17 Ağustos 2017

Kitap: Dünyanın Sefaleti - 4. Kısım (Pierre Bourdieu vd.)


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Devlet Elini Çekince

308 - ...gazetelerdeki köşelerinde "İslami başörtüsü" üzerine veya Paris veya Lyon'un şu veya bu kenar mahallesinde vuku bulan "olaylar" üzerine alimane bir şekilde yazıp duran gazeteciler ile gazeteci filozoflardan, kaydedip  analiz ettiklerini düşündükleri "olay"ın üretilmesine bizzat gazeteciliğin ne türden bir katkısı olduğunu sorgulamalarını bekleyebilir miyiz? (Devlet Elini Çekince, Pierre Bourdieu)

308 - Ekonomik kriz ile işsizliğin bir sonucu olarak en yoksul ve en dezavantajlı toplulukların yoğunlaştığı sürgün yerlerinin ya da varoşların ortaya çıkışının temel sebebi, devletin geri çekilmesi ve kamu konutlarının inşası için verilen sübvansiyonların kesilmesidir. 1970'lerde kamu konutlarının inşası için verilen sübvansiyonların yerini, bireylere sağlanan yardımlar almıştır. (Devlet Elini Çekince, Pierre Bourdieu)

309 - Ekonomik liberalizm siyasi özgürlüğün yeter şartı addedilerek devlet müdahaleciliği "totalitarizm"e indirgenir; sosyalizm Sovyetçilikle özdeşleştirilerek, eşitsizliklerin kaçınılmaz olduğu (bu durumun en iyilerin şevkini kaçırdığını belirtmekten de geri durmadan) ve her halükarda ancak özgürlük pahasına sürdürülebileceği iddia edilir; verimlilik ve modernlik özel sektörle, arkaizm ve hantallık da kamu sektörüyle bağdaştırılarak, ilişki kurulan kişinin artık kullanıcı olarak değil de daha eşitlikçi ve etkin bir ilişki kurmak adına müşteri olarak düşünülmesi istenir ve "modernleşme", kamu hizmetlerinden en karlı olanların özel sektöre devredilmesi, kamu sektöründeki "hantallık" ve verimsizlikten sorumlu tutulan alt kademe çalışanlarının da tasfiye edilmesi veya hizaya getirilmesiyle özdeşleştirilir. (Devlet Elini Çekince, Pierre Bourdieu)

310 - (Fransa'nın belli başlı okullarında eğitim görmüş yüksek devlet soylularını tanımlıyor) Bu kişiler, prim peşinde koşan ve tek harekette özel sektöre atlamak için hazır bekleyen yeni seçkinlerdir. 1960'lı yıllarda "kamu hizmeti" ruhu için (başkaları için) iman tazelemekten, özellikle 1980'den sonra ise şahsi teşebbüs kültüne methiyeler düzmekten bitap düştükten sonra, özellikle personel yönetimi hususunda (kötü) adetlerini taklit ettikleri kurumlarla özdeşleşmiş finansal veya şahsi kısıt ve risklerden kendileri azade olan bu kişiler, kamu hizmetlerini özel bir girişimi yönetir gibi yönetme iddiasını taşımaktalar. Kazanılmış sosyal hakların korporatist savunusu sayesinde sahip oldukları kaskatı statüleriyle, özel sektörün risklerinden korunan personele, bu tuzu kuru memurlara saldırmak amacıyla modernleşmenin mecburiyetlerinden dem vuran da onlardır, verimlilik adına iş gücünü kademe kademe azaltmaktan bahsetmedikleri zamanlarda iş esnekliğinin faydalarını saymakla bitiremeyen de. (Devlet Elini Çekince, Pierre Bourdieu)

311 - Verimlilik, randıman, rekabet gücü ya da düpedüz karın kendisi yüceltilirken, genelde belli bir mesleki çıkarsızlıkla, çoğunlukla inançlı bir kendini adamayla yerine getirilen görevlerin temelinin sarsılmakta olduğu nasıl görülmez(Devlet Elini Çekince, Pierre Bourdieu)

311 - Neoliberal yaklaşımla mükemmel bir uyum sağlayan doğrudan para yardımı, "dayanışmayı basit bir para yardımına indirger" ve tüketilebilmesini hedeflemekle yetinir (ya da daha fazla tüketimde bulunulmasını teşvik eder), ancak tüketimi yönlendirmeye ya da şekillendirmeye çalışmaz. Bu demek oluyor ki, dağıtımın bizzat yapılarını hedef alan devlet politikası, yerini, sadece ekonomik ve kültürel sermaye kaynaklarının eşitsiz dağılımının sonuçlarını düzeltmeye çalışmakla yetinen bir politikaya bırakıyor. Ortaya da "hak eden yoksulların" (deserving poors) faydalanabildiği, eski güzel günlerin dini hayırseverliğine benzer türden bir devlet hayırseverliği çıkıyor. (Devlet Elini Çekince, Pierre Bourdieu)

