mühendislik mezunu olduğumu duyan, yeni tanıştığım bir sosyoloji öğrencisinin önerisi üzerine izledim bu filmi. hayatında izlediği en iyi filmlerden biriymiş. hadi len demiştim içten içe. izledikten sonra yuttum bu harfleri tabi tek tek.
bollywood yapımı bir film. simaen tanıdığım ama ismini bilmediğim hintli oyuncu Aamir Khan başrolde. az çok bildiğimiz, arada birden dans etmeye başlayan tiplerin olduğu, çok şirin ingilizce aksanının aralara serpiştirildiği hint filmlerinden. slumdog millionaire den sonra bi kez daha beni şaşırttı bu hintliler.
konu itibariyle çok farklı. öncelikle tüm öğrencilerin ama özellikle mühendislik öğrencilerinin izlemesi gereken bir film.
şöyleyken şöyle: hindistanda bir teknik üniversite. hocaları çok sert. güzel sanatları ya da diğer bölümleri küçümsüyorlar, basit görüyorlar. öğrencilerin çok çalışmasını bekliyorlar ama öğrenmeye değil, ezbere, başarılı olmaya, at yarışında hep önde olmaya yönelik, korku dolu bir çalışma.
halk da aynı şekilde düşünüyor. mühendislik ve doktorluk en gözde meslekler. bu okulları kazananların hayatlarının kurtulacağını düşünüyorlar.
ve bu üniversiteye 3 genç kaydoluyor. birisi (ranço) diğerlerinden farklı. bu öğretmeyen ama stresten öldüren sistemi eleştiriyor durmadan. her insanın istediği dalda ilerlemesi gerektiğini söylüyor. diğer dalları küçümsemiyor. herkes mühendis olmak zorunda değil, diyor kısacası. başkahramanlarımızdan diğer ikisi ise daha az özgür ruhlu. ailelerini ve toplumu hayal kırıklığına uğratmamak için çalışıp didinip her seferinde başarısız oluyorlar.
bu sırada üzerindeki başarı baskısı yüzünden, acımasız hocaların da etkisiyle intihar eden öğrencilere dikkat çekiyor film.
film bir arkadaşımın tabiriyle bi ağlatıyor, bi güldürüyor. çoğu gayet neşeli. ama ana fikri beyninizin bir köşesine kazıyor. çocuğum olursa böyle davranmamalıyım diye bi ders çıkarıyor en azından insan.
(burdan sonrası film dışı sayılır: )
ve bu sırada benim aklıma lisans öğrencisiyken üst dönemlerden bir kızın intihar edişinin üzerine bölüm başkanının yaptığı konuşma geliyor. "siz bize emanetsiniz, her türlü sorununuzu gelip anlatabilirsiniz" demişti. ama öğrencilik yıllarım boyunca hocalarıma ders/ödev/bitirme muhabbetleri dışında gitme gereği hiç duymadım. herhangi bir konuda beni muhatap alacakları hissini vermediler. ya da başarısız bir öğrenci olduğum için gitmek istemedim. aramıza başarı kıstası girmişti. "hocam, param yok, iş arıyorum, bölümde mutsuzum, alan değiştirmek istiyorum" diyemezdim. her an "bana niye geldin ki bunun için?" diyebilirler ya da öyle bi bakış atabilirlerdi.
yine ben öğrenciyken izmir ege üni gıda müh bölümünden bir öğrencinin intihar ettiği haberini almıştık. duyduğumuza göre hala ikinci sınıftaydı ve okulu o kadar uzatmıştı ki ailesi yüksek lisans yaptığını sanıyordu.
geçtiğimiz günlerde akdeniz üni araştırma görevlisi Murat Elbay'ın intiharı haberi de buna tuz biber oldu. "hayattan zevk almıyorum, iş yerimde mutlu değilim, başarılı olacağıma inanmıyorum" diyordu. öğrenci değil, fakat problemin oluştuğu yer aynı: fakülte.
intihar eden bu insanların elbette psikolojik problemleri olabilir, intiharlarında bunun katkısı olabilir. fakat geride kalanlar olarak gerçekten dünyada birişe yaramak istiyorsak, yaradığımıza inanıyorsak hırsızın hiç mi suçu yok sorusunu sormalıyız kendimize. hırsız burada biz oluyoruz.
insanlar,
ilkokul, ortaokul ve lisede en iyi okulların en iyi bölümlerine girmek için yarışıyorlar. giremeyenler eleniyor.
karakterlerine uygun olmadığı halde seçilip, en iyi üniversitelerin en iyi bölümlerine girmiş, cin gibi çocuklar, bölümde derece yapmaya çalışıyor, başarısızlar eleniyor.
karakterlerine hiç uymadığı halde en karizmatik işin okulunu bitirmiş insanlar, en iyi işlere girmek için çabalıyorlar, giremeyenler eleniyor. girenler ise mutlu olmak zorunda artık. onların hayatları haber oluyor.
elenenlere ne olduğunu ise genelde bilmiyoruz. ne kadar mutsuz oluyorlar? hep kaçmaya çalıştıkları hayallerindeki işler, meslekler ne kadar rüyalarına giriyor? her gün pişmanlık duyuyorlar mı? kaçı daha öğrenciyken intihar ediyor? intihar haberleri, toplumun huzuru bozulmasın, özendirilmesin diye olsa gerek, pek duyurulmuyor.
toplum sadece başarılı olanları duyarak, illa ki başarılı, ama sadece belli alanlarda başarılı olmanın iyi bir şey olduğuna inanıyor. çocuklarını öyle yetiştiriyor.
aslında resim yapma aşkı olan birisini makine mühendisi olmaya zorluyor mesela. resmin hobi olarak kalması gerekiyor içinde. resim okuyan birinin iş bulamayacağını, aç kalacaağını düşündüğü için. halbuki asıl özgüvensiz insan aç kalır her koşulda, mühendis de olsa. istediği alanda eğitim alan kişi, kendine güveneceği, bir alanda kendini iyi hissedeceği için, koşullar ne olursa olsun aç kalmaz. ressamlık yapmasa da geçinmenin bir yolunu bulur.
halbuki türkiye'de çocuklar, gençler, yetişkinler.. herkeste iş konusunda özgüven eksikliği ve para kazanma isteği aynı oranda yüksek. belli ki hindistan'da da öyleymiş.