nisan ayında makedonya'ya gitmiştim. birkaç şey gözlemlemiştim ama makedonlarla istediğim kadar konusamamıştım bu konuları. o yüzden fikirlerimden emin olmadan yazmak istemedim.
couchsurfing'ten birileriyle daha konuştum ve anlatma zamanı geldi.
1. makedonya'da üniversitelerin kantininde, hemen hemen her restoranda, bot turlarında alkol satılıyor. sokakta içiliyor. (nüfusun önemli bir oranı müslüman).tabi hemen özendim, gittim üniversitenin bahçesinde bi bira içtim. ama aklımda şu soru kaldı: "alkolün serbest olması gerçekten hiç sorun çıkarmıyor mu? eleştirenler, karşı çıkanlar olmuyor mu.? hadi daha safça sorayım, içip içip dağıtmıyor mu bu gençler, kafası kıyak gezmiyor mu?"
aldığım cevap hep şu oldu: "burası laik bi ülke. neden sorun olsun ki? herkes inancında özgür ve herkes birbirine saygılı." daha fazla açıklama gereği bile duymadılar. bense bu absürd sorumu açıklamaya çalıştım, "türkiye de resmi olarak laik bi ülke ama uygulamada pek öyle değil" deyip alkol yasaklarını anlattım. kötü reklamını yapmış oluyorum güzel ülkemizin, değil mi? aa tüh bak çok ayıp oldu...
2. özellikle başkent üsküp'te geçmişten sıyrılma savaşı var,mimari ve ticari açıdan. komünist zamanlardan kalan tüm binalar kullanılmaz halde, eski, yıpranmış. hem mimari özellikleri -alışkın olmadığım için belki- korkutucu (köşeli, devasa binalar, huzursuz eden küçük küçük penceereler), hem de bakımsız oldukları için adeta "sevilmesin" ve zamanla yıkılsın diye bir kenara itilmiş gibiler. biz bu senaryoya alışkın olduğumuz için (yap-işlet-beklet-eskit-nefret ettir-yık), hemen aklıma böyle paranoyalar geliyor.
bir de yenileşme var. her yer hiç tanımadığım büyük insanların heykelleriyle dolu. sanatçılar, savaşçılar, siyasetçiler... bir de yeni binalar var. komünizmin karanlık görüntüsünden kaçanlar için bembeyaz eski yunan mimarisini hatırlatan binalar... fazla gösterişli, fazla masraflı binalar.
"halk bu değişim hakkında ne düşünüyor?" diye sordum.
birçoğu tüm bu masrafların gereksiz olduğunu düşünüyor anlaşılan. şehrin en büyük "büyük iskender" heykelinin 11 milyon euroya mal olduğunu söylüyor biri! 1 euro'nun 60 dinar olduğunu ve 30 dinara bir 50lik bira alabildiğimizi düşünürsek , o paranın halk için ne kadar kıymetli olduğuu anlayabiliriz.
benim bile kolayca gözlemleyebildiğim kadarıyla, yolları kötü, elektronik sistem kullanımı pek yaygın değil. örneğin kiril üniversitesi'nin kütüphanesinde hala kart sistemi var. her kitabın ismi, küçük çekmeceli dolaplarda kartta yazılı. sağlık sistemini görmedim ama epey şikayetçiler.
bu durumda milyonlarca euroyu heykellere, devasa sanat merkezlerine harcarsan, halk kızar. çünkü belli ki her şey turistik amaçlı.
3. "gençler komünist geçmişiniz hakkında ne düşünüyor, tito'yu nasıl anıyorlar?" diye sordum. pek haberleri olmadığını söylediler. 90larda doğanlar, o zamanlar hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyorlarmış. sadece yaşlıların anlattığı fazla kutsallaştırılmış öyküler gibi geliyormuş onlara. tito bir kahramanmış yaşlıların gözünde, gençler içinse ne çok iyi ne kötü biri. siyaseti umursamayan milenyum gençliği.
2. maddeyle birleştiriyorum burdan çıkardığım sonucu. kapitalizm yeni yeni yerleşmeye başlıyor makedonya'ya. 30 yaş üstü insanlar buna uyum sağlamaya çabalıyor, garipsese de hoşlanmaya çalışıyor. ama gençler kapitalizmi benimsemiş. rengarenk, satın alınabilir dünya onlar için çok eğlenceli. henüz starbucks yok (gördüğüm kadarıyla) ama mc donalds lar yayılmaya başlamış. 30 yaş üstü insanlara baktığınızda 20 yıl önceki türkiye'ye bakıyormuşsunuz gibi, arabalar, kıyafetler... ama gençlerde moda kavramı zevkle hayata geçiriliyor.
türkiye'ye çok benzettim makedonya'nın kapitalizmle olan ilişkisini. 80 sonrası türk gençlerinin özellikle yakın tarih hakkında hiçbi şey bilmemesi, politik anlamda özgüvensiz olması, hiçbir siyasetçiye güvenmemesi, idealist olmaması, tüketici olmayı benimseyivermesi... makedonya zamanlama açısından bizim bir adım gerimizde sadece.
tarihin seyri, her ülkenin eninde sonunda kapitalist olacağını gösteriyor galiba. herkes reklam kampanyaları duymaktan sıkılınca farklı bir şeyler olacak ama öncesinde her ülke bunun tadına bakacak. kaçacak bi deliğimiz yok. kapitalizmle yaşamaya alışmalıyız.
tabi bu karamsarlıkta yalnız değilim ve gençliğin içine düştüğü bu karamsarlık da tüm bu tarihi süreçlerin sonucu. sonraki nesiller görecek, merak ediyorum, neler olacak.