313 - ...okulun bir yandan körükleyip diğer yandan söndürdüğü beklentilerin iç uyumsuzluğu... (Devlet Elini Çekince, Pierre Bourdieu)

313 - Fakat okul, onları, kol emeğini, özellikle de fabrikalarda çalışmayı  ve genel olarak da işçi sınıfı koşullarını reddetmeye iterek, gençlerin, sahip olabilecekleri tek geleceği ellerinin tersiyle itmelerine neden olur; bunun yanı sıra, görünüşte vaat ettiği geleceği de hiçbir biçimde taahhüt etmez. (Devlet Elini Çekince, Pierre Bourdieu)

314 - Genelde söylenilenin aksine bu (siyasi ve sendikal) örgütler, eski "kızıl mahallelerde", sadece "isyanı yönlendirip düzenleme" işini yürütmez, aynı zamanda bütün bir hayatı kucaklayıp (sportif, kültürel ve sosyal faaliyetlerle) isyana, ama aynı zamanda tüm varlığa anlam katmaya yardımcı olurdu. (Devlet Elini Çekince, Pierre Bourdieu)

314 - Genç göçmenler için okul, bir yandan, Fransız toplumuna (ayrıca, az ya da çok açık bir biçimde bu toplumun demokratik kültürüne ve bu kültürün ürettiği ırkçılık karşıtlığı gibi evrenselci ideallere) hukuken tamamıyla mensup olduklarını, diğer yandan ise bu toplumdan bilfiil tamamıyla dışlandıklarını (okulun yargıları [notlar, karneler vb.] bunun ilanıdır) keşfedip deneyimledikleri yerdir. (Devlet Elini Çekince, Pierre Bourdieu)

337 - Bölge düzeyinde, siyasi görüşleriyle seçilmişler, meşrulaştırıcı belgeleri sunma işini yürüten birkaç uzman. (İmkansız Görev, Pierre Bourdieu)

342 - "İnfaz hakiminin verdiği her karar, en nihayetinde hapis cezasını vermiş olan hakimi sorgulamaktadır... Savcıyı da sorgulamaktadır çünkü savcı aslında gerçekten mutabık değildir ama bunu dile getirmeye cesaret edemez, yani... Hapishane müdürünü de sorgulamaktadır çünkü cezalı olup da bu cezasını dışarda çeken insanlarla uğraşmak müdürün hoşuna gitmez, çünkü kendi otoritesi altındadırlar. (...) Dolayısıyla ne kadar aktifseniz, [sistemi] o kadar sorgulamaktasınızdır." (Kurumsal Kötü Niyet, Pierre Bourdieu)

342 - (Kanunun sunduğu imkanların hayata geçirilmesine engel olan reel koşulların başında) kanunu uygulamakla sorumlu faillerin, hiyerarşiye bağlılık ve bu türden bir kast ruhu nedeniyle, gerçekliklerle, hatta dahası insanlarla -özellikle de kendilerinden daha ast konumdakilerle- doğrudan yüzleşmelerini engelleyen yatkınlıkları geliyor. (Kurumsal Kötü Niyet, Pierre Bourdieu)

343 - ...kurum, kuruma bağlı kalan ve kurumun olumlu potansiyellerini geliştirip görevini yerine getirmeye çabalayanları ödüllendirmez. (Kurumsal Kötü Niyet, Pierre Bourdieu)

343 - Sağ el -bu örnekte savcılık- "sosyal meseleler" ile ilgilenen aktör ve organların oluşturduğu sol elin ne yaptığını bilmek istemiyor. Sartre'ın yaptığı gibi, kötü niyeti, kişinin kendine yalan söylemesi olarak tanımlarsak burada da kurumsal bir kötü niyet söz konusu. Zira devlet kurumları devletin icra etmesi gereken resmi görevlerle gerçekten uyuşan eylem ve tedbirleri, kolektif olarak arkasında durulan bir tür ikili oyun ve ikili bilinçle reddetme veya zora sokma eğilimindedirler. (Kurumsal Kötü Niyet, Pierre Bourdieu)

346 - Bir anlamda "sokak eğitmeni" olarak iktidarı sokağa taşıyor; fakat muktedirlere de sokağın gücünü sürekli hatırlatıyor. (Çifte Kısıt, Pierre Bourdieu ve Gabrielle Balazs)

