eskiden cok depresif bi blogum vardi. aslinda ona da depresif baslamamistim, ama olaylar o yonde gelisti. ister istemez oyle bi blog oldu. cunku blog neydi, samimiyetti, klavye dilini degistirmeye usenmekti.
son derece alkollu bi aksamdan merhaba. geceden, demek isterdim, ama degil. saat daha on burda. on pi em.
iki efes ekstra ictiim aksamlarin niyetine martiniye bira karistirip iciyorum. allah belami versin. fiziksel olarak ogrenci hayatindan ciktim ama zihniyet olarak cikamadim hala. insan koca kontenjanindan sinif atlayinca boyle oluyor iste. hala su bardaginda ictigim neskafenin tadini hicbi kahvede bulamiyorum. 2 liralik tavuk/marti donerin tadini hicbi et turunde bulamiyorum. o kadar ketcap mayonezi bana katsan, ben de guzel olurdum, derdi babam olsaydi... olmazdin baba, uzgunum, ben de olmazdim. martinin etiyle bizim etimiz bir mi? bi kere o hayvan her gun ucuyor, egzersiz ne kada da onemli. serbest gezen marti eti gibisi var mi. ben on dakkalik yol icin bisiklete binmedim, yurudum diye gunluk sporumu yapmis sayiyorum kendimi.
oturdum, bu aksam kendimi alkolle zehirlemeye karar verdim. ne kadar aptalca bi is yaptigimi dusununce, insan milletinin cogunu temsil ettigimi dusunup genellestiriyorum: lanet olsun dostum, bizim sorunumuz ne? niye bu kadar aptaliz?
aman canim bu da zehir mi... allaaan turku. bugun- yanlis anlamadiysam- , -ki yanlis anlama ihtimalim gayet yuksek zira hollandaca konusuluyordu- kokain mi yoksa su adini hatirlamadigim diger hap/nesne/ne boksa, o mu daha tehlikeli diye bi seyler tartisiliyordu is yerimde. benim cuma aksami cilginligim da bu iste, evde martiniyle bira karistirmak. bi de bunun sinif atlamakla ilgili oldugunu dusunup kendime yabancilasmaya calisiyorum. dostum ismi martini olsa da, martininin sisesi 6 kusur euro, altili kucuk bira 5 kusur euro. martini %15, bira %5. biz bu hesaplari zamaninda hep yaptik. iki efes ekstrayla besiktasin catilarina bakarken depresifligin hakkini verebilmemizi bu hesaplara borcluyuz. alkol ne kaa da guzel bi sey, analitik zekayi arttiriyor.
boyle blog yazmayi ozlemisim. sarhos marvellous mrs maisel gibi hissediyorum kendimi. sanki olmadik yerde sahneye cikip mikrofonu elime almisim, soylememem gereken seyleri soyluyormusum gibi geliyor. bi rahatlama ki sorma... kabizlik sonrasi ilk rahatlama gibi.
bugun biri isten ayrildi. butun elemanlari birbirine baglayan elemanlardan biri. ilki aylar once ayrilmisti zaten. simdi sonuncusu da ayriliyor. nostalji bagimliligi degil, gercekten uzuldum gitmesine. kisisel sebeplerden. cunku durup dururken muhabbet konusu acabilen bi insandi. usenmeyip ingilizce konusurdu benle falan, digerlerinden farkli olarak. bu aksam icin ev partisine cagirdi, ben ne dedim, tabisiki hayir. eve gitmem gerekti cunku, cok onemli islerim vardi, martiniyle birayi karistircaktim.
batinin iyi yonlerini alalim ama partilerini almayalim olmaz mi? partilerde elimi kolumu nereye koyacagimi bilemiyorum hala, rahatlamak icin alkolleniyorum ama bu sefer de ingilizce konussalar bile odaklanip anlayamiyorum ne dediklerini, anlasam bile artik herkes sacmalamaya basladigi icin, misal kediler hakkinda uzuuuun uzun ve ince sesler cikartarak konustuklari icin artik konusasim gelmiyor. ki ben cok severim kedileri. sadece mincik mincik sevmem. hatta biraz daha icersem diyebilirim ki mincik mincik sevilmelerini kedilere bir hakaret sayarim. ama simdilik hala dis benligim kendimi kontrol etmemi sagliyor, demiyorum. bu muhtesem imlayi, bu muhtesem ozne yuklem uyumunu neye borcluyum saniyorsunuz? evet, hala sarhos degilim.
olay bu kadar komik degil aslinda. (yukaridaki paragraf bence komikti evet, ne var?)
evden ciktigim her an ice kapanik mi, cekingen mi, depresif mi, adi her ne boksa, o karakterle kavga halindeyim. isyerinde butun gun sanki herkes beni izliyormus gibi bi gerginlik var ustumde. halbuki herkes isinde gucunde, manyak misin, dunya senin etrafinda donmuyor, hatta sen kucuk bi zerrreden bile kucuksun, misal sekspir falan bi zerreydi ama sen o bile degilsin. gotum. bi raad ol, bi koyver. ama olmuyor. nalet olsun dostum olmuyor.
yeni bi seylere baslamanin verdigi heyecana bagliyorum basta, yeni ortamlara girince kendimi zorluyorum dahil olmaya filan, ama belli bi zamandan (misal bi yildan ) sonra birakiyorum artik. cunku olmamis. uyum falan saglayamamisim. yine ben uzayliyim, yine ben dis kapinin mandaliyim. ustelik yemin billah eminim ki insanlarin kotulugunden filan da degil, sadece olmuyor iste, karisamiyorum insan icine. annem kucukken derdi dugunlere zorla gotururken, azcik insan icine karis, diye... demek ki bi sey var bende karisamiyorum. halbuki istiyorum. keske o kendi halinde mutlu insanlar gibi karizmatik olsam... desem ki ''ya siz beni bi rahat birakin, ben iyiyim boyle ya, valla bak''... sonra yalniz kalinca o partileri hic dusunmesem, kendi isime gucume baksam. ama yok, aklim orda kaliyor. ben de istiyorum gulmek, kahkaha atmak, komik komik dans etmek. ama omrum boyunca hep olmadi bu iste. bire birde olur bak. bire birde az bucuk muhabbet ederim, komik de olurum, cilginlik da yaparim. ama is gruba gelince ben ben olmaktan cikiyorum. ya da ozumdeki bene donuyorum. her neyse. uzayli gibi hissediyorum kendimi. sonra hooop kacis. neyse ki gozunu sevdigimin soguk avrupa insani, niye diye israr edip darlamiyor. ben gelmiyorum diyorsun oluyor bitiyor. biraz aaaaa oooo sesleri sonra doeeeiii!
neyse.
bu arada tabi ki bissuru muzik dinledim. muhtesem bi cover i bi yerlerden paylasmam lazimdi, gelmisken paylasayim, yoksa watsap gruplarindan millete saracagim:
sevgilerle