’in
kapitalizm ve Protestanlık açıklamalarında rasyonalizm önemli yer tutar.
Özdemir, burada rasyonelliğin “herhangi
bir sosyo-kültürel ölçüt tarafından değil, tamamen insan aklı tarafından yönlendirilen
insani faaliyet” olarak temel alındığını belirtmektedir.[9]
Protestanlık
Öncesi Batıda Din
Weber’e
göre modern dönem öncesi; siyasal, yağma,
parya veya irrasyonel kapitalizm
şeklinde adlandırılabilirdi. Ortaçağ’da manastır hayatı, keşişlerin çileci
hayatı rasyonel kabul edilmekteydi. Toplum onları taklit etmeye çalışsa da,
dinle halk arasında din adamları vardı, din halk için ulaşılmaz bir değere
sahipti. Aristokratik kültürün ve servetin belli kişilerde toplanması, kısaca
feodalizmin çizdiği kalın sınırlara ek olarak, büyücülük gibi kavramlar da
halkı dinden uzaklaştırmaktaydı.[10]
Protestanlık
Rasyonel Kapitalizmi Nasıl Doğurdu?
Protestanlık
itibariyle din, halkın düzeyine indirilebildi, dünyevileşti, seçkinlere özel
olmaktan çıktı. 1400’lerin ikinci yarısında yaşayan Sebastian Frank ise bu
düşünceyi şu şekilde eleştirmekteydi: “Manastırdan
kurtulduğunuzu sanıyorsunuz, oysa şimdi herkes hayatı boyunca bir keşiş olmak
zorundadır.”[11]Frank’in
bu düşüncesinin sebebi, rasyonel kapitalizmle ne anlatılmak istendiği
anlaşıldığında, daha açık hale gelecektir.
Rasyonel
(modern) kapitalizm, Weber’e göre, batıda, Protestan toplumlarda ortaya çıkmıştır.[12] Protestan
inançta amaç, çalışma, üretme, kazanma ve zevkten uzak durma yoluyla Tanrı’ya yakın
olmaktır. Özellikle püriten versiyonunda çileci (ascetic) yaşam tarzı şarttır.
Bu mezhebe kabul edilmek zordur. Kişi, kurallara uymadığında (yeterince
çalışmadığında, zamanını ve parasını boşa harcadığında) ise mezhepten çıkarılır
ve hem ekonomik hem de toplumsal anlamda dışlanır. [13]
Eskiden
günlük ihtiyaçları gidermek olarak anlaşılan üretme eylemi, modern dönemde çok
kazanma ve başarı açlığına evrilmiştir.[14] Weber,
dinsel kurumların, derneklerin burjuva kapitalist iş ahlakının yayılmasına
yardımcı olduğunu belirtmektedir. [15]
Weber’e
göre, batıdaki kapitalizm dünyada ilk kez “özgür
emeğin akılcı kapitalist örgütlenmesi”dir.[16]
Protestan ahlakının doğurduğu kapitalizm, işvereni sürekli çalışmaya, iş
kurmaya ve kazandığı parayla yeni işler kurmaya; işçiyi ise hep olabildiğince
çok çalışmaya yönlendiriyordu. Çok çalışan ve kazanan kişi, Tanrı’nın gözünde
daha değerliydi.[17]
Weber, Protestanların iş dünyasında nasıl
yükseldiğini anlatmak için şöyle bir örnek vermiştir:
“Meslekler
bakımından karışık bir bileşimi olan bir ülkenin mesleki istatistiklerine göz
atıldığında, çarpıcı bir sıklıkla, birçok kereler Katolik basınında ve
edebiyatında, ayrıca Almanya’nın Katolik kongrelerinde canlı tartışmalara yol
açan şöyle bir görünüş ortaya çıkar: Sermaye sahipleri ve işverenler, hatta
işçi sınıfının eğitim görmüş yüksek tabakası, özellikle çağdaş iş kollarında
yüksek düzeyde teknik ya da ticari eğitim görmüş personel, Protestan
özellikleri taşır.”
