18 Haziran 2013

KAPİTALİZMİN KAYNAĞI DİNMİŞ MEĞERSEM...


 
bu elimde görmüş olduğunuz ödev için çok panik yapılmış, ama gezi olaylarının yüzünden, haberleri
takip etme arzusu ile yanıp tutuşunca, kendisine fazla vakit ayrılamamış, anca bu kadar olmuştur.
olduğu kadar... durkheim'dan daha çok içime sindi yine de.az kaynaktan yararlandırm ama daha iyi
sindirdim gibi..
 
dönem bitti. bunlar hep yazın oturtulacak. all iz well...

WEBER’DE DİN VE KAPİTALİZM İLİŞKİSİ

Bu çalışmada, Max Weber’in dinler ve ekonomiye etkileri hakkındaki görüşleri incelenecektir. Bu amaçla, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu isimli eserinin yanında, konuyla ilgili başka uzmanların eserlerinden faydalanılmıştır.

Hayatından Kesitler

Weber, 1864 yılında, dini inançları yüzünden takibata uğramış Protestan bir ailede dünyaya gelmiştir.[1] Dini algılamasında ailesinin, özellikle dindar ve kültürlü bir insan olan annesinin etkisinin olduğu muhakkaktır fakat bu durum eserlerinin din ve kapitalizm arasındaki ilişkiyi anlamaya sağladığı katkının üzerini örtemez. Ayrıca, Weber’in, marksizmin dünyayı kasıp kavurduğu 19.yüzyılda yaşadığı göz önünde bulundurulursa, kapitalizmle ilgili düşüncelerinin önemi daha iyi anlaşılır.

Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu isimli eserinin ilk iki bölümü bir dergide yayılanmış[2], kitabın tamamı ise, kendisi öldükten sonra, karısı Marianne tarafından el yazmaları derlenerek yayımlatılmıştır. Karısı sonradan bir kitap yazmış ve burada Weber’in hayatını anlatmıştır.[3]

            Weber’in sinirsel problemleri daima var olmuştur. Bunu annesine olan aşkına, cinsel problemlerine bağlayanlar olduğu gibi, karakterinde yer almamasına rağmen siyasetin içinde yer bulmaya çalışmasına ve başarısız olmasına bağlayanlar da vardır. Radkau, bu iddiasını şöyle dile getirir: “Aslında o ne savaşçı ne de yönetici olarak doğdu, ama kabul etmek istemedi.”[4]

            Weber, 1900’lerin başında Rus devrimini anlamak için Rusça öğrenmiş, sonrasında Almanya’nın -dünya gücü olmak istiyorsa- Birinci Dünya Savaşı’na girmesi gerektiğini savunmuş ve aktif olarak bu konuda emek vermiştir.[5] Savaş sürecinde düşünceleri değişmiş, 1916-1917 yıllarında aldığı resmi görevde savaşın genişlemesini önlemek için Alman yöneticileri ikna etmeye çalışırken, yine dünya politikasına yön vermenin önemini vurgulamıştır.[6] Savaştan sonra ise siyasetten kopmaya başlamıştır. “Hiçbir siyasi partiye üye olmamış ancak yaşamı boyunca ‘eleştirel’ tavrını korumuştur.”[7]


Din ve Kapitalizm

Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eserinde “Kapitalizm neden batıda ortaya çıktı, insan neden çok para kazanmak ister?” gibi temel sorulara yanıt aramaya çalışmaktadır.[8] Bunun için, kendisinin de içinde yetiştiği Protestan kültürünü, diğer kültürlerle kıyaslama yoluna gitmiştir.

Rasyonalizm

Weber’in kapitalizm ve Protestanlık açıklamalarında rasyonalizm önemli yer tutar. Özdemir, burada rasyonelliğin “herhangi bir sosyo-kültürel ölçüt tarafından değil, tamamen insan aklı tarafından yönlendirilen insani faaliyet” olarak temel alındığını belirtmektedir.[9]

Protestanlık Öncesi Batıda Din

Weber’e göre modern dönem öncesi; siyasal, yağma, parya veya irrasyonel kapitalizm şeklinde adlandırılabilirdi. Ortaçağ’da manastır hayatı, keşişlerin çileci hayatı rasyonel kabul edilmekteydi. Toplum onları taklit etmeye çalışsa da, dinle halk arasında din adamları vardı, din halk için ulaşılmaz bir değere sahipti. Aristokratik kültürün ve servetin belli kişilerde toplanması, kısaca feodalizmin çizdiği kalın sınırlara ek olarak, büyücülük gibi kavramlar da halkı dinden uzaklaştırmaktaydı.[10]

Protestanlık Rasyonel Kapitalizmi Nasıl Doğurdu?