348 - "Ve aslında kurum aracılığıyla hareket ettiğinizde, bağımlıları bir doktora veya bununla ilgili derneklere göndermek istediğinizde onların tedavi görmeden önce bir sürü mülakattan geçmeleri gerekiyordu. Oysa bağımlılar uyuşturucuyu bırakmak istediklerinde derhal harekete geçilmeli. Uyuşturucunun etkisinde dahi olsalar, her zaman [vurguluyor] derhal harekete geçilmesi gerekir..." (Çifte Kısıt, Pierre Bourdieu ve Gabrielle Balazs)

348 - "Ağzı laf yapan bir bağımlıydım onlara göre. Aslında ağzı laf yapan, belli bir güç sahibi bir bağımlıydım..." (Çifte Kısıt, Pierre Bourdieu ve Gabrielle Balazs)

351 - "HLM'ler, şimdi onları yıkıp yerine güzel ofisler inşa etmeye koyulmuşlar. Belediye Başkanı'nın, "zaten sadece 50 kilometre öteye taşınmaları gerekecek," dediğini duydum." (Çifte Kısıt, Pierre Bourdieu ve Gabrielle Balazs)

352 - "Onları bir günde değiştiremem ya! Adama iş verdim diye bir günde melek olacağı yok yani.  Yani bir geçiş aşaması gerekiyordu. Şırınga mı istiyor, gider çalar. Demek ki uyuşturucuyu bırakmamış. Ama bir gün onu hastaneye yatırabilirsen, hırsızlık yaptığı yerde kalmış olacak." (Çifte Kısıt, Pierre Bourdieu ve Gabrielle Balazs)

353 - "Kendilerinden daha büyük bir güce bir şeyler katanların her zaman daha az güçlü olanlar olması tuhaf. Çünkü bundan belediye kazançlı çıkıyor. Siyasi olarak kazançlı çıkıyor... Belediye Başkanı... Tüm iktidar yapıları, az güçlü olanlara bağlı; az güçlü olanlar da işlerine devam edebilmek için iktidardakilere bağlı." (Çifte Kısıt, Pierre Bourdieu ve Gabrielle Balazs)

354 - "...onlarla aynı hayatı yaşamadığımı çok iyi bilirler. Ama onlara yardım edebileceğimi anlamaları için beni biri ya da bir şeyle özdeşleştirmeleri gerekir." (Çifte Kısıt, Pierre Bourdieu ve Gabrielle Balazs)

356 - Bu yorumlar sadece bu sorunlarla ilgisi olmayanlara değil, kendilerinin de az çok kafa karışıklığı ile sezdiği ama meşru bir söylem bulamadıkları için dile getiremedikleri bir sorun hakkında meşru bir söyleme kavuşan, ilgili taraflara da dayatılır. (Devletin Bakış Açısı, Patrick Champagne)

356 - Bu kamusal söylem, gücünü, ortak kanıya çok yakın durmasından ötürü herkese malum şeylerden bahsediyormuş gibi görünmekten almasından ötürü daha da perdeleyici niteliktedir. (Devletin Bakış Açısı, Patrick Champagne)

358 - Anketlerle yapılan kamuoyu araştırmaları, hem kamuoyu hem de gazeteciler tarafından -hatta bazı uzmanlarca da- "bilimsel" addediliyor; zira "bilimsellik" görüntüsü verecek tüm işaretlere sahipler: temsili örneklemler (sanki asıl mesele buymuş gibi), soru formları, oran ve grafiklerle sunulan yanıtlar vb. Dahası bu araştırmalarla birlikte, sosyoloğun hem varlığı hem de ampirik olarak yürütülen çalışmayı genişletip onun ötesine geçerek toplumsal mekanizmaları analiz etmek amacıyla tasarladığı sorular ortadan kayboluyor. Bu kamuoyu araştırmaları, birkaç satırla özetlenmesi zor ya da imkansız olan karmaşık yorumlara yer vermedikleri ve verdikleri bilgilerin çabuk işlenebilir halde olmasından ötürü özellikle de gazetecilerce çok rağbet görür. (Devletin Bakış Açısı, Patrick Champagne)

359 - Son 10 yıldaki değişimle ilgili bir fikri olması pek mümkün görünmeyen genç insanların rastgele verdikleri cevaplarla ne yapılabilir? (Devletin Bakış Açısı, Patrick Champagne)

