03 Mayıs 2013

MAKEDONYA GEZİSİ


İlk kez yurtdışına çıktım. Makedonya’ya. İstanbul’u hiç özlememişim. Nasıl dayanıyoruz bu gürültüye, iettlerdeki asık suratlı insanlara, deli miyiz deyiz, neyin peşindeyiz? Ne kadar bilinçli karar veriyoruz bu şehirde kalmaya, akıntıya mı kapılıyoruz? İnsan bunları düşünüyor, backpackle dolmuş beklerken, insanların garip bakışları altında.
Kendimi tutup sözü çok uzatmamaya çalışacağım. Gideceklerin işine yarar bilgiler vardır belki.

Genel:
- Vizesiz. Ülkeye girişte sadece "nakit paranız ne kadar var?" diye sordu. Kartta var, demeyin, biraz nakit bulundurun, gerekirse gösterirsiniz.

- Pegasus’un kampanyalarından bi indirimle aylar öncesinden bilet almıştık (reklam değil valla, seyahatin ucuz tarafını anlatıyorum, markayı gizleyeyim de sizi mi uğraştırayım?).

- Ucuz (60dinar~1euro. TLye şöyle çevirdik: Xdinar*4/100=Ytl)
- Çeşme suyu içiliyor, çeşitli yerlerde çeşmeler var. Şişe su almaya gerek yok.

- Komünizmin şehir ve insanlar üzerindeki izleri açıkça görülüyor.
- Orta yaş ve üzerinin kıyafetleri eskilerden kalma. Fakat yeni nesil modayı ve yeni yaşam biçimini takip ediyor.

Genelde böyle şirin arabalar
- Arabalar hep eski modeller, vosvos benzeri, ufak, şirin şeyler. Lüks araba görmek zor.
- Şarap kadehle satılmıyor, iki kadehlik küçük şişeyle…

- “Nescafe” deyince soğuk nescafe anlaşılıyor. Sıcak, kupadakinden istiyorsanız, “hot” diye ayrıca belirtmeniz gerek.
- Türk dizilerini elbette ki çok izliyorlar.

- Komünizm zamanında okullarda Rusça öğretiliyormuş. Herkes böyle düşünüyor diye genelleyemem ama Türk asıllı yaşlı bir teyze Tito zamanını biraz özlemle anıyor, "biz o zamanlar Amerika gibiydik" dedi.

Özetle: Hayatın her anlamda yavaş aktığı ülke. Sanki 20 sene önceki Türkiye gibi.

Üsküp
- Havaalanında Varda Ekspres durağı var, şehir merkezinde sayılabilecek otogara bırakıyor. Yolu bilen biri varsa, yükünüz çok yoka şehir merkezine yürüyerek rahat gidebilirsiniz.

- Shanti Hostel kesinlikle tavsiye edilir. Çalışanları, ortamı, fiyatı… Her şeyi çok iyi.
- Bulanık Varda Nehri kıyısında herkes bisiklete biniyor, paten kayıyor. Ve belki de bu yüzden, belki de yüce rabbimin hikmeti, kızlar çok güzel. Vücutları da, yüzleri de. Çok estetik ve bakımlı. Tüm kızlar tayt giyiyor, üstelik üstüne uzun bi şey giyip kıçını kapatmıyor. Ama kimse dönüp dik dik bakmıyor.

- Nedense erkekleri o kadar hoş gelmedi gözüme. Kızların o fit vücutlarının yanında hep kilolu, bakımsız erkekler vardı sanki.
Müslüman mahallesi
 
- Varda Nehri şehri ikiye ayırıyor. Müslüman ve Hıristiyan kısım olarak. Tabi ki resmi bi ayrım yok, yerlilerin mahalleleri böyle. Müslüman mahallelerinde Safranbolu evlerine benzer evler, camiler, bitpazarı, Eminönü’nü andıran bir ortam. Gürültülü, sıcak, havasız, her an aklın cebinde…

Karşı tarafta ise bolca heykel.. Ve iki tarafa da serpiştirilmiş komünizmden kalma büyük, kasvetli, köşeli, eskimiş, taş binalar. Apartmanlar, evler en fazla 3-4 katlı. Fakat bu eski komünist binaları, yani sanırım şimdi banka/iş merkezi olarak kullanılan binalar çok yüksek.
 

Ve bu Müslüman ve Komünist havadan kurtulup, modern ve iç açıcı bir ortam yaratma amacıyla her yerde türemiş inşaatlar… Eski yunan mimarisinden esinlenilip yapılmış opera salonları, kültür merkezleri “ben yeniyim ve turist çekmeye çalışıyorum” diye bağırıyorlar. Muhalif yerliler buna sinirleniyor, çünkü insanların bu afilli binalardan çok daha farklı ihtiyaçları olduğunu düşünüyorlar. Yollar, sağlık sistemi, eğitim gibi… Fakat halkın çoğunun böyle düşündüğünü sanmıyorum, meydanın, bu ışıklandırmaların, alışveriş özgürlüğünün, bol seçeneğin tadını çıkarır gibi bi halleri var. Öyle olmasalardı, kapitalist dünyaya yetişmeye çalışan bir hükümeti başa geçirmezlerdi sanırım.
- Kiril alfabesi var.  Sokak isimleri pek çok yerde yazmıyor. Elinizde harita olsa bile bir adresi bulmak çok kolay değil. Hal böyle olunca çooook fazla kişiye adres sorduk, kimseden kötü bir yanıt almadık. Yani insanlar İngilizce ya da Türkçe (evet Türkçe bilen çok insan var) bilmese de işaretlerle ya da oraya götürerek yardımcı oluyorlar.
- Üsküp’te sadece şehir merkezini gezdik. Kanyona, müzelere gitmedik. Zaman yoktu.

