Her blog gibi biraz film ve kitap içerir. Biraz da sosyoloji, toplum, gözlem, Hollanda, korku, heyecan, neşe, nefret, endişe, hüzün ve kimbilir daha neler..
27 Eylül 2012
KİTAP: SOFİ'NİN DÜNYASI-1
Yeni okudum. Kitapta sorulan sorular, önemli isimler, göze çarpan sözler, bölüm bölüm (sayfa numaralarıyla birlikte) aşağıda.
(Yukarıdaki görsel hoşuma gitti, yoksa tabi ki türkçesini okudum=)
-----
9. Cennet Bahçesi: ...sonuç olarak, şu ya da bu, bir zamanlar yoktan varolmuş olmalıydı...
- Kimsin?
- Dünya nasıl meydana geldi?
18. Silindir Şapka: ...iyi bir filozof olmak için gereken tek şe, hayret etme yetisidir...
- Felsefe nedir?
- Dünya nasıl yaratıldı?
- Olan bitenin ardında bir güç ve bir anlam var mı?
- Ölümden sonra bir hayat var mı?
- Niye böyle sorular sormalıyız?
- Nasıl yaşamalıyız?
- Evren nedir?
- Sence Tomas ve annesinin gösterdiği tepkiler neden böylesine farklı?
- Çocuklar için dünya ve dünyadaki her şey yenidir, ilginçtir.
- ...hala "dünyaya alışmamış" bir çocuk musun, yoksa bunu asla yapmayacağına söz vermiş bir filozof mu?
30. Mitler: ...iyi ve kötü güçler arasında nazik bir denge...
- Homeros
- Hesiodos
- Ksenofanes
37. Doğa Filozofları: ...hiçbir şey yoktan var olamaz...
- Her şeyin temelini oluşturan bir öz madde var mıdır?
- Su şaraba dönüşebilir mi?
- Toprak ve su nasıl yaşayan bir kurbağaya dönüşebilir?
- Miletos'lu üç filozof: Thales, Anaksimandros, Anaksimenes
- Parmenides: Hi.bir şey yoktan varolamaz.
- Herakleitos: Her şey akar.
- Empedokles
- Anaksagoras: Her şeyden bir şey.
52. Demokritos: ...dünyanın en müthiş oyuncağı...
- Lego niçin dünyanın en müthiş oyuncağıdır?
- Demokritos: Atom teorisi. Ruh atomları.
58. Kader: ...falcı aslında öngörülemeyecek şeyleri öngörmeye çalışır...
- Kadere inanıyor musun?
- Hastalıklar Tanrı'nın bir cezası mıdır?
- Tarihin seyrini hangi güçler yönlendirir?
- "Batıl inanç". Garip bir sözcük değil miydi bu da? İnsan Hıristiyanlığa ya da Müslümanlığa inanıyorsa bunun adına sadece "inanç" deniyordu da, astrolojiye ya da ayın 13'üne rastlayan cuma gününün uğursuzluğuna inanıyorsa bu birdenbire "batıl inanç" oluveriyordu!
- Delphoi'deki kahin: Kendini Bil!
- Tarih: Herodotos, Thukydides
- Tıp: Hippokrates (AIDS tanrının cezası mı?)
68. Sokrates: ...en bilge kişi bilmediğini bilen kişidir...
- Doğal bir arlanma duygusundan söz edilebilir mi?
- En bilge kişi bilmediğini bilen kişidir.
- Gerçek bilgi içimizde mevcuttur.
- Doğru bilgi, doğru eylemi gerçekleştirir.
- Sofistler: Protagoras: İnsan her şeyin ölçüsüdür.
- Bilinemezci: Tanrılar konusunda bir şey söyleyemem çünkü bu konuda bilgiyi engelleyen şeyler var: konunun zorluğu ve insan yaşamının kısalığı.
- Sokrates: Atina uyuşuk bir at. Ben de onu uyandırıp canlandırmaya çalışan bir at sineğiyim.
- Her zaman en korkulan kişiler soru soran kişilerdir.
85. Atina: ...harabeden bir sürü yapı yükseldi...
- Bir fırıncı nasıl birbirinin tıpatıp aynı 50 çörek yapabilir?
- Neden tüm atlar aynıdır?
- Kadınlar ve erkekler aynı derecede akıl sahibi midir, değil midir?