[18]
Protestan
Kapitalizmi
Günümüzde
toplumsal olaylardan bahsederken sık sık kullandığımız kapitalizm sözcüğüyle ne
demek istediğimiz, Weber’e göre “ancak
tartışma sırasında ortaya çıkabilir”. Çünkü “tek bir kapitalizm yoktur”.[19]
Weber’in
bahsettiği rasyonel kapitalizmin “sınırsız
kazanç açgözlülüğü” ile ilgisi yoktur. Mümkün olan en fazla miktarda kar
elde etmeyi ve işi ve üretimi akılcı örgütlemeyi içerir. Bu tarih boyunca bir
ilktir. Kar isteği her zaman var olmuştur ancak Protestanların yarattığı
kapitalizm tarihte ilk kez “fetihle,
spekülasyonla ya da serüvenle değil, disiplin ve bilimle” çalışmaktadır.
Aslında Weber “en fazla kar” tabiri
yerine “sınırsız birikim” demeyi
tercih eder. Çünkü her iş sahibi kar elde etmek ister fakat “kapitalisti belirleyen şey kazanç isteğini
sınırlamaması ve üretim isteğini de sınırsız kılacak biçimde daha çok
biriktirme isteği ile harekete geçmesidir.”[20]
Bunun açgözlülük olarak nitelendirilmesini yanlış bulur.
Weber,
rasyonel kapitalizmin bireyin hayatına etkisini şöyle bir örnekle açıklar:
“İnsanın
yurdunu değiştirmesi olgusunun, işgücünün yoğunlaşmasında en güçlü araç olduğu
artık kabul ediliyor. Kendi yurdunda geleneksel tembelliğini para kazanma
yolunda üstünden bir türlü atamayan Polonyalı genç kız, yabancı bir ülkede
göçebe işçi olarak çalışırken, gözle görülür bir biçimde bütün doğasını
değiştirir ve sonsuz kullanım olanaklarına sahip olur.”
Burada
göç ile kapitalizm ilişkisine de dikkat çeken Weber, “sonsuz kullanım
olanakları” diyerek kapitalizm hakkında fazla iyimser tavır göstermiştir. Ancak
özellikle şu noktada oldukça haklıdır: “…
işçi barakalarında yaşamak vs., kendi yurdunda hiçbir zaman hoş görülmeyecek
bir yaşama düzeyi düşüşüne neden olur. Değişik bir ortamda, kişinin
alışageldiği ortamdan farklı bir ortamda çalışıyor olması, geleneği yıkar ve
‘eşitlikçi’ rol oynar.”[21]
Weber,
kapitalist sistemde doğan bireylerin sisteme uyum sağlamak zorunda olduğunu,
kapitalist uyum yetenekleri olmadığı takdirde, yaşamın dışında kalacaklarını
şöyle açıklar: “Tekler, alışveriş
ilişkileri içinde oldukları sürece, onları ticari ilişkilerin kurallarına
uymaya zorlar. Kendini bu kurallara uyduramayan ya da uydurmak istemeyen işçi nasıl
sokağa atılırsa, bu kurallara karşı eylemde bulunan fabrika sahibi de ekonomik
yaşamın dışına itilir.”[22]
Aslında bu durum, günümüzde Türkiye’de de oldukça rahat gözlemlenebilir.
Günümüzde kapitalizm Weber’in anlattığından çok farklı algılanır, canavarca
tabir edilir. Algıdaki ve uygulamadaki farklılıkları bir kenara bırakırsak,
kapitalist uyum yeteneğine sahip olmayan insanların tembel diye nitelendirilip,
sosyal ve ekonomik anlamda toplum dışına itildiklerini rahatça
gözlemleyebiliriz. Bu durum, ileride de bahsedileceği gibi, Türkiye’de rasyonel
kapitalizmin var olmamasına rağmen, Weber’in kaygılandığı bürokrasinin demir
kafesinin burada da hayata geçmesinden kaynaklanıyor olabilir.
