Bir kitap ünlü olduğunda, ne ile ünlendiyse, onun hakkında bir kapak tasarlayıveriyor yayınevleri. Dolayısıyla bi kitabın filmi çıktıysa, illa o filmden bi sahne koymak zorunda hissediyorlar kapağa. Muhtemelen okurun Hollywood simalarını kitap kapağında görmesi satışları arttırdığı için bu yolu tercih ediyorlar. Fakat bu durum bazen kitabın sıradan görünmesine sebep olabiliyor. Kitabın içeriğini anlatamayabiliyor.
Örneğin Duyguların Rengi. Filmi çıkmadan önce Türkçe'ye çevrilmedi sanırım. Türkçe baskısında bulabildiğim tek kapak yanda gördüğünüz.
Bu kitap türkiye'de ilk defa vitrinleri işgal etmeye başladığında "püf" deyip geçmiştim. Uluslararası bestseller olan, üstüne bir de filmi çekilen romanlara karşı önyargım var. Kapakları hep birbirine benziyor. Gerçeklerden uzak, prenses hikayeleri. Bu kitabı da öyle bi şey sanmıştım. Hiç girmedi ilgi alanıma. Dört tane kadın vardı kapakta, ikisi hizmetçi, siyahi. "Duygu" kelimesi geçiyordu kocaman. Üstelik mottosu "Değişim bir fısıltıyla başlar." idi. Dedikodular, duygular, kadının özgüveni vs... Modern dünyanın dillere doladığı, moda haline getirdiği özgürlük vaatlerini çağrıştırdı hemen.
Şimdi neden birden ilgileniverdim o halde?
---
Geçtiğimiz günlerde bir internet sitesi keşfettim: www.whatismymovie.com Aklında bir film sahnesi var fakat hangi film olduğunu, kimlerin oynadığını hatırlamıyor musun? Birkaç anahtar sözcük yaz, site sana bütün ihtimalleri sıralasın.
Ben de siteyi kendi amaçlarım doğrultusunda kullandım. Şöyle ki, uzun zamandır hep kadın yazarlarla ilgili film izleme isteği dolanıyordu içimde. İçim şişmişti erkek dünyasına maruz kalmaktan. "Female author", "author, woman" gibi çeşitli söcüklerle arama yaptım, afişi ilgimi çeken filmleri not aldım. İşte o notların arasında The Help de vardı. Hatta en çok bu ilgimi çekti çünkü bir zamanlar hafızamda yer kaplamasın diye arka kapağını okumaya bile yeltenmediğim bu romanda, hiç beklemediğim şekilde kadın bir yazar/gazeteci yer alıyordu! Üstelik siyahi hizmetçiler hakkındaydı! Çok şaşırdım, önyargılarıma kızdım, ilk fırsatta da oturdum izledim tabii.
Filmdeki oyunculuklar müthiş, tam aradığım kıvamda bir gerçeklik var. Yazar, New York'ta magazin yazarı değil, gerçekleri yazarak ifade etme aşkı duyan gerçek bir yazar. Hikaye hizmetçilerle ilgili, bu da bu sıralar özellikle ilgilendiğim bir konu. Türkiye'de çıkan Toz Bezi filmini uzun zamandır takip ediyordum. Ağustos sonunda Amsterdam'da gösterilecek, heyecanla bekliyorum. Taa 2013'te bu bloğa "acaba blog yazan bir temizlikçi var mıdır?" içerikli kısa bi yazı yazmıştım. O zamanlar nereden aklıma geldi bu soru, bilmiyorum fakat o zamandan beri merak ettiğim konulardan biri. Sibel K. Türker'in Mecnun Kelebekler'i ve George Orwell'in Burma Günleri de pekiştirmişti merakımı.
---
Ve tabi bu ilginin bir de kişisel bir sebebi var: Son iki yıldır hayatımda ilk defa, yaşadığım evde bir temizlikçi çalışıyor. Üniversite yurdunda da vardı ama bu seferki daha farklı geliyor nedense. Benim kirlettiğim ve istesem temizleyebileceğim şeyleri başkasına yaptırmak çok tuhaf bi şeymiş. Temizliğe zaman bulamayan biri olsam neyse ama zamanım var. Kiranın içine temizlik de dahildi, istesek de istemesek de o parayı verecektik, biz de kazıklanma korkusuyla büyümüş her Türk gibi, hiç düşünmeden "tamam, gelsin" dedik. Şimdi ahlaki bi savaş içindeyim kendimle. Şimdiki aklım olsa, istemezdim. Fakat bu saatten sonra "gelme, gerek yok" demek O'nu işinden etmek olur. Ayrıca "neyime gıcık oldun ki" diye düşünebilir. Nasıl anlatırım derdimi? "Benim kirlettiğim yeri başkasının temizlemesi, kendimi Hindistan'daki memsahibler gibi hissetmeme sebep oluyor." mu diyeyim? Koskoca bi sektör var, bu işten para kazanan milyonlarca insan var. İşsiz mi kalsınlar? Nedir benim derdim? Karşı olduğum şey tam olarak ne? Ev temizlemeyi alçaltıcı bir iş olarak mı görüyorum? Neden? Kafalar karışık bende... Filme dönelim.
---
Kısacası film, bir adet kadın yazar, bolca siyah hizmetçi, bolca beyaz evhanımı barındırıyor. Üstelik hizmetçilerden biri de yazmayı seviyor. Her gün yatmadan önce yazarak dua ediyor.
Film, Burma Günleri ile Mecnun Kelebekler'in karışımı bir etki bıraktı üstümde. Konu hizmetçilerin yaşamı olunca, siyahların ezilmesi ile alt sınıftan olanların ezilmesi birbirine çok benziyor. İnsan günlük hayatta kendinin yapabileceği ufak işleri başkasına yaptırınca kibirleniyor. Ve bu kibir, hizmetçinin hayatında iki durumda da benzer etkiler bırakıyor.
---
Toz Bezi'nde neler göreceğim bakalım... Muhtemelen The Help'teki kadar iç açıcı bir sonu olmayacak. Malum, çok satanlara girebilmek için bedava bulmuş gibi umut dağıtmanız lazım. Türkiye'de umut bedava değil, bedavaymış gibi davranmayı da pek sevmiyor sinema dünyamız.
---
Yazıya başlamadan önce The Help'in diğer kapak tasarımlarına baktım. Bikaç güzel örnek buldum. Bence en güzeli ilk ikisi.