361 - Bu tipik "siyaset mantığındaki" soru, tam da cevap verenlerin çoğu bir şey bilmediği için "bildiğiniz gibi" ifadesiyle başlıyor. Soru daha basit, masum bir cümleyle başlayıp aslında mali hukukla ilgili bir soruya evriliyor (uzmanlar, yerel vergilerin, hakkında çok şey yazılmış olan karmaşık bir mesele olduğunu bilir) ve hükümetin projesini öyle bir şekilde sunuyor ki ona karşıt olmak zor görünüyor. (Devletin Bakış Açısı, Patrick Champagne)

362 - ...bu analizin, üretildiği toplumsal koşullardan kaynaklanan kısıtlılıkları da mevcut. Tespite, yani asıl olarak sorunlu mahallelerdeki durumu anlamaya yönelik kısma ayrılan yer nispeten kısa. (...) Dahası, bu yüksek bürokratlara verilen görevin esasen siyasi nitelikte olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Ama bizzat analizin kendisi de, entelektüelden ziyade siyasi bir mantığa riayet etme eğilimi gösteriyor. Bu yüksek bürokratlar, titiz ve kesin bir entelektüel inşaya neredeyse hiçbir zaman uygun olmayan bir uzmanların fikirlerini alma mantığına göre, herkesi, demokratik ve "tarafsız" biçimde dinlemek durumundadırlar. Kendilerinden genellikle bağlamından koparılmış kısa analizler alıntılanan yazarlar, hayli heterojen (aslında birbirleriyle çatışan) dünyalara aitlerdir (raporda bahsi geçen yazarların listesini, bir sosyoloğun neredeyse manasız bulması mümkündür...). Bu belgenin hazırlanışındaki mantık, açıklamaktan ziyade tasvirde bulunuyor. (Devletin Bakış Açısı, Patrick Champagne)

364 - Bu türden raporlar, medyada önceden inşa edilmiş sorunsaldan gerçek anlamda kopamazlar; zira asli işlevleri onlara cevap vermektir. Raporu yazan kişi, analiz edilmesi gerekenin, toplumsal grupların uzama nasıl kazındığı olduğunu; sorgulanması gerekenin, bu grupların toplumsal yeniden üretimleri ve bireylerin izledikleri güzergah olduğunu; ölçülebilmesi gerekenin, gayrimenkul piyasası, eğitim sistemi ile emek piayasasına ilişkin kamu politikalarının bu grupları nasıl etkilediği olduğunu görmemektedir. Çözümün "kenar mahallelerin" kendilerinde bulunamayacağını anlamak için, bu "kenar mahallelerde" çalışan insanları, sosyal hizmet görevlilerini, devlet istihdam bürolarının müdürleri ile geçici istihdam kurumlarının yöneticilerini gerçek anlamda dinlemek yeterli olacaktır. Zira söz konusu sorunların asıl sebepleri sitelerde değil, çoğunlukla devletin ta kalbindedir. (Devletin Bakış Açısı, Patrick Champagne)

370 - Hakimlerin toplumsal kökenleri, genelde emniyet müdürlerininkinden, cezaevi müdürlerininkinden ve özellikle de jandarma personelininkinden daha üst seviyededir... (Düzenin Koruyucuları Arasında Kargaşa, Remi Lenoir)

373 - ...hakimlerin egemen sınıf içindeki konumu, muhtemelen kamudan ziyade (öte yandan finansal saikler artık kamuda da üstündür) özel sektörde başka mesleklerin yükselişe geçmesiyle beraber gerilemiştir. (Düzenin Koruyucuları Arasında Kargaşa, Remi Lenoir)

378 - ...konuşmaya ikna olan kadınlar (kadın polisler), "polis değerlerini" içselleştirmiş olmakla birlikte, geleneksel tarzda konuşma zorunluluğunu daha az hisseder ve daha özgür ve dürüst bir biçimde, hatta bazen iğneleyici bir mizahla konuşurlar. (Kadın ve Polis, Remi Lenoir)

379 - ..."durağan" her şeyden, yani ona "ailesini" -özellikle de akrabalarını- hatırlatan her şeyden nefret etmesi. (Kadın ve Polis, Remi Lenoir)

380 - Agnes'in ironik bir berraklık ve bir nebze kötümserlikle konuşmasının nedeni, şüphesiz, emniyetin içinde bulunduğu boşluk ve atalettir çünkü bu kurum, Agnes'in içinde bulunduğu çevreden kurtulmasını sağlayan enerjisini dizginliyor. (Kadın ve Polis, Remi Lenoir)

390 - "Zorunlu kamu hizmeti cezası bir işe yaramıyor. (...) mesela, zorunlu bir kamu hizmetinde çalışarak cezalarını çekmek isteyen 1000 kişi var ama 1000 tane yer yok, üstelik oralarda ne yaptıkları da meçhul." (Kadın ve Polis, Remi Lenoir)

