İlk kez yurtdışına çıktım. Makedonya’ya. İstanbul’u
hiç özlememişim. Nasıl dayanıyoruz bu gürültüye, iettlerdeki asık suratlı
insanlara, deli miyiz deyiz, neyin peşindeyiz? Ne kadar bilinçli karar
veriyoruz bu şehirde kalmaya, akıntıya mı kapılıyoruz? İnsan bunları düşünüyor,
backpackle dolmuş beklerken, insanların garip bakışları altında.
Kendimi tutup sözü çok uzatmamaya çalışacağım. Gideceklerin işine
yarar bilgiler vardır belki.
Genel:
- Vizesiz. Ülkeye girişte sadece "nakit paranız ne kadar var?" diye sordu. Kartta var, demeyin, biraz nakit bulundurun, gerekirse gösterirsiniz. - Pegasus’un kampanyalarından bi indirimle aylar öncesinden bilet almıştık (reklam değil valla, seyahatin ucuz tarafını anlatıyorum, markayı gizleyeyim de sizi mi uğraştırayım?).
- Ucuz (60dinar~1euro. TLye şöyle çevirdik: Xdinar*4/100=Ytl)
- Çeşme suyu içiliyor, çeşitli yerlerde çeşmeler var. Şişe
su almaya gerek yok.
- Komünizmin şehir ve insanlar üzerindeki izleri açıkça
görülüyor.
- Orta yaş ve üzerinin kıyafetleri eskilerden kalma. Fakat
yeni nesil modayı ve yeni yaşam biçimini takip ediyor. Genelde böyle şirin arabalar |
- Arabalar hep eski modeller, vosvos benzeri, ufak, şirin
şeyler. Lüks araba görmek zor.
- Şarap kadehle satılmıyor, iki kadehlik küçük şişeyle…
- “Nescafe” deyince soğuk nescafe anlaşılıyor. Sıcak,
kupadakinden istiyorsanız, “hot” diye ayrıca belirtmeniz gerek.
- Türk dizilerini elbette ki çok izliyorlar. - Komünizm zamanında okullarda Rusça öğretiliyormuş. Herkes böyle düşünüyor diye genelleyemem ama Türk asıllı yaşlı bir teyze Tito zamanını biraz özlemle anıyor, "biz o zamanlar Amerika gibiydik" dedi.
Özetle: Hayatın her anlamda yavaş aktığı ülke. Sanki 20 sene
önceki Türkiye gibi.
Üsküp
- Havaalanında Varda Ekspres durağı var, şehir merkezinde
sayılabilecek otogara bırakıyor. Yolu bilen biri varsa, yükünüz çok yoka şehir
merkezine yürüyerek rahat gidebilirsiniz.
- Shanti Hostel kesinlikle tavsiye edilir. Çalışanları,
ortamı, fiyatı… Her şeyi çok iyi.
- Bulanık Varda Nehri kıyısında herkes bisiklete biniyor,
paten kayıyor. Ve belki de bu yüzden, belki de yüce rabbimin hikmeti, kızlar
çok güzel. Vücutları da, yüzleri de. Çok estetik ve bakımlı. Tüm kızlar tayt
giyiyor, üstelik üstüne uzun bi şey giyip kıçını kapatmıyor. Ama kimse dönüp
dik dik bakmıyor.
- Nedense erkekleri o kadar hoş gelmedi gözüme. Kızların o
fit vücutlarının yanında hep kilolu, bakımsız erkekler vardı sanki.
Müslüman mahallesi
Karşı tarafta ise bolca heykel.. Ve iki tarafa da
serpiştirilmiş komünizmden kalma büyük, kasvetli, köşeli, eskimiş, taş binalar.
Apartmanlar, evler en fazla 3-4 katlı. Fakat bu eski komünist binaları, yani
sanırım şimdi banka/iş merkezi olarak kullanılan binalar çok yüksek.
Ve bu Müslüman ve Komünist havadan kurtulup, modern ve iç açıcı bir ortam yaratma amacıyla her yerde türemiş inşaatlar… Eski yunan mimarisinden esinlenilip yapılmış opera salonları, kültür merkezleri “ben yeniyim ve turist çekmeye çalışıyorum” diye bağırıyorlar. Muhalif yerliler buna sinirleniyor, çünkü insanların bu afilli binalardan çok daha farklı ihtiyaçları olduğunu düşünüyorlar. Yollar, sağlık sistemi, eğitim gibi… Fakat halkın çoğunun böyle düşündüğünü sanmıyorum, meydanın, bu ışıklandırmaların, alışveriş özgürlüğünün, bol seçeneğin tadını çıkarır gibi bi halleri var. Öyle olmasalardı, kapitalist dünyaya yetişmeye çalışan bir hükümeti başa geçirmezlerdi sanırım.