92. Platon: ...ruhun gerçek yuvasına özlem...
- Mutlak doğru, mutlak güzel ve mutlak iyi.
- İdealar dünyası: Duyular dünyasının arkasındaki gerçeklik.
- Kesin bilgi: Duyularımızla algıladığımız şeyler hakkında sadece kesin olmayan kavrayışlara varabiliriz. Ancak aklımızla kavradığımız şeyler hakkında kesin bir bilgiye ulaşabiliriz. Bir üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir. Aynı biçimde, duyular dünyasındaki tüm atlar tökezlese dahi at "ideası" her zaman dört ayağının üzerinde duracaktır.
- Devlet
- Vücut: baş, göğüs, karın
- Ruh: mantık, istem, arzu
- Erdem: bilgelik, cesaret, ölçülülük
- Devlet: yöneticiler, bekçiler, tüccarlar
109. Binbaşının Evi: ...aynadaki kız iki gözünü birden kırptı...
- Hangisi daha öncedir -tavuk mu "tavuk" fikri mi?
- İnsanın doğuştan sahip olduğu fikirleri var mıdır?
- Bitki, hayvan ve insan arasında ne fark vardır?
- Yağmur niçin yağar?
- İnsan, iyi bir hayat yaşamak için ne gerekser?
120. Aristoteles: ..insanların kavramlarında temizlik yapmak isteyen titiz ve düzenli bir adam...
- Doğuştan varolan fikirler yoktur.
- Özdek ve biçim
- Güç=İlk devindirici=Tanrı
139. Helenizm: ...ateşten bir kıvılcım...
- Makedonya, Suriye ve Mısır'da egemen olan Yunan ağırlıklı kültür.
- Kinikler: Diogenes - Gölge etme, başka ihsan istemem.
- Stoacılar: "Stoacı dinginlik", "insan, insan için kutsaldır."
- Epikurosçular: "Haz"
- Yeni Platonculuk
- Gizemcilik: Ateist diye biz, kendi ruhunun yüceliğine inanmayana diyoruz.
159. Kartpostallar: ...kendi kendime güçlü bir sansür uyguluyorum...
168. İki Kültür: ...yalnızca böylelikle boşlukta dolanmaktan kurtulabilirsin...
- Hint-Avrupalı
- Latince video sözcüğü esasen "görmek" anlamına gelir. (Görmenin televizyona bakmakla eş anlama gelmesi yalnızca günümüze özgü bir olaydır!)
- Samiler
- İsrail
- İsa
- Pavlus
- Goethe: Üçbin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır.
-----
Not almak bile yordu. Devamı Sofi'nin Dünyası-2'de olsun...
26 Eylül 2012
KORKAK AHLAK-2
Dün Youtube'ta Neşet Ertaş videoları izlerken, konu Ankara havaları olunca önerilerde bambaşka şeyler de çıktı.
Ankara gece hayatından, pavyonlardan amatör çekimler.
Sarı Tutku'yu izledim. Buyrun siz de izleyin. Kendisi pavyon takipçileri tarafından en sevilen bağyanlardanmış meğer, şimdiye kadar niye duymamışım diye kendimden utandım hatta.
Bu eksiğimi bir an önce gidermek için kendisinin facebook profilini ve ekşisözlük yorumlarını da inceledim.
Elime ne geçti, hiçbir şey.
Sinirliyim. Kadına sinirli değilim ne yalan diyeyim. Yaptığı iş kolay yoldan para kazanmak falan değil, hatta en az bir mühendisinki kadar zor işi. Tamamen fiziksel yoruculuğu olmasının yanında, öküzlerin ağız kokusunu çekiyor. Ve kimbilir kimlerden ne tehditler alıyor.
Benim kızdığım memleketimin erkeklerinin ahlaksız ahlak anlayışı.
Videoları izleyince görürsünüz. Kadının karşısına alıp oynattığı adamlar memleketimin ahlaklı, vatansever, aile babası, ataerkil yapının ata konumunda bağdaş kurup oturan, göbeğini kaşıyan, ailesinin namusu için insan öldüren tipler.
Dış görünüşe bakıp nasıl karar verirsin demeyin bana. Siz kısa etekli bi kadın görünce "yollu bu" demeyi biliyorsunuz ya?..