- İstanbul’dan çoook küçük. Gece 10dan sonra restoran, gece klubü gibi yerler dışındaki tüm mağazalar, bakkallar kapalı oluyor.
- Skopsko ülkenin yerli birası. Efes’e benziyor. Ben sevdim.

- Hizmet sektöründe Türkiye’den çok çok ucuz. Fakat turistik yerlerde, taksilerde, otellerde, hediyelik eşya satın alırken filan çok yüksek fiyat veriyorlar, pazarlık yapın. Bir de ithal ürünler bizdeki fiyatlarda (markalı kıyafetler vs).
- Latana: Shanti’de çalışan Natasha’nın önerisiyle akşam yemeğine gittik. Yeri cadde üstünde, şehir merkezinden uzakta garip bir yerde olmasına rağmen, yemekler de canlı müzik de güzeldi.

- Kiril Üniversitesi'ne denk geldik, girdik. Kimlik filan sormuyorlar girişte (gerçi ülkeye girerken bile nerdeyse hiç bi şey sormadılar). Kantinde bira satılıyordu. Çok özendim. Bizde uçaklardan, bahar şenliklerinden bile kaldırılırken...

- İnglizcesi Skopje diye yazılıyor, Skopye diye okunuyor.
Tek kelimeyle: Tırtıl (kabuğundan çıkmaya çalışan şehir)
 

Ohrid
Tek kelimeyle: Butik

- Huzur şehri. Mavi ve yeşil görmekten, kuş sesi duymaktan sıkılır mı insan?
 
- Art Hostel’e gitmeyin. Kötü reklam bu da. İnternetten rezervasyon yaptığımız halde, kapısına kadar gittiğimiz ve yarım saat zile basmak olsun, seslenmek olsun, kapıyı yumruklamak olsun, çeşitli şekillerde ulaşmaya çalıştığımız halde açmadılar kapıyı. İçerden müzik sesi ve ışık geliyordu üstelik. İçerde başlarına bi şey mi geldi ki, diye endişelendim bi ara. Sonrasında rezervasyonda kesilen %10 ücretin iadesi için hostelbookers.com’a attığımız maile, site özür dileyerek cevap verdi. Fakat hostelden gelen cevapta ne bi özür, ne bi açıklama.. sadece hala ohrid’teyseniz gelin parayı verelim dediler. (zaten hostelbookers.com sitesinden kaldırmış bu hosteli)

- Şehir merkezine indik, başka bi hostel ararken Türk sokağına girmişiz. Birilerine sorduk, o güzel Elveda Rumeli şiveleriyle Otel Neim’i tarif ettiler. Tam bi Türk sever gurbetçi oteli. Özlemişler, fiyatı düşürmek dışında her konuda yardımcı oluyorlar. Öyle sıkıcı baskıcı da değiller, yani Neim abiyle karşılıklı oturup rakı içilebilirdi de:) Otelden ziyade ev gibi odalar. Saç kurutma makinesi, şampuan, sıvı sabun yok. Ama balkon var, tüm eksikleri kapattı bu balkon. Balkon görmemişleriz resmen.
- Kale, anfi tiyatro ve bolca kilise var. Oturmak için sandalyesi olmayan, ufak, sadece dua edip gitmelik, butik havası veren kiliseler. Ohrid’te 365 tane kilise varmış diyenler var.

- Before the Rain filmindeki kilise ve manastır da bu şehirdeymiş, ne yazık ki gidemedik.
- Stevi Naum’a 10euroya bot turu var sahilden. Mutlaka katılın. Botta sadece içecek servisi var, biraz pahalı. Gidiş 1,5 saat sürüyor, dönüş biraz daha hızlı. Kıyıları göstere göstere yavaş yavaş götürüyor. 2-3 saat orda takılıyorsunuz, akşam geri geliyorsunuz. Stevi Naum’da ise büyük bir kilise ve gölü besleyen su kaynakları var. Su kaynaklarına gitmek için ufak teknelere binmeniz gerekiyor. Bizim zamanımız yetmedi çünkü Ostrovo Restoran’da verdiğimiz siparişin gelmesi 2 saat sürdü. Çok kalabalık olduğundan mı bilmiyorum korkunç bi organizasyon sorunu vardı. Doğal güzellik sebebiyle pahalıya satın alınan kötü hizmet işte.

- Yerliler bu mevsimde göle girmiyor. Halbuki çok temiz, insanın atlayası geliyor. Biz de genellikle hazırlıksız olduğumuz için, girmedik.  
- Belvedere Restoran’da yemek yeyin. Ortamı çok güzel. Antika dükkanı gibi. Yemek güzeldi ve tüm bu afilli ambiyansa rağmen yine ucuzdu. 10 liraya rahatça doyup kalkabilirsiniz masadan.

 
Struga
Tek kelimeyle: Ters

 
- Gölün nehre döküldüğü şehir, su burdan balkanlara doğru yoluna devam ediyor.
- Küçük, sakin. Yazlık belde değil, Ohrid kadar turistik ve doğal güzelliklerle dolu değil ama Üsküp kadar da “şehir” değil.
- Nehir burda Varda gibi bulanık değil, dibi görünüyor.

- Angela Restoran’da yerel yemekleri yeyin. Domuz eti takıntınız yoksa o “Mushrooms ‘No Name’ “in ve çubuk şeklindeki taze ekmeklerinin tadına bakın. Fiyatlar yine aynı.
- Ştruga diye okunuyor.


Yaklaşık 5 günde 3 şehir gezdik. Hiçbiri tam bitmedi elbette. Hele ki Ohrid, bitse bile doyulmaz sanırım. Tekrar gitmek lazım.