Protestanlık itibariyle din, halkın düzeyine indirilebildi, dünyevileşti, seçkinlere özel olmaktan çıktı. 1400’lerin ikinci yarısında yaşayan Sebastian Frank ise bu düşünceyi şu şekilde eleştirmekteydi: “Manastırdan kurtulduğunuzu sanıyorsunuz, oysa şimdi herkes hayatı boyunca bir keşiş olmak zorundadır.”[11]Frank’in bu düşüncesinin sebebi, rasyonel kapitalizmle ne anlatılmak istendiği anlaşıldığında, daha açık hale gelecektir.

Rasyonel (modern) kapitalizm, Weber’e göre, batıda, Protestan toplumlarda ortaya çıkmıştır.[12] Protestan inançta amaç, çalışma, üretme, kazanma ve zevkten uzak durma yoluyla Tanrı’ya yakın olmaktır. Özellikle püriten versiyonunda çileci (ascetic) yaşam tarzı şarttır. Bu mezhebe kabul edilmek zordur. Kişi, kurallara uymadığında (yeterince çalışmadığında, zamanını ve parasını boşa harcadığında) ise mezhepten çıkarılır ve hem ekonomik hem de toplumsal anlamda dışlanır. [13]

Eskiden günlük ihtiyaçları gidermek olarak anlaşılan üretme eylemi, modern dönemde çok kazanma ve başarı açlığına evrilmiştir.[14] Weber, dinsel kurumların, derneklerin burjuva kapitalist iş ahlakının yayılmasına yardımcı olduğunu belirtmektedir. [15]

Weber’e göre, batıdaki kapitalizm dünyada ilk kez “özgür emeğin akılcı kapitalist örgütlenmesi”dir.[16] Protestan ahlakının doğurduğu kapitalizm, işvereni sürekli çalışmaya, iş kurmaya ve kazandığı parayla yeni işler kurmaya; işçiyi ise hep olabildiğince çok çalışmaya yönlendiriyordu. Çok çalışan ve kazanan kişi, Tanrı’nın gözünde daha değerliydi.[17]

 Weber, Protestanların iş dünyasında nasıl yükseldiğini anlatmak için şöyle bir örnek vermiştir:

“Meslekler bakımından karışık bir bileşimi olan bir ülkenin mesleki istatistiklerine göz atıldığında, çarpıcı bir sıklıkla, birçok kereler Katolik basınında ve edebiyatında, ayrıca Almanya’nın Katolik kongrelerinde canlı tartışmalara yol açan şöyle bir görünüş ortaya çıkar: Sermaye sahipleri ve işverenler, hatta işçi sınıfının eğitim görmüş yüksek tabakası, özellikle çağdaş iş kollarında yüksek düzeyde teknik ya da ticari eğitim görmüş personel, Protestan özellikleri taşır.” [18]

Protestan Kapitalizmi

Günümüzde toplumsal olaylardan bahsederken sık sık kullandığımız kapitalizm sözcüğüyle ne demek istediğimiz, Weber’e göre “ancak tartışma sırasında ortaya çıkabilir”. Çünkü “tek bir kapitalizm yoktur”.[19]

Weber’in bahsettiği rasyonel kapitalizmin “sınırsız kazanç açgözlülüğü” ile ilgisi yoktur. Mümkün olan en fazla miktarda kar elde etmeyi ve işi ve üretimi akılcı örgütlemeyi içerir. Bu tarih boyunca bir ilktir. Kar isteği her zaman var olmuştur ancak Protestanların yarattığı kapitalizm tarihte ilk kez “fetihle, spekülasyonla ya da serüvenle değil, disiplin ve bilimle” çalışmaktadır. Aslında Weber “en fazla kar” tabiri yerine “sınırsız birikim” demeyi tercih eder. Çünkü her iş sahibi kar elde etmek ister fakat “kapitalisti belirleyen şey kazanç isteğini sınırlamaması ve üretim isteğini de sınırsız kılacak biçimde daha çok biriktirme isteği ile harekete geçmesidir.”[20] Bunun açgözlülük olarak nitelendirilmesini yanlış bulur.

Weber, rasyonel kapitalizmin bireyin hayatına etkisini şöyle bir örnekle açıklar:

“İnsanın yurdunu değiştirmesi olgusunun, işgücünün yoğunlaşmasında en güçlü araç olduğu artık kabul ediliyor. Kendi yurdunda geleneksel tembelliğini para kazanma yolunda üstünden bir türlü atamayan Polonyalı genç kız, yabancı bir ülkede göçebe işçi olarak çalışırken, gözle görülür bir biçimde bütün doğasını değiştirir ve sonsuz kullanım olanaklarına sahip olur.”