Olur ya hani serseri, çok eşli bi hayat sürdüğü her halinden belli tipler olsa o kadının karşısında bi şey demeyeceğim. Hayatın getirdiği bu, tamam benim ahlak anlayışıma uygun değil ama ben de kafamı, zamanımı, fikirlerimi, karakterimi satıp para kazanmıyor muyum, kadın da bedenini satıyor. Hatta düşününce onunki bana göre daha ahlaklı sayılır. Beden dediğin nedir ki?
Ama karşısındaki adam o pavyondan çıkınca evine gidecek. Karısı çocukları yatırmış, kendisi de uyuyakalmış olacak. Nerdeydin diye sorunca "dır dır etme anasını s...min o...su" diye küfür soslu dayak yiyecek.
Hikayeyi acıklı hale getirmeye çalışmıyorum. Bi izleyin. Biraz düşünün.
Sadece karısını ilgilendirse o göt herifin ahlak anlayışı neyse diyeceğim.
Yoldan geçerken bana da dik dik bakacak bu adam. Kıyafetimde mutlaka "tahrik edici" bir unsur bulacak çünkü.
Geceleri onun varlığı sebebiyle yolda yürümeye çekineceğim, mecburiyetten ya da inadına yürürsem de "bu saatte dışarda dolaşan kızdan hayır gelmez" diye adımı çıkartacak.
Evini kiralamak istesem mesela, eve erkek arkadaşımı getirmemi istemeyecek.
Otobüste öpüşeni "burası seks otobüsü değil" deyip kovacak.
Yolda elele tutuşsa bi çift "çocuklarımın ahlakını bozuyorlar"diye şikayette bulunacak.
Azıcık okuyan bi tipse, kitapları için şikayet edecek. Dünya edebiyatında adı geçen kitapları (misal Ölüm Pornosu'nu) yargılatacak.
İnternette sansür yaptığı için bu hükümeti destekleyecek, yine onları başa geçirecek.
Bu ipsizlerden korkuyorum okur. Çünkü çok ahlaksızlar.
Geçen gün okulun önünde dayak atan o bacaksız adamdan korkuyorum. Ama insanlar sırf mini etekli diye, o kadından korkuyorlar, çocuklarının ahlakını bozacak diye.
Burda tehlikeli olan o kadın değil! Kaç kitap okusam bunu anlatabilirim topluma?
Topluma söz geçirenler hep en az okuyanlar olmuştur. İnsan ne kadar çok okursa kendini o kadar cahil ve güçsüz hisseder, suskunlaşır.
Neden bu kadar ümitsizim?
Ankara gece hayatından, pavyonlardan amatör çekimler.
Sarı Tutku'yu izledim. Buyrun siz de izleyin. Kendisi pavyon takipçileri tarafından en sevilen bağyanlardanmış meğer, şimdiye kadar niye duymamışım diye kendimden utandım hatta.
Bu eksiğimi bir an önce gidermek için kendisinin facebook profilini ve ekşisözlük yorumlarını da inceledim.
Elime ne geçti, hiçbir şey.
Sinirliyim. Kadına sinirli değilim ne yalan diyeyim. Yaptığı iş kolay yoldan para kazanmak falan değil, hatta en az bir mühendisinki kadar zor işi. Tamamen fiziksel yoruculuğu olmasının yanında, öküzlerin ağız kokusunu çekiyor. Ve kimbilir kimlerden ne tehditler alıyor.
Benim kızdığım memleketimin erkeklerinin ahlaksız ahlak anlayışı.
Videoları izleyince görürsünüz. Kadının karşısına alıp oynattığı adamlar memleketimin ahlaklı, vatansever, aile babası, ataerkil yapının ata konumunda bağdaş kurup oturan, göbeğini kaşıyan, ailesinin namusu için insan öldüren tipler.
Dış görünüşe bakıp nasıl karar verirsin demeyin bana. Siz kısa etekli bi kadın görünce "yollu bu" demeyi biliyorsunuz ya?..
Olur ya hani serseri, çok eşli bi hayat sürdüğü her halinden belli tipler olsa o kadının karşısında bi şey demeyeceğim. Hayatın getirdiği bu, tamam benim ahlak anlayışıma uygun değil ama ben de kafamı, zamanımı, fikirlerimi, karakterimi satıp para kazanmıyor muyum, kadın da bedenini satıyor. Hatta düşününce onunki bana göre daha ahlaklı sayılır. Beden dediğin nedir ki?
