19 Mart 2013

YENİ BLOG ALDIM!

ben yine saçma bi şeye başladım. yeni bi blog açtım. işte burda: http://timelineoftheworld.blogspot.com/

amacım dünyadan gelmiş geçmiş tüm önemli insanları, bi kronolojide toplamak. şöyle bi bakınca, kimlerin aynı dönemde yaşadığını hemencecik görebilmek.

dünyada önemli insan bitmeyeceğine göre, bu blog da sonsuza kadar hazırlanma aşamasında kalacak. sürekli yeni birileri eklenecek. bu insanların biyografileri ve fotoğrafları eklenecek.

bu nedenle son güncellenme tarihini ve saatini yazının altında her seferinde yenileyeceğim.

ayrıca kullandığım kaynakları da yazının altında  belirteceğim.

çok gerekli bi iş mi? hayır. ama benim için sudoku etkisi yapıyor, zihin açıyor.

blogun daha anlaşılır olması için her türlü öneriye açığım. öneriniz lütfen, israr ediyorum...

sevgilerle lililerle...

18 Mart 2013

FERHAN ŞENSOY

son zamanlarda ferhan şensoya fena sarmış haldeyim. ne kadar yasal bilmem ama youtube'da eski tiyatro oyunlarının videoları var. işte bunlardan biri: http://www.youtube.com/watch?v=mw9xPJfm_MQ bayıldım. bi noktadan sonra istemsizce güler hale getiriyor, bu anlamda cem yılmaz tadında diyebiliriz. ama içerik olarak epey farklı tabi, daha doyurucu. yani biraz da kafayı doyurmak istediğiniz zaman izlemek gerekiyor.

tiyatrosunda oyunları devam ediyor, "ortaoyuncular" tiyatrosu, istanbulda, taksimde, istiklal caddesi üstündeki halep pasajında.

Son oyunu: Masal Müfettişi

bugün gişeye gittim, film çekimi yapılıyordu, kapalıydı. sonra alacağım. internetten de alınabiliyor ama çağın gerisinde, kredi kartsız zamanda yaşadığım için ben alamıyorum.

buyrun takip etmek isteyenler için her türlü bilgi: http://www.ortaoyuncular.com/

ferhan şensoyun son röportajlarından biri için cnntürk aykırı sorularda : http://tv.cnnturk.com/video/2012/11/05/programlar/aykiri-sorular/basliksiz/index.html

epeyce kitabı da var, okumak gerek.

nedendir bilmem, röportajda ve oyunlarında ve "son ders" filminde gördüğüm kadarıyla, samimiyeti güven veriyor. oyuna gittikten sonra yine yazarım.

----
Güncelleme (25.03.2013): geçtiğimiz hafta "nasri hoca ve muhalif eşeği" ni izledim sonunda.  yaklaşık 100 kişi vardı seyirci olarak. şensoy epeyce yaşlanmış görünüyordu. ama oyun komik ve muhalifti. diğerlerini de izleyeceğim. meraklısına, biletler 25tl, 35tl ve 40tl salondaki yerine göre. cuma, cts ve pazar var oyunlar. her oyundan sonra imza etkinliği yapıyor şensoy. muhabbet etmek isteyen için.

08 Mart 2013

KELEBEĞİN RÜYASI - SORULARA CEVAPLAR

- GÖRÜNTÜ: filmin görüntü yönetmeni  gökhan tiryaki'ymiş. çektiği filmlere bakılırsa, günümüzün en iyi görüntü yönetmenlerinden olsa gerek. bkz: diğer filmleri. sıradan bi izleyici olarak bu yorumu nasıl yaptım? aksiyon vs içermemesine rağmen, bir filmin görüntülerinden etkilenip, "bunu sinemada izlemek lazım" diyorsam, hakikaten farklıdır ve iyidir, diyorum. böyle bi standart oluşturdum kendimce.

- ÇEKİMLER: İstanbul, Zonguldak ve Heybeliada'da yapılmış. kurgu ve montaj için Amerika'ya gitmiş y.e.

- GERÇEKLİK: ekşide şunu okudum ve daha fazla yazmamın anlamsız olacağına karar verdim: http://beta.eksisozluk.com/entry/32298327
Kişiler gerçekmiş ve olaylar onların hayatından esinlenilmiş.

--
Düzeltme: internetten okudukça bilgi ediniyorum, edindikçe kendimi tutamayıp buraya ekliyorum.

Rüştü'nün karısı Mediha'nın hastalığını anlayamamıştım filmde, tifoymuş.
Muzaffer, İstanbul Üniversitesi'nde felsefe eğitimine başlamış ama hastalık ve yoksulluktan yarım bırakıp, Zonguldak'a dönmüş. (vikipedi)

KELEBEĞİN RÜYASI

sonunda izledim.

yılmaz erdoğan'ın bi filmi de kötü olsun arkadaş!

