01 Eylül 2013

AVRUPA'DA 4. DURAK: AMSTERDAM

Amsterdam

ot, porno ve bisiklet şehri, huzur ülkesi.

berlinden gece trenlerinde aktarma yaparak Amsterdam'a geçtik. sabah Hollanda'ya girdikten sonra çayırlara serilmiş inekler, atlar karşıladı bizi. mutlu gibiydi hayvanlar. koskoca yeşil alanın içinde güzel, iki katlı bir çiftlik evi. çatısı üçgen. bol bol kar yağdığını haber veriyor. iyi ki yazın gelmişsin, diyor, kışın gelseydin kıçın donardı. tek tük yaşlılar bisikletle dolaşıyor. ya da spor kıyafetleriyle koşuyor, yürüyor. yanlış yere mi geldik? diyoruz. hani Amsterdam gençlik özgürlük şehriydi? daha bir saat yolumuz var halbuki.. gençlik işte, aceleciyiz.

bu emeklilik huzuru fışkıran yerdeki istasyonlardan birinden 10-15 kişilik bir grup biniyor bizim vagona. çoluklu çocuklu, beyaz tenli, kırmızı yanaklı insanlar. Amsterdam'a gidiyorlar.

Prag'daki, Berlin'deki kadar soğuk değil hava. sabahın ilk güneşinde iniyoruz. tren garına yakın bir yerde kalacağız. bu şehirin toplu ulaşım sistemini göremeyeceğiz. gar merkeze de yakın çünkü.

sokaklar kalabalık. english breakfast alıyoruz bir kafede. günün ilk güzel sürprizi, kafede içeride sigara içiliyor. bu şehirde ot serbest, mantar serbest, sigaradan niye nefret etsinler ki. en azından müşteri ve hükümet istiyorsa, mekan sahibi nasıl karşı gelsin? içmeyen müşteri de kızarsa kümese girsin...diyorlar belli ki.

ne diyordum? english breakfast. pahalıydı. ama dolu doluydu. iyice doyalım, hem de ziyafet çekmiş olalım (kaç gündür öğrenci işi takılmaktan iyice sefillere döndük zaten), tüm gün acıkmayız, dedik. verdik parayı. iyice doyduk. kahvaltıda fasulye vardı bu arada!

sonra pek çok yerde gördük ki english breakfast varmış, daha ucuzmuş. Hollanda'da neden bu kadar çok ingiliz kahvaltısı var?

---
birkaç içip sıçmaya gelenler için tasarlanmış turistik cadde dışında, huzurlu bir şehir. yürüyerek olabildiğince geniş bir alanı gezdik. viyanadan bir tanıdığın hediye ettiği votkamız vardı. içemeyecektik, uçağa da bindirmek istemedik. evsiz, banklarda güneşlenen iki amca vardı, bağıra bağıra muhabbet eden, onlaa hediye ettik. sevindiler. biri bulgarmış. hemen bir hemşehri muhabbeti kurduk. "kardeş" dedi bize...

bak evsiz diyorum, dilenci değil. sadece Prag'da dilenci gördüm bu 4 şehirden. ve ne evsiz ne dilenci, çocuk yaşta kimseyi görmedim sokaklarda yalnız, acınası halde dolaşan.

 ---
ot içmedik. hemen ertesi gün uçağa binecek olmam, zaten sürekli kabus görüyor olmam, halüsinasyonlardan tırsmama sebep oldu. sadece coffee shoplarda içilebiliyor bu arada, dışarda yasak. gizli saklı ya da görgüsüzce sokakta içen olursa, bütün sokağa kokusu yayılıyor.

----
red light streetten geçtik. yasal kerhane caddesi. vitrinlerde kendilerini sergileyen kadınlar, "live porn Show" tabelaları. ağzı açık baka baka geçen biz turistler... tamamen erkek dünyasına hizmet eden bir sektör daha. geleneklere sıkışmışlığım mı beni bu kadar sinirlendirdi o caddede, yoksa bu sektörün varlığı mı? zevk için yapılsa karşı çıkmayacağım işlerden devletin para kazanıyor olması mı? toplumdaki iki yüzlülük benim asıl sinirimi bozan sanırım. kimse karısının/kızının/ablasının live porn Show yapmasını istemez ama gidip para verip izlemenin özgürlük olduğunu savunur. aydın kesimin ikiyüzlülüğü. orada çalışan kadınların Amsterdam yerli halkının içindeki yeri nedir? öğrenmek isterdim. bizim tarlabaşındakiler gibi küçümseniyorlar mı? yoksa onlar turistik bir servet oldukları için saygı görüyorlar mı? onlar sanatçı mı?

---
bir gey topluluğu kanal turuna çıkmıştı. beyaz gömlek, kravat giymiş, yakışıklı gençler. şarkılar, alkışlar...

-----
büyük bir park. içinde bir pisuvar tuvaleti. kapısı var mıydı bilmiyorum, varsa açık. girip işeyen adamları izledim. hiçbir mahrem yerleri görünmeden işeme özgürlüklerine özendim. bizim illa ki kıçımızı açmamız gerekiyor işemek için.

---
vee bisiklet. bu şehirde bisiklet>yaya>taşıt! o kalabalık içinde bisiklet son gaz sürüyorlar, yaya yol vermek zorunda. yasal olarak öyle mi bilmem, şehir kültürü böyle.

----
binalar 2-3 katlı, ince. incecik merdivenleri var. taşınırken eşya taşımak imkansız. bu yüzden her evin çatı katında bir kanca var. eşyaları bu kancadan geçirdikleri halat yardımyla yukarı çıkartıp, kancanın altındaki büyük pencereden içeri sokuyorlar. ev şekilleri çok güzel, küçük, minyatür. dar alanı ne kadar verimli kullanabilirim, kafasında değilseniz çok huzursuz olursunuz. o kadar küçük.

----
samurai soslu patates kızartması güzeldi. bi de hot dog yedim sonunda. diğer 3 şehirde de sokak tezgahlarında gördükçe canım çekiyordu. eh işte, güzeldi.