Ama karşısındaki adam o pavyondan çıkınca evine gidecek. Karısı çocukları yatırmış, kendisi de uyuyakalmış olacak. Nerdeydin diye sorunca "dır dır etme anasını s...min o...su" diye küfür soslu dayak yiyecek.
Hikayeyi acıklı hale getirmeye çalışmıyorum. Bi izleyin. Biraz düşünün.
Sadece karısını ilgilendirse o göt herifin ahlak anlayışı neyse diyeceğim.
Yoldan geçerken bana da dik dik bakacak bu adam. Kıyafetimde mutlaka "tahrik edici" bir unsur bulacak çünkü.
Geceleri onun varlığı sebebiyle yolda yürümeye çekineceğim, mecburiyetten ya da inadına yürürsem de "bu saatte dışarda dolaşan kızdan hayır gelmez" diye adımı çıkartacak.
Evini kiralamak istesem mesela, eve erkek arkadaşımı getirmemi istemeyecek.
Otobüste öpüşeni "burası seks otobüsü değil" deyip kovacak.
Yolda elele tutuşsa bi çift "çocuklarımın ahlakını bozuyorlar"diye şikayette bulunacak.
Azıcık okuyan bi tipse, kitapları için şikayet edecek. Dünya edebiyatında adı geçen kitapları (misal Ölüm Pornosu'nu) yargılatacak.
İnternette sansür yaptığı için bu hükümeti destekleyecek, yine onları başa geçirecek.
Bu ipsizlerden korkuyorum okur. Çünkü çok ahlaksızlar.
Geçen gün okulun önünde dayak atan o bacaksız adamdan korkuyorum. Ama insanlar sırf mini etekli diye, o kadından korkuyorlar, çocuklarının ahlakını bozacak diye.
Burda tehlikeli olan o kadın değil! Kaç kitap okusam bunu anlatabilirim topluma?
Topluma söz geçirenler hep en az okuyanlar olmuştur. İnsan ne kadar çok okursa kendini o kadar cahil ve güçsüz hisseder, suskunlaşır.
Neden bu kadar ümitsizim?
21 Eylül 2012
KORKAK AHLAK
Dün öğleden sonra, Laleli'den Beyazıt'a yürürken kaldırımda bir adamla bir kadın gördüm. Pezevenk-fahişe ilişkisi dışında bir ilişkilerinin olamayacağı izlenimi veren bir çift.
Adam: Kısa boylu, göbekli, yarı-kel, (sigara koymalık cebi olan) çizgili gömlekli, kumaş pantolonlu, meymenetsiz suratlı.
Kadın: Manken vücutlu, sarışın, kısa-boyalı sarı saçlı, mini etekli, makyajlı.
Dikkatimi çekmelerinin sebebi tam yanlarından geçecekken duyduğum "şak" sesi oldu. O bodur adam kadına kuvvetli bir tokat atmıştı. Kadın da benim gibi şaşkın bakıyordu. "Niye yaptın bunu?" der gibi. Aynı zamanda bir şeyler de söylüyordu ama hangi dil olduğunu bile anlayamadım. Kadın etrafına bakıyordu utanarak.
Biraz saldırgan olsa, o vücutla o güçlü kadın o çirkin herifi dövebilirdi. Ama kadın kendini savunmaya bile çalışmadı.
Adam üstüne üstüne yürüyüp yola ittirmişti kadını. kendisi de yola inmişti. Yol sakindi neyse ki.
O an sokakta olan herkes gördü bu olanları. Çünkü saniyelik bir olay değildi. 5 dakika kadar oyalandılar durdukları yerde. Kadının şaşkınlıktan utanmaya ondan da korkuya geçen yüz ifadesini gördüm. İsyan etmek istedim. "Napıyorsun lan sen, sik kafalı!" demek istedim. Bildiğim üçbeş küfrü kusmak istedim. Kadınla ikimiz birlikte olsak o piçi öldürebilirdik bile orda. Ama o an anladım ki kadının korkması tam da benim bunları diyemememdendi işte.
Sokaktan geçen kimse durmadı. Herkes kafasını çevirdi. Ben durup dik dik bakarken kurtarabileceğimi sanırken, adam bir an durdu, yüzüme baktı. O an duyduğum utanç dolu korkuyu asla unutamayacağım (unutmamalıyım zaten). Sessizce döndüm ve yavaş yavaş yoluma devam ettim. Hikayenin devamını bilmiyorum. Tek başıma dövebileceğimi düşündüğüm o adamdan korktum. Takip edebileceğini, çevremdeki insanlara ya da bana olmadık zararlar verebileceğini düşündüm.