şiir okuma tutkusu olmayan ben, y.e.'ın sesini ne zaman duysam içimden mırıldanmaya başlarım: "şehirlerarası otobüs yolculuklarında başladım"...
arkadan kardeş türküler başlar: "gün olur yolun düşerse gurbet ellere, al bu dertten yüreğimi dalgalara sal.."

adamın sesi dinletiyor kendini. duygusallıktan desem değil, coşkudan desem değil. aslına bakarsan, tembel tembel okuyor/konuşuyor biraz, miskin, mayışmış. sakin. ondan sanırım. sakin sakin anlatıyor koşturmamızı.

evet efendim. yazının bundan sonrası film hakkında bilgi içerebilir, dikkat derim.

film şairlerle, zengin fakir farkıyla ve hastalıklarla ilgili.

bu arada şairleri hiç sevmem, güvenilmez olurlar, lafı evirip çevirip süsleyip söylerler. benimkisi kız alınganlığı aslında evet, her kıza bi şiir yazabilirler. neyse, elbette haklı olduğumu düşünmüyorum, içgüdüsel olarak, sevemiyorum işte iki cinsin şairini de. ama işte, hayata tat katıyor şerefsizler (şerefsizler burada sempati, sevgi belirten manada). filmi de sevdirdiler yine.


beni en çok etkileyen, yine, zengin-fakir farkı oldu. zengin kızını hiç sevemedim. erdoğan da sevmememizi mi amaçlamıştı acaba? sırf macera olsun diye "madene inmek istiyorum" diyen, inince şok olan, insanların haline acıyan vals kursuna giden, tenis müsabakasında birinci olan kız çocuğu. sevdirmiyor kendini. sevemedim bi türlü film boyunca. evet erdoğan da bunu istedi bence çünkü hiç iyi kızı oynamadı Suzan, hiç babasına karşı gelmedi, hiç aşık olmadı, iki gözyaşı döktü belki ama hiç isyan edip rahatından vazgeçmeye çalışmadı. sevilmesi gerekseydi bunları yaptırırdı yüce yaratıcı (yönetmen, senarist).



tabi bir de yakışıklı şair etkisi var filmde. kıvanç tatlıtuğ'un (muzaffer), o eski piç tipinden (rol icabı tabi) eser kalmamış, zayıflamış, tırnaklarını yiyen, çekingen bi çocuk olmuş. babasının karşısında korkudan ne yapacağını şaşırıyor. efendi ve aptal aşık. kaburgaları sayılır hale gelmiş, "sadece yakışıklı değilim ulen ben, iyi oyuncuyum aynı zamanda!" mesajı vermiş adeta. kısacası daha bi "genç kızların sevgilisi" olmuş.


mert fırat'ın (rüştü onur) zaten iyi oyuncu olduğunu kabul etmiştim. o biraz daha haşarı bi şair. durmadan komiklikler şakalarla uğraşan. sadece karısını mutlu edemediği zaman gerçekten suratı asıldı.

bi de behçet hoca var tabi. yılmaz erdoğan. devlete sırtını dayamış, zar zor da olsa düzenli bi maaşla düzenli bi hayatı olan hoca. bizim bu  iki şair için endişeleniyor ama yapacak çok bi şey yok elinde. kimse kimsenin hayatını bi çırpıda düzeltemez ki.

birkaç da soru takıldı aklıma:

- karakterler/olaylar gerçeklere mi dayanıyordu? behçet necatigil miydi o hoca? öyle olduğuna dair dedikodular var, biraz araştırayım.

- film sanırım newyork'ta çekilmişti. ben arada bir newyork'a gideceklerini filan sanıyordum. ama hiç ilgisi yoktu. yaklaşık 1 ay önce filan erdoğan'ın "istanbul'u özledim, aylardır newyork'tayız, bir an önce dönmek istiyorum" dediği röportajı okumadım mı acaba, yine rüyayla gerçeği mi karıştırıyorum? filmde tam olarak hangi sahneler newyork'ta geçiyordu? hepsi çözülecek, du bakalım.

- sanatoryum sözcüğü nasıl girmiş türkçe'ye? heybeliada'da kurulmuş ilk kez sanatoryum, veremli hastalar için, 16  yatak kapasitesiyle başlamış. isviçre'deki hastane örnek alınarak yapılmış 2005'te kapatılmış (kaynak vikipedia)

düzeltme: cevapları buldum, burada: http://kanatlikedimasali.blogspot.com/2013/03/kelebegin-ruyasi-sorulara-cevaplar.html





07 Mart 2013

MARTIN FREEMAN

Mecburen olaylara karışan, hafiften de meraklı ama düzenini bozmak istemeyen bu ufak tefek adamı yeni tanıdım sayılır. Sherlock'un yardımcısı olduğunu biliyordum ilk olarak.
Sonra Hobbits'te karşıma çıktı.
Sonra da Bir Otostopçunun Galaksi Rehberi'nde.


Üçünde de yukarıda bahsettiğim karaktere yakın rollerde. Mecburen maceraya atılan adam...

Onu bu karakterle özdeşleştirmişim. İnternette biraz araştırınca bambaşka rollerde oynadığını da gördüm. Mesela the Office dizisinde gıcık bir yönetici rolündeymiş sanırım, Hot Fuzz'da da yine gıcık komiserlerden biriymiş (filmi izlediğimde hiç fark etmemişim).

Ufak tefek ve komik. Komikliğinde mimikler ön plana çıkmıyor, yani Jim Carrey gibi değil. Ama sıradan insan suratıyla komik olması dahoşuma gitti. Bir de dublajsız izlemek şart. Animasyon filmlerde de seslendirme yapmış. Sesini kaçıurmamak lazım.

Komedi olsun olmasın diğer filmlerini de izleyeceğim.

----

Aylar sonra gelen edit:

Sherlock 3. sezonu başladı ve Martin Freeman'a doyamadan bitti. Hasret gidermek için bikaç yöntem buldum.

1. John Watson'ın blogunu okuyorum arada bir: http://www.johnwatsonblog.co.uk/

2. İzlemediğim Martin Freeman filmlerini izliyorum. The World's End'i izledim en son: http://www.imdb.com/title/tt1213663/  Bu sırada yeni bi bağımlılık daha doğmaya başladı. Simon Pegg filmlerini de takibe aldım.