Protestanlık
Dışında Rasyonel Kapitalizm Mümkün müdür?
Weber’e göre, tek çeşit kapitalizm
yoktur. “(…)her kapitalist toplum, aynı
tipteki başka toplumlarda aynen bulunmayan özellikler gösterir.”[23]
Bu nedenle, batı dışında da kapitalist toplumların varlığını kabul eder,
ancak onlar rasyonalist değildirler.
O’na
göre Protestanlık dışındaki kültürlerde rasyonel kapitalizmin yaygınlaşması,
çalışmaya değil de zevke ve savaşa düşkün olmalarından dolayı mümkün değildir.[24]
“Batı
dışında hiçbir yerde ‘burjuva’ ve ‘burjuvazi’ kavramları gelişmemişti; ayrıca
sınıf olarak ‘proletarya’ da yoktu, olamazdı da; çünkü her şeyden önce özgür
emeğin, bir işletme içinde ussal bir örgütü yoktu.” [25]
İki
büyük Hıristiyan mezhebini ise şöyle kıyaslamıştır:
“Katoliğin
büyük ‘öte dünyalığı’, en yüksek idealini ortaya koyan asketik özelliği,
yandaşlarına bu dünyanın nimetleri karşısında büyük bir umursamazlık içinde
olmayı öğretmiş olmalı.(…) Protestanlık açısından bu anlayış Katolik yaşam
biçiminin özelliğini ya da yapay asketik idealini eleştirmek için kullanılır.
Bu eleştiri, Katoliklik açısından, bütün yaşam içeriklerinin laikleşmesinin
sonuçlarını Protestanlığa bağlayan ‘materyalizm’ yergisi ile cevaplandırılır.” [26]
Çin’de
ise din dışında kapitalizm için gerekli her şeyin olduğunu savunur. Fakat dinin
etkisi sebebiyle, daha çok üretip,
olabildiğince az tüketmek yerine, gerektiği kadar çalışmak anlayışı hâkimdir.
Bu da rasyonel kapitalizme aykırıdır.[27]
Hindistan’da
da, metafizik inançlar (ayincilik), kast sistemi, ruhların göçü inancı (yeniden
doğduğunda daha iyi bir hayatının olacağı avuntusu), akılcı kapitalizmin
gelişmesine engeldir.[28]
Batı
dışı ülkelerde kapitalizme tarihten örnekler verdikten sonra şöyle
yorumlamaktadır Weber:
“Para
kazanılırken teklerin çıkarlarının gözetilmesinde mutlak vicdansızlığın
evrensel hâkimiyeti, bu ülkelere özgü bir özellik idi ve bunların
burjuva-kapitalist gelişimleri, Batı’daki gelişiminin ölçülerine vurulduğunda
‘geri’ kalmıştı. Her fabrika sahibinin bildiği gibi, bu ülkelerin işçilerinin
‘bilinç’ eksikliği Almanya ile karşılaştırıldığında, örneğin İtalya’da,
kapitalist gelişimin en temel engeli olmuştur ve bir ölçüde hala da olmaktadır.
Kapitalizm eğitilmemiş liberum arbitriumun (her istediğini yapma serbestisi)
pratik temsilcilerini işçi olarak kullanmaz; nasıl ki, Franklin’den
öğrenebileceğimiz gibi, başkalarıyla ilişkilerinde ahlak ölçüsü tanımayan iş
adamlarını da kullanamazsa.”[29]
Bu
kullanılmayan işçi ve işadamlarını kapitalist uyum yeteneğinden yoksun kişiler
olarak tanımlamıştır.
Kapitalizmin
Geleceği
Weber,
verdiği tüm bu değere rağmen, kapitalizmin geleceği konusunda karamsardır. O’na
göre kapitalizm bir kez iyice geliştikten sonra Protestan ahlakına ihtiyaç
duyulmayacak ve insanlar bu ahlaktan iyice uzaklaşacaklardır. Çünkü her biri, uzmanlaşmış bir işlevi yerine
getiren çok sayıda birey arasındaki işbirliğinin sürekli örgütlenmesi olan bürokrasi[30],
zamanla demir kafese dönüşecektir. Bürokrasinin
demir kafesi olarak adlandırdığı bu durumda, insanlığı, mekanize ilişkiler, ruhsuz uzmanlıklar,
zevke düşkün yaşam ve rasyonel düşünme tutsaklığı kavramları ile tanımlayacaktır. İnsan tam bir homo-ekonomikus (rasyonel ekonomik insan yani bencil, maddeci,
çıkarcı) olacaktır. İnsan özgürlüğünden bağımsız düşünülemeyecek din, bilim,
sanat kavramları insanlıktan iyice uzaklaştırılmış olacak ve bu nedenle, bunlar
olmadan var olması imkansız olan karizma
(peygamberi potansiyel) yaratılamayacaktır. Karizma ise yeni bir dönüşüm,
yeni bir sistem için gerekli olan toplumsal karakterdir. Weber, modern
kapitalizmin insanın içindeki materyalist olmayan tüm güzel yönleri
öldüreceğini düşünmüş ve bu yüzden kapitalizmden sonra gelebilecek sistemi
tasavvur edememiştir.[31]
Özdemir ise konuya daha iyimser
yaklaşmış, Weber’in din, bilim ve sanattan bahsederek, insanın hangi güzel
yönlerini kaybetmemesi gerektiği ipucunu bizlere verdiğini ve bir sonraki
sistemin “samimi insan etkinliğinden”
doğacağını belirtmiştir.[32]
Sonuç
Weber, başta da söylediğimiz gibi,
ailesinin de etkisiyle toplumları Protestanlığın penceresinden incelemiştir. Bu
da bize bambaşka bir bakış açısı katmıştır. Modern kapitalizmi Protestanlık
mezhebinin doğurduğunu öne sürmüş ve bu düşüncesini, mezhebin tarihini ve
özelliklerini, diğer inanç sistemlerinden farklılıklarını ve insanlardaki kar
elde etme dürtüsü ile inançlarında bir ortak nokta bulma çabasını açıklayarak
kanıtlamak istemiştir.
Weber’in açıklamalarından yola
çıktığımızda, Karl Marx’ın ortaya attığı artı değer kavramının Protestanlıkta
kutsal sayıldığı sonucuna varılabilir. Çünkü gerektiği kadar kazanmak yerine,
sürekli yeni yatırımlar yapacak miktarda fazladan kazanmak, Protestanlığın temel
özelliklerinden biridir. Elbette Protestanlık bunun için işçi haklarından
feragat edilmesini önermez ancak ne yazık ki pratikte durum böyle olmamıştır. Weber’in
araştırmalarında bazı (rasyonel kapitalist olmayan toplumlarda) işçilerin
maaşlarının arttırılması durumunda daha iyi çalışmak yerine tembellik ettikleri
sonucuna varması bile, işçi haklarını tehlikeye düşürmek için yeterince kanıt
oluşturmaktadır.[33]
Buradan şu sonuca varılabilirdi:
Rasyonel kapitalist olmayan toplumlarda bu sistemin uygulanması şart değildir.
Sürekli çalışmak, üretmek, biriktirmek ve yeniden iş kurmak dünya üzerindeki
pek çok toplum inancına aykırıdır. Çünkü bu, bu dünya için gereğinden fazla
zaman harcamak demektir. Gerektiği kadar çalışıp, üretmek, kalan zamanda ibadet
etmek, varoluş sebebini sorgulamak gereklidir. Bu tür inanca sahip olan
toplumların kapitalist uyum yeteneğine de sahip olmalarını beklemek büyük bir
hatadır. Fakat tarihin seyri bu şekilde ilerlememiştir. Burada elbette ki din
dışı sebepler aramak gereklidir.
Bu toplumlara modern kapitalizmin
uygulanması çabası hiç de iyi olmayan sonuçlar doğurmaya devam etmektedir.
Weber’in rasyonel kapitalizmin geleceğinde karanlık bulutlar içinde gördüğü
bürokrasinin demir kafesi, rasyonel olmayan toplumlarda da yaratılmıştır. Çoğu
toplumda insanlar yaşamlarının çoğunu çalışarak geçirirler ve bunu Protestanlar
gibi inançları gereği yapmazlar. Ruhsuz uzmanlıklar, mekanize ilişkiler
yaşamlarına hâkimdir ve bilim, din ve sanatın önemi gittikçe azalmaktadır.
Şüphesiz ki kapitalizm, günümüzde Weber’in düşündüğünden çok farklı bir hal
almıştır. Kapitalizmin bugünkü halini yalnızca demir kafesle açıklamak imkânsızdır.
REFERANSLAR
Aron,
Raymond: Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, Çeviren: Korkmaz Alemdar, 3.bs.,
Ankara, Bilgi Yayınevi, 1994.
Özdemir,
Şennur: “Karşılaştırmalı Bir
Perspektiften Kapitalizm ve Kültür”, Sosyoloji
Dergisi, C:III, No: 17, 2008/2, s.49-79, (Çevirimiçi) http://www.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/sosyoloji/article/view/13174,
10 Haziran 2013.
Thomas,
Peter: “Max Weber Olmak”, New Left Review, Çeviren: Mehmet Evren
Dinçer, C. II, No: 41, Eylül-Ekim 2006,
s.267-280, (Çevirimiçi), http://newleftreview.org/II/41/peter-thomas-being-max-weber,
10 Haziran 2013.
Weber,
Max: Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Çeviren: Zeynep Gürata, 2.
bs., Ankara, Ayraç Yayınevi, 1999.
[1] Max Weber,
Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu,
Çeviren: Zeynep Gürata, 2. bs., Ankara, Ayraç Yayınevi, 1999, Max Weber
biyografisi.
[2] Peter Thomas,
“Max Weber Olmak”, New Left Review, Çeviren:
Mehmet Evren Dinçer, C. II, No: 41,
Eylül-Ekim 2006, s.275, (Çevirimiçi), http://newleftreview.org/II/41/peter-thomas-being-max-weber,
10 Haziran 2013.
[3] Thomas, a.e., s.268.
[4] Thomas, a.e., s.274.
[5] Thomas, a.e., s.276-277.
[6] Raymond Aron,
Sosyolojik Düşüncenin Evreleri,
Çeviren: Korkmaz Alemdar, 3.bs., Ankara, Bilgi Yayınevi, 1994, s.397.
[7] Weber, a.e., Max Weber biyografisi.
[8] Şennur Özdemir,
“Karşılaştırmalı Bir Perspektiften Kapitalizm ve Kültür”, Sosyoloji Dergisi, C:III, No: 17, 2008/2, s.51, (Çevirimiçi) http://www.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/sosyoloji/article/view/13174,
10 Haziran 2013.
[9] Özdemir,
a.e., s.56.
[10]
Özdemir, a.e., s.54.
[11]
Özdemir, a.e., s.54.
[12]
Özdemir, a.e., s.53.
[13]
Özdemir, a.e., s.52.
[14]
Özdemir, a.e., s.51.
[15]
Özdemir, a.e., s.53.
[16] Aron, a.e., s.369.
[17] Özdemir,
a.e., s.54.
[18] Weber, a.e., s.29.
[19] Aron, a.e., s.368.
[20] Aron, a.e., s.368.
[21] Weber, a.e., s.37.
[22] Weber, a.e., s.47.
[23] Aron, a.e., s.367.
[24] Özdemir,
a.e., s.66.
[25] Weber, a.e., s.22.
[26] Weber, a.e., s.34.
[27] Aron, a.e., s.376.
[28] Aron, a.e., s.377.
[29] Weber, a.e., s.49.
[30] Aron, a.e., s.370.
[31] Özdemir,
a.e., s.56.
[32] Özdemir,
a.e., s.56.
[33] Weber, a.e., s.51.