391 - (Memleketime dönmek) "İstiyorum, havası için falan ama yaşlı komiserlerle ilişki kurmam gerekeceğini düşündüğümde istemiyorum. Kıdemleri mesele değil de zihniyetleriyle uğraşamam." (Kadın ve Polis, Remi Lenoir)

397 - Oysa kendi içinde kapalı hiçbir zümrede -yargı erki de bunlardan biri- iyi ilişkiler olmaksızın hızlı ilerleme elde etmek mümkün değildir. (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)

399 - Sürekli taşınma ve yeniden yerleşmeler neticesinde, aceleyle hep sil baştan düzen kurmaya çalışmış, yalnız kalmış, kendine ve başkalarına olan güvenini yitirmiş... (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)

402 - Her şeyden evvel Andre, kurumun saygınlığının ("yargılama meşruiyetinin") onarılmasının tek yolunu -"yargıcın aslında yaptığı işe", bu işi ne "kapsamda" ve "kalitede" yaptığına ve işin tüm faillerce (meslektaşlar, avukatlar, polis memurları ve hatta ilgilendiği hükümlüler) nasıl değerlendirildiğine bakılmalı- etkileyici bir biçimde anlatırken bu alanın gerçek işleyiş mantığını, reddettiği şeyler üzerinden aslında nasıl işlediğini, neleri varsaydığını bize hatırlatıyor. (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)

405 - "Avukatlıkta da canımı sıkan iki şey var; biri, düşündüğünün aksine şeyler söylemek; çünkü bazen avukatların, tamamen aynı fikirde olmadıkları konumları savunmak zorunda kaldıkları oluyor, buna değer bir durum olsa bile..." (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)

405 - "Benim zamanımda insanlar, bir patronun emrinde çalışmak istemezdi; kamu hizmetleri kavramı önemliydi; çok para kazanmak umrunda değildi, aksine bu istek beni çok şaşırtırdı; başka insanlardan para almak istemezdim ama kamu hizmeti vermek için, kamu yararına hizmet etmek için bir maaşının olması iyi bir şey." (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)

408 - "...insanım sonuçta; insanların adalete saygı duymasını isterim ama karşılarında insanlıktan nasibini almamış, kendilerine acı çektirmek isteyen biri olduğunu düşünmelerini de istemem." (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)

409 - "Yargıçlar (...) "Başımızı belaya sokmayalım, mahkumiyet verelim gitsin!" diyorlar; verdikleri karara gerekçe sunmaktan acizler." (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)

409 - "...çok sayıda yargıcın hiçbir şey yapmadığı gerçeğinin üzerinin grevle kapatılması yanlış, kimse (sendika) bununla mücadele etmek istemiyor." (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)

409 - "Düşüncelerin yenilikçi olunca, şimdi burada yapıp ettiklerin hakkında düşünme zahmetinden kurtuluyorsun. Artık pek aktivist değilim, belli şeyler yapıyorum, belirli ilkeler adına bir şeyler yapıyorum; sendikalara sitemimin nedeni, mesele bağımsızlık olunca, "Ah ama önce bağımsızlığı tehdit eden bir eyleme maruz kalan mağdurun kendisinin mücadele edip yardım talebinde bulunmasını beklemek lazım..." demeleri. Bence böyle olmaz; bağımsızlık, saldırıya uğrayan kişi adına değil, bir ilke olarak savunulmalı. Sayın X, Y ya da Z'yi savunmak değil mesele; mesele, katiyetle gözetilmesi gereken bir ilkeyi savunmak..." (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)

410 - "...yargıç kendisine saygı duyulmasını istiyorsa poliste tanıdıkları olacak." (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)

411 - "Bence seni kimlerin takdir ettiğini, birlikte çalıştığın insanların takdir edip etmediğini bilmek en önemli şeylerden biri. (...) özellikle de hapse attıklarım bana saygı duyardı." (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)

412 - "Gerçekliğe uymayan, tırnak içinde yanlış bir "ölçü" kullanılıyor; yani mesela bir patronu hapse atarsanız insanlar, "Bu da ölçüsüz oldu, doğru değil!" diyorlar. Uyguladığı şiddet yüzünden bir polise dava açarsanız, "Hayır, bu doğru değil!" diyorlar. Kısacası, sana bildiriyorlar, sonra bunun tersine, kabahat işleyen sıradan insanların acılarını paylaşmaya kalkarsan da seni hassaslıkla, duygusallıkla falan suçluyorlar." (Canlı Bir Sitem, Remi Lenoir)