- Üsküp’te sadece şehir merkezini gezdik. Kanyona, müzelere gitmedik. Zaman yoktu.
- İstanbul’dan çoook küçük. Gece 10dan sonra restoran, gece
klubü gibi yerler dışındaki tüm mağazalar, bakkallar kapalı oluyor.
- Skopsko ülkenin yerli birası. Efes’e benziyor. Ben sevdim.
- Hizmet sektöründe Türkiye’den çok çok ucuz. Fakat turistik
yerlerde, taksilerde, otellerde, hediyelik eşya satın alırken filan çok yüksek
fiyat veriyorlar, pazarlık yapın. Bir de ithal ürünler bizdeki fiyatlarda (markalı
kıyafetler vs).
- Latana: Shanti’de çalışan Natasha’nın önerisiyle akşam
yemeğine gittik. Yeri cadde üstünde, şehir merkezinden uzakta garip bir yerde
olmasına rağmen, yemekler de canlı müzik de güzeldi. - Kiril Üniversitesi'ne denk geldik, girdik. Kimlik filan sormuyorlar girişte (gerçi ülkeye girerken bile nerdeyse hiç bi şey sormadılar). Kantinde bira satılıyordu. Çok özendim. Bizde uçaklardan, bahar şenliklerinden bile kaldırılırken...
- İnglizcesi Skopje diye yazılıyor, Skopye diye okunuyor.
Tek kelimeyle: Tırtıl (kabuğundan çıkmaya çalışan şehir)
Ohrid
Tek kelimeyle: Butik
- Huzur şehri. Mavi ve yeşil görmekten, kuş sesi duymaktan
sıkılır mı insan?
- Şehir merkezine indik, başka bi hostel ararken Türk
sokağına girmişiz. Birilerine sorduk, o güzel Elveda Rumeli şiveleriyle Otel
Neim’i tarif ettiler. Tam bi Türk sever gurbetçi oteli. Özlemişler, fiyatı
düşürmek dışında her konuda yardımcı oluyorlar. Öyle sıkıcı baskıcı da
değiller, yani Neim abiyle karşılıklı oturup rakı içilebilirdi de:) Otelden
ziyade ev gibi odalar. Saç kurutma makinesi, şampuan, sıvı sabun yok. Ama
balkon var, tüm eksikleri kapattı bu balkon. Balkon görmemişleriz resmen.
- Kale, anfi tiyatro ve bolca kilise var. Oturmak için
sandalyesi olmayan, ufak, sadece dua edip gitmelik, butik havası veren
kiliseler. Ohrid’te 365 tane kilise varmış diyenler var.
- Before the Rain filmindeki kilise ve manastır da bu
şehirdeymiş, ne yazık ki gidemedik.
- Stevi Naum’a 10euroya bot turu var sahilden. Mutlaka katılın.
Botta sadece içecek servisi var, biraz pahalı. Gidiş 1,5 saat sürüyor, dönüş
biraz daha hızlı. Kıyıları göstere göstere yavaş yavaş götürüyor. 2-3 saat orda
takılıyorsunuz, akşam geri geliyorsunuz. Stevi Naum’da ise büyük bir kilise ve
gölü besleyen su kaynakları var. Su kaynaklarına gitmek için ufak teknelere
binmeniz gerekiyor. Bizim zamanımız yetmedi çünkü Ostrovo Restoran’da
verdiğimiz siparişin gelmesi 2 saat sürdü. Çok kalabalık olduğundan mı
bilmiyorum korkunç bi organizasyon sorunu vardı. Doğal güzellik sebebiyle
pahalıya satın alınan kötü hizmet işte.
- Yerliler bu mevsimde göle girmiyor. Halbuki çok temiz,
insanın atlayası geliyor. Biz de genellikle hazırlıksız olduğumuz için,
girmedik.
- Belvedere Restoran’da yemek yeyin. Ortamı çok güzel. Antika
dükkanı gibi. Yemek güzeldi ve tüm bu afilli ambiyansa rağmen yine ucuzdu. 10
liraya rahatça doyup kalkabilirsiniz masadan.
Struga
Tek kelimeyle: Ters
- Gölün nehre döküldüğü şehir, su burdan balkanlara doğru yoluna devam ediyor.
- Küçük, sakin. Yazlık belde
değil, Ohrid kadar turistik ve doğal güzelliklerle dolu değil ama Üsküp kadar
da “şehir” değil.
- Nehir burda Varda gibi bulanık değil, dibi görünüyor.
- Angela Restoran’da yerel yemekleri yeyin. Domuz eti
takıntınız yoksa o “Mushrooms ‘No Name’ “in ve çubuk şeklindeki taze
ekmeklerinin tadına bakın. Fiyatlar yine aynı.
- Ştruga diye okunuyor.