Kendimi hiç o kadar küçük beceriksiz güçsüz korkak hissetmedim.
Bi bok yapmadım. Kimse yapmadı. Adamın biri kadının birini yolun ortasında hırpaladı, dövdü. Öğlenin üçünde. Bir üniversitenin önünde. Kadın muhtemelen orospuydu. Dayağa alışkındı ya da alışacaktı.
Bu çirkin, hiç bir hayvana benzetemediğim, iğrenç herif, sigara izmaritini ezer gibi kafasını ezmek istediğim bu adam kimbilir daha önce kimleri dövdü, daha da dövecek.
Ahlak anlayışına sıçayım ey insanlık!Burda ayıp yok değil mi, kadın orospuysa zaten hak etmiştir değil mi!Burda garip olan hiçbir şey yok değil mi...
Adam: Kısa boylu, göbekli, yarı-kel, (sigara koymalık cebi olan) çizgili gömlekli, kumaş pantolonlu, meymenetsiz suratlı.
Kadın: Manken vücutlu, sarışın, kısa-boyalı sarı saçlı, mini etekli, makyajlı.
Dikkatimi çekmelerinin sebebi tam yanlarından geçecekken duyduğum "şak" sesi oldu. O bodur adam kadına kuvvetli bir tokat atmıştı. Kadın da benim gibi şaşkın bakıyordu. "Niye yaptın bunu?" der gibi. Aynı zamanda bir şeyler de söylüyordu ama hangi dil olduğunu bile anlayamadım. Kadın etrafına bakıyordu utanarak.
Biraz saldırgan olsa, o vücutla o güçlü kadın o çirkin herifi dövebilirdi. Ama kadın kendini savunmaya bile çalışmadı.
Adam üstüne üstüne yürüyüp yola ittirmişti kadını. kendisi de yola inmişti. Yol sakindi neyse ki.
O an sokakta olan herkes gördü bu olanları. Çünkü saniyelik bir olay değildi. 5 dakika kadar oyalandılar durdukları yerde. Kadının şaşkınlıktan utanmaya ondan da korkuya geçen yüz ifadesini gördüm. İsyan etmek istedim. "Napıyorsun lan sen, sik kafalı!" demek istedim. Bildiğim üçbeş küfrü kusmak istedim. Kadınla ikimiz birlikte olsak o piçi öldürebilirdik bile orda. Ama o an anladım ki kadının korkması tam da benim bunları diyemememdendi işte.
Sokaktan geçen kimse durmadı. Herkes kafasını çevirdi. Ben durup dik dik bakarken kurtarabileceğimi sanırken, adam bir an durdu, yüzüme baktı. O an duyduğum utanç dolu korkuyu asla unutamayacağım (unutmamalıyım zaten). Sessizce döndüm ve yavaş yavaş yoluma devam ettim. Hikayenin devamını bilmiyorum. Tek başıma dövebileceğimi düşündüğüm o adamdan korktum. Takip edebileceğini, çevremdeki insanlara ya da bana olmadık zararlar verebileceğini düşündüm.
Kendimi hiç o kadar küçük beceriksiz güçsüz korkak hissetmedim.
Bi bok yapmadım. Kimse yapmadı. Adamın biri kadının birini yolun ortasında hırpaladı, dövdü. Öğlenin üçünde. Bir üniversitenin önünde. Kadın muhtemelen orospuydu. Dayağa alışkındı ya da alışacaktı.
Bu çirkin, hiç bir hayvana benzetemediğim, iğrenç herif, sigara izmaritini ezer gibi kafasını ezmek istediğim bu adam kimbilir daha önce kimleri dövdü, daha da dövecek.
Ahlak anlayışına sıçayım ey insanlık!Burda ayıp yok değil mi, kadın orospuysa zaten hak etmiştir değil mi!Burda garip olan hiçbir şey yok değil mi...
18 Eylül 2012
ADALAR
Yaz bitti sayılır, geç kaldım belki ama olsun tekrar güneş çıkarsa bi gün gidersiniz:
Önce,
BURGAZADA:
-Geçtiğimiz haftaiçinde bir gün, Kabataş'tan saat 11 gibi şehir hatları Adalar vapura bindik (2 akbil, ama Büyükada'dan önceki herhangi bir adada inerseniz, akbilinizi tekrar okutmayı unutmayın, bir kısmı iade ediliyor).
- Vapurdan inince tabi ki Sait Faik heykeli karşıladı bizi. Bir meydan ve kafeler, büfeler, tezgahlar.
- Biz sakinlik istedik önce, sağdaki yoldan ıssızlığa doğru yürüdük. Gittikçe restoranlar azaldı, sol yandaki binalar azaldı, sağ yanda boğaz uzandı ve tek tük suya giren insan göründü. Arada bir köpek geldi, arkadaşlık etti ve tabi ki martılar geldi "acaba yiyecek bir şey verir mi?" diye düşünerek.
- Geri dönüp iskele yakınında yemek yedik. (İtiraf edeyim hamburger yedim. Canım balık istemedi n'apayım)
- Sait Faik'in eskiden müze olan evi şu anda tamir ediliyormuş, bu yüzden eşyaları başka bir yere taşınmış, müze de kapalı.
- Konaklama için 2 tane butik otel, bir de öğretmen evi var. Siviller de kabul ediliyor öğretmen evine. Sanırım 1 kişi gecelik 40TL idi, yanlış anlamış olabilirim, teyit edin derim
- Gezilecek çok yer yok fakat kafa dinlemek için gece kalmak istedik ama öğretmenevinde yer olmadığını görünce vazgeçtik. İskele civarında Sinem Dondurma'da nefis bi külah dondurma yedikten sonra, saat 3 gibi Büyükada'ya doğru tekrar vapura bindik.
BÜYÜKADA:
- Büyükada'da gezilecek çok yer varmış. Hepsini sindire sindire gezip 1 günde bitirmek imkansız, sıkıştırırsanız olabilir.
----
Adalar Müzesi!
--Çok önemli , kapsamlı. Müzesevenlerin tüm gününü alabilir bu müze. Tüm arşiv yazılı olarak basılsa, Adalar hk harika bir ansiklopedi serisi çıkar ortaya (şu an bir kitap hazırlanıyormuş). Jeolojik oluşumu, ilk yerleşimler, şimdiye kadar hangi devletlerin elinden geçmiş, yaşam biçiminin karasal yaşamdan farkı, gelenekler, günümüzdeki hali... Hala neredeyse hiç arkeolojik çalışma yapılmamış burada. Korkunç bi gerçek! Aceleyle alabildiğim notçuklar burada:
-- Mutlaka öncelikle buraya gitmek gerek. Ada'nın neresinin gezilmesi gerektiği konusunda yol gösteriyor.
-- Sivriada, Tavşanadası, Batık Vordonos Kayalıkları, Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedefadası, Kazıkadası, Yassıada hakkında ayrıntılı bilgi.
-- Sivriada: Eskiden manastır, sürgün yeri olarak kullanılmış, hiç yerleşim olmamış. 1900lerde köpek imha alanı olarak kullanılmış. Şimdi ne durumda bilmiyorum.
-- Büyükada Rum Yetimhanesi: Şuan ziyarete kapalı. Ayrıntılı bilgi ve bazı eşya örnekleri müzede.
-- Irene ve Zoi Adalar tarihi içinde önemli kadınlarmış. Tekrar gitmeliyim.
----
- Faytoncuların efendiliği gözüme çarpmıştı. Maddi durumu Adalılara göre düşük olduğu belli delikanlı yaşta gençler ve amcalar genelde. Öküzlerle karşılaşmaya alışkınım İstanbul'da, ne yazık ki dış görünüşten bi önyargı edinecek kadar da rahatsız ediyorlar bazen. Burda da öyle olur diye bekledim adamcağızları ilk gördüğümde. Bi laf atma, dik dik bakma gibi şeyler. Öyle değillerdi. Günah aldım.
Vapurda, dönüş yolunda Adalı dergisi'ni okurken, Ada halkıyla faytoncular arasında bir anlaşmazlık olduğunu öğrendim. Fayronların pis kokusundan ve sokakları kirletmesinden rahatsız oluyormuş halk ve faytoncuları küçümseyerek bakıyormuş. Faytoncuların yaşam koşulları da çok kötüymüş. Şaşırdım.
- Lefter: Fenerbahçeli ve Adalı futbolcu. Müzesi var.
- Fark ettim ki, bazı insanların çocukluğu bu Ada'da geçmiş. Karakterlerimizdeki farkı anlayabiliyorum. Kırk yılda bir haftasonu gidip rahatlamakla, yıllarını/yazlarını orada geçirmek arasında çok fark var.
- Kütüphane varmış, gitmek lazım. (bi dahakine)
- Plajlar var.
- Tepedeki Aya Yorgi Kilisesi'ne çıkmak gerek. Daha önce gitmiştim, bi daha o yolu tırmanmayı göze alamadım.
- Bi de Manastır varmış, özel izinle açılıyormuş, vaktimiz yoktu şansımızı denemedik bile.
- Lunapark alanı/At Meydanı: Faytonların "park ettiği" meydan. Lunapark Gazinosu var, sanırım o yüzden bu isim verilmiş. Çarpışan araba falan yok yani heveslenmeyin. Eşekle tur atabiliyorsunuz ama.
- İskele girişinde güzel bir kitapçı var. Fiyatlar normal. Rumca konuşan yaşlı bir karı koca işletiyor. Bu kadar ayak altı bir yerde kitapçı olmasına çok seviniyorum:)
- Balık restoranlarında balık yemek lazım. Şu sıralar İstavrit mevsimiymiş. Sahil kıyısındaki restoranlar lüks ve pahalı, sahile paralel ilk sokakta her cebe uygun yiyecek var. Burgazada'dan çok daha fazla seçenek var. Rahat olun.
- Tarçınlı lokma: güzel ve 5TL
- Reşat Nuri Güntekin'in evi burada. Evi görünce "Ben burda yaşasam ben de yazardım lan Çalıkuşu'nu!" diye saçmalamamak elde değil.
- Lale Sineması'nda güzel filmler gösteriliyor: 10TL
- Kedileirn köpeklerin insanlarla ilişkisini sevdim. Hepsi tertemiz. İnsanlar tekmelemiyor. Misal garson masalar arasında gezen kediyi ittirmiyor yürürken, yolunu değiştiriyor. Hayvana sevgiden ziyade, saygı duyuluyor gibi.
- Gecenin köründe bile "kız başınıza" sokakta rahatça dolaşabilirsiniz. Güven veren bi yer.
-Konaklama: Çok fazla otel, butik otel ve pansiyon var.
Kötü bi pansiyonda iki kişilik oda: 80TL
Ortalama bi butik otelde iki kişilik oda+kahvaltı: 100TL
İkincisini tercih ettik çünkü dışarda kahvaltı tabağı zaten ortalama 20TL.
Selam eder, en kısa zamanda Ada'ya tekrar gitmeyi dilerim.
Önce,
BURGAZADA:
-Geçtiğimiz haftaiçinde bir gün, Kabataş'tan saat 11 gibi şehir hatları Adalar vapura bindik (2 akbil, ama Büyükada'dan önceki herhangi bir adada inerseniz, akbilinizi tekrar okutmayı unutmayın, bir kısmı iade ediliyor).
- Vapurdan inince tabi ki Sait Faik heykeli karşıladı bizi. Bir meydan ve kafeler, büfeler, tezgahlar.
- Biz sakinlik istedik önce, sağdaki yoldan ıssızlığa doğru yürüdük. Gittikçe restoranlar azaldı, sol yandaki binalar azaldı, sağ yanda boğaz uzandı ve tek tük suya giren insan göründü. Arada bir köpek geldi, arkadaşlık etti ve tabi ki martılar geldi "acaba yiyecek bir şey verir mi?" diye düşünerek.
- Geri dönüp iskele yakınında yemek yedik. (İtiraf edeyim hamburger yedim. Canım balık istemedi n'apayım)
- Sait Faik'in eskiden müze olan evi şu anda tamir ediliyormuş, bu yüzden eşyaları başka bir yere taşınmış, müze de kapalı.
- Konaklama için 2 tane butik otel, bir de öğretmen evi var. Siviller de kabul ediliyor öğretmen evine. Sanırım 1 kişi gecelik 40TL idi, yanlış anlamış olabilirim, teyit edin derim
- Gezilecek çok yer yok fakat kafa dinlemek için gece kalmak istedik ama öğretmenevinde yer olmadığını görünce vazgeçtik. İskele civarında Sinem Dondurma'da nefis bi külah dondurma yedikten sonra, saat 3 gibi Büyükada'ya doğru tekrar vapura bindik.
BÜYÜKADA:
- Büyükada'da gezilecek çok yer varmış. Hepsini sindire sindire gezip 1 günde bitirmek imkansız, sıkıştırırsanız olabilir.
----
Adalar Müzesi!
--Çok önemli , kapsamlı. Müzesevenlerin tüm gününü alabilir bu müze. Tüm arşiv yazılı olarak basılsa, Adalar hk harika bir ansiklopedi serisi çıkar ortaya (şu an bir kitap hazırlanıyormuş). Jeolojik oluşumu, ilk yerleşimler, şimdiye kadar hangi devletlerin elinden geçmiş, yaşam biçiminin karasal yaşamdan farkı, gelenekler, günümüzdeki hali... Hala neredeyse hiç arkeolojik çalışma yapılmamış burada. Korkunç bi gerçek! Aceleyle alabildiğim notçuklar burada:
-- Mutlaka öncelikle buraya gitmek gerek. Ada'nın neresinin gezilmesi gerektiği konusunda yol gösteriyor.
-- Sivriada, Tavşanadası, Batık Vordonos Kayalıkları, Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedefadası, Kazıkadası, Yassıada hakkında ayrıntılı bilgi.
-- Sivriada: Eskiden manastır, sürgün yeri olarak kullanılmış, hiç yerleşim olmamış. 1900lerde köpek imha alanı olarak kullanılmış. Şimdi ne durumda bilmiyorum.
-- Büyükada Rum Yetimhanesi: Şuan ziyarete kapalı. Ayrıntılı bilgi ve bazı eşya örnekleri müzede.
-- Irene ve Zoi Adalar tarihi içinde önemli kadınlarmış. Tekrar gitmeliyim.
----
- Faytoncuların efendiliği gözüme çarpmıştı. Maddi durumu Adalılara göre düşük olduğu belli delikanlı yaşta gençler ve amcalar genelde. Öküzlerle karşılaşmaya alışkınım İstanbul'da, ne yazık ki dış görünüşten bi önyargı edinecek kadar da rahatsız ediyorlar bazen. Burda da öyle olur diye bekledim adamcağızları ilk gördüğümde. Bi laf atma, dik dik bakma gibi şeyler. Öyle değillerdi. Günah aldım.
Vapurda, dönüş yolunda Adalı dergisi'ni okurken, Ada halkıyla faytoncular arasında bir anlaşmazlık olduğunu öğrendim. Fayronların pis kokusundan ve sokakları kirletmesinden rahatsız oluyormuş halk ve faytoncuları küçümseyerek bakıyormuş. Faytoncuların yaşam koşulları da çok kötüymüş. Şaşırdım.
- Lefter: Fenerbahçeli ve Adalı futbolcu. Müzesi var.
- Fark ettim ki, bazı insanların çocukluğu bu Ada'da geçmiş. Karakterlerimizdeki farkı anlayabiliyorum. Kırk yılda bir haftasonu gidip rahatlamakla, yıllarını/yazlarını orada geçirmek arasında çok fark var.
- Kütüphane varmış, gitmek lazım. (bi dahakine)
- Plajlar var.
- Tepedeki Aya Yorgi Kilisesi'ne çıkmak gerek. Daha önce gitmiştim, bi daha o yolu tırmanmayı göze alamadım.
- Bi de Manastır varmış, özel izinle açılıyormuş, vaktimiz yoktu şansımızı denemedik bile.
- Lunapark alanı/At Meydanı: Faytonların "park ettiği" meydan. Lunapark Gazinosu var, sanırım o yüzden bu isim verilmiş. Çarpışan araba falan yok yani heveslenmeyin. Eşekle tur atabiliyorsunuz ama.
- İskele girişinde güzel bir kitapçı var. Fiyatlar normal. Rumca konuşan yaşlı bir karı koca işletiyor. Bu kadar ayak altı bir yerde kitapçı olmasına çok seviniyorum:)
- Balık restoranlarında balık yemek lazım. Şu sıralar İstavrit mevsimiymiş. Sahil kıyısındaki restoranlar lüks ve pahalı, sahile paralel ilk sokakta her cebe uygun yiyecek var. Burgazada'dan çok daha fazla seçenek var. Rahat olun.
- Tarçınlı lokma: güzel ve 5TL
- Reşat Nuri Güntekin'in evi burada. Evi görünce "Ben burda yaşasam ben de yazardım lan Çalıkuşu'nu