Burada göç ile kapitalizm ilişkisine de dikkat çeken Weber, “sonsuz kullanım olanakları” diyerek kapitalizm hakkında fazla iyimser tavır göstermiştir. Ancak özellikle şu noktada oldukça haklıdır: “… işçi barakalarında yaşamak vs., kendi yurdunda hiçbir zaman hoş görülmeyecek bir yaşama düzeyi düşüşüne neden olur. Değişik bir ortamda, kişinin alışageldiği ortamdan farklı bir ortamda çalışıyor olması, geleneği yıkar ve ‘eşitlikçi’ rol oynar.”[21]

Weber, kapitalist sistemde doğan bireylerin sisteme uyum sağlamak zorunda olduğunu, kapitalist uyum yetenekleri olmadığı takdirde, yaşamın dışında kalacaklarını şöyle açıklar: “Tekler, alışveriş ilişkileri içinde oldukları sürece, onları ticari ilişkilerin kurallarına uymaya zorlar. Kendini bu kurallara uyduramayan ya da uydurmak istemeyen işçi nasıl sokağa atılırsa, bu kurallara karşı eylemde bulunan fabrika sahibi de ekonomik yaşamın dışına itilir.”[22] Aslında bu durum, günümüzde Türkiye’de de oldukça rahat gözlemlenebilir. Günümüzde kapitalizm Weber’in anlattığından çok farklı algılanır, canavarca tabir edilir. Algıdaki ve uygulamadaki farklılıkları bir kenara bırakırsak, kapitalist uyum yeteneğine sahip olmayan insanların tembel diye nitelendirilip, sosyal ve ekonomik anlamda toplum dışına itildiklerini rahatça gözlemleyebiliriz. Bu durum, ileride de bahsedileceği gibi, Türkiye’de rasyonel kapitalizmin var olmamasına rağmen, Weber’in kaygılandığı bürokrasinin demir kafesinin burada da hayata geçmesinden kaynaklanıyor olabilir.

Protestanlık Dışında Rasyonel Kapitalizm Mümkün müdür?

            Weber’e göre, tek çeşit kapitalizm yoktur. “(…)her kapitalist toplum, aynı tipteki başka toplumlarda aynen bulunmayan özellikler gösterir.”[23] Bu nedenle, batı dışında da kapitalist toplumların varlığını kabul eder, ancak onlar rasyonalist değildirler.

O’na göre Protestanlık dışındaki kültürlerde rasyonel kapitalizmin yaygınlaşması, çalışmaya değil de zevke ve savaşa düşkün olmalarından dolayı mümkün değildir.[24]

“Batı dışında hiçbir yerde ‘burjuva’ ve ‘burjuvazi’ kavramları gelişmemişti; ayrıca sınıf olarak ‘proletarya’ da yoktu, olamazdı da; çünkü her şeyden önce özgür emeğin, bir işletme içinde ussal bir örgütü yoktu.” [25]

İki büyük Hıristiyan mezhebini ise şöyle kıyaslamıştır:

“Katoliğin büyük ‘öte dünyalığı’, en yüksek idealini ortaya koyan asketik özelliği, yandaşlarına bu dünyanın nimetleri karşısında büyük bir umursamazlık içinde olmayı öğretmiş olmalı.(…) Protestanlık açısından bu anlayış Katolik yaşam biçiminin özelliğini ya da yapay asketik idealini eleştirmek için kullanılır. Bu eleştiri, Katoliklik açısından, bütün yaşam içeriklerinin laikleşmesinin sonuçlarını Protestanlığa bağlayan ‘materyalizm’ yergisi ile cevaplandırılır.” [26]


Çin’de ise din dışında kapitalizm için gerekli her şeyin olduğunu savunur. Fakat dinin etkisi sebebiyle, daha çok üretip, olabildiğince az tüketmek yerine, gerektiği kadar çalışmak anlayışı hâkimdir. Bu da rasyonel kapitalizme aykırıdır.[27]

Hindistan’da da, metafizik inançlar (ayincilik), kast sistemi, ruhların göçü inancı (yeniden doğduğunda daha iyi bir hayatının olacağı avuntusu), akılcı kapitalizmin gelişmesine engeldir.[28]

Batı dışı ülkelerde kapitalizme tarihten örnekler verdikten sonra şöyle yorumlamaktadır Weber:


“Para kazanılırken teklerin çıkarlarının gözetilmesinde mutlak vicdansızlığın evrensel hâkimiyeti, bu ülkelere özgü bir özellik idi ve bunların burjuva-kapitalist gelişimleri, Batı’daki gelişiminin ölçülerine vurulduğunda ‘geri’ kalmıştı. Her fabrika sahibinin bildiği gibi, bu ülkelerin işçilerinin ‘bilinç’ eksikliği Almanya ile karşılaştırıldığında, örneğin İtalya’da, kapitalist gelişimin en temel engeli olmuştur ve bir ölçüde hala da olmaktadır. Kapitalizm eğitilmemiş liberum arbitriumun (her istediğini yapma serbestisi) pratik temsilcilerini işçi olarak kullanmaz; nasıl ki, Franklin’den öğrenebileceğimiz gibi, başkalarıyla ilişkilerinde ahlak ölçüsü tanımayan iş adamlarını da kullanamazsa.”[29]


Bu kullanılmayan işçi ve işadamlarını kapitalist uyum yeteneğinden yoksun kişiler olarak tanımlamıştır.

Kapitalizmin Geleceği

Weber, verdiği tüm bu değere rağmen, kapitalizmin geleceği konusunda karamsardır. O’na göre kapitalizm bir kez iyice geliştikten sonra Protestan ahlakına ihtiyaç duyulmayacak ve insanlar bu ahlaktan iyice uzaklaşacaklardır. Çünkü her biri, uzmanlaşmış bir işlevi yerine getiren çok sayıda birey arasındaki işbirliğinin sürekli örgütlenmesi olan bürokrasi[30], zamanla demir kafese dönüşecektir. Bürokrasinin demir kafesi olarak adlandırdığı bu durumda, insanlığı, mekanize ilişkiler, ruhsuz uzmanlıklar, zevke düşkün yaşam ve rasyonel düşünme tutsaklığı kavramları ile tanımlayacaktır.  İnsan tam bir homo-ekonomikus (rasyonel ekonomik insan yani bencil, maddeci, çıkarcı) olacaktır. İnsan özgürlüğünden bağımsız düşünülemeyecek din, bilim, sanat kavramları insanlıktan iyice uzaklaştırılmış olacak ve bu nedenle, bunlar olmadan var olması imkansız olan karizma (peygamberi potansiyel) yaratılamayacaktır. Karizma ise yeni bir dönüşüm, yeni bir sistem için gerekli olan toplumsal karakterdir. Weber, modern kapitalizmin insanın içindeki materyalist olmayan tüm güzel yönleri öldüreceğini düşünmüş ve bu yüzden kapitalizmden sonra gelebilecek sistemi tasavvur edememiştir.[31]

            Özdemir ise konuya daha iyimser yaklaşmış, Weber’in din, bilim ve sanattan bahsederek, insanın hangi güzel yönlerini kaybetmemesi gerektiği ipucunu bizlere verdiğini ve bir sonraki sistemin “samimi insan etkinliğinden” doğacağını belirtmiştir.[32]
        

Sonuç

            Weber, başta da söylediğimiz gibi, ailesinin de etkisiyle toplumları Protestanlığın penceresinden incelemiştir. Bu da bize bambaşka bir bakış açısı katmıştır. Modern kapitalizmi Protestanlık mezhebinin doğurduğunu öne sürmüş ve bu düşüncesini, mezhebin tarihini ve özelliklerini, diğer inanç sistemlerinden farklılıklarını ve insanlardaki kar elde etme dürtüsü ile inançlarında bir ortak nokta bulma çabasını açıklayarak kanıtlamak istemiştir.

            Weber’in açıklamalarından yola çıktığımızda, Karl Marx’ın ortaya attığı artı değer kavramının Protestanlıkta kutsal sayıldığı sonucuna varılabilir. Çünkü gerektiği kadar kazanmak yerine, sürekli yeni yatırımlar yapacak miktarda fazladan kazanmak, Protestanlığın temel özelliklerinden biridir. Elbette Protestanlık bunun için işçi haklarından feragat edilmesini önermez ancak ne yazık ki pratikte durum böyle olmamıştır. Weber’in araştırmalarında bazı (rasyonel kapitalist olmayan toplumlarda) işçilerin maaşlarının arttırılması durumunda daha iyi çalışmak yerine tembellik ettikleri sonucuna varması bile, işçi haklarını tehlikeye düşürmek için yeterince kanıt oluşturmaktadır.[33]

            Buradan şu sonuca varılabilirdi: Rasyonel kapitalist olmayan toplumlarda bu sistemin uygulanması şart değildir. Sürekli çalışmak, üretmek, biriktirmek ve yeniden iş kurmak dünya üzerindeki pek çok toplum inancına aykırıdır. Çünkü bu, bu dünya için gereğinden fazla zaman harcamak demektir. Gerektiği kadar çalışıp, üretmek, kalan zamanda ibadet etmek, varoluş sebebini sorgulamak gereklidir. Bu tür inanca sahip olan toplumların kapitalist uyum yeteneğine de sahip olmalarını beklemek büyük bir hatadır. Fakat tarihin seyri bu şekilde ilerlememiştir. Burada elbette ki din dışı sebepler aramak gereklidir.

            Bu toplumlara modern kapitalizmin uygulanması çabası hiç de iyi olmayan sonuçlar doğurmaya devam etmektedir. Weber’in rasyonel kapitalizmin geleceğinde karanlık bulutlar içinde gördüğü bürokrasinin demir kafesi, rasyonel olmayan toplumlarda da yaratılmıştır. Çoğu toplumda insanlar yaşamlarının çoğunu çalışarak geçirirler ve bunu Protestanlar gibi inançları gereği yapmazlar. Ruhsuz uzmanlıklar, mekanize ilişkiler yaşamlarına hâkimdir ve bilim, din ve sanatın önemi gittikçe azalmaktadır. Şüphesiz ki kapitalizm, günümüzde Weber’in düşündüğünden çok farklı bir hal almıştır. Kapitalizmin bugünkü halini yalnızca demir kafesle açıklamak imkânsızdır.


REFERANSLAR


Aron, Raymond:         Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, Çeviren: Korkmaz Alemdar, 3.bs., Ankara, Bilgi Yayınevi, 1994.


Özdemir, Şennur:       “Karşılaştırmalı Bir Perspektiften Kapitalizm ve Kültür”, Sosyoloji Dergisi, C:III, No: 17, 2008/2, s.49-79, (Çevirimiçi) http://www.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/sosyoloji/article/view/13174, 10 Haziran 2013.


Thomas, Peter:            “Max Weber Olmak”, New Left Review, Çeviren: Mehmet Evren Dinçer,  C. II, No: 41, Eylül-Ekim 2006, s.267-280, (Çevirimiçi), http://newleftreview.org/II/41/peter-thomas-being-max-weber, 10 Haziran 2013.


Weber, Max:               Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Çeviren: Zeynep Gürata, 2. bs., Ankara, Ayraç Yayınevi, 1999.





[1] Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Çeviren: Zeynep Gürata, 2. bs., Ankara, Ayraç Yayınevi, 1999, Max Weber biyografisi.
[2] Peter Thomas, “Max Weber Olmak”, New Left Review, Çeviren: Mehmet Evren Dinçer,  C. II, No: 41, Eylül-Ekim 2006, s.275, (Çevirimiçi), http://newleftreview.org/II/41/peter-thomas-being-max-weber, 10 Haziran 2013.
[3] Thomas, a.e., s.268.
[4] Thomas, a.e., s.274.
 
[5] Thomas, a.e., s.276-277.
[6] Raymond Aron, Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, Çeviren: Korkmaz Alemdar, 3.bs., Ankara, Bilgi Yayınevi, 1994, s.397.
[7] Weber, a.e., Max Weber biyografisi.
[8] Şennur Özdemir, “Karşılaştırmalı Bir Perspektiften Kapitalizm ve Kültür”, Sosyoloji Dergisi, C:III, No: 17, 2008/2, s.51, (Çevirimiçi) http://www.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/sosyoloji/article/view/13174, 10 Haziran 2013.
[9] Özdemir, a.e., s.56.
[10] Özdemir, a.e., s.54.
[11] Özdemir, a.e., s.54.
[12] Özdemir, a.e., s.53.
[13] Özdemir, a.e., s.52.
[14] Özdemir, a.e., s.51.
[15] Özdemir, a.e., s.53.
[16] Aron, a.e., s.369.
[17] Özdemir, a.e., s.54.
[18] Weber, a.e., s.29.
[19] Aron, a.e., s.368.
[20] Aron, a.e., s.368.
[21] Weber, a.e., s.37.
[22] Weber, a.e., s.47.
[23] Aron, a.e., s.367.
[24] Özdemir, a.e., s.66.
[25] Weber, a.e., s.22.
[26] Weber, a.e., s.34.
[27] Aron, a.e., s.376.
[28] Aron, a.e., s.377.
[29] Weber, a.e., s.49.
[30] Aron, a.e., s.370.
[31] Özdemir, a.e., s.56.
[32] Özdemir, a.e., s.56.
[33] Weber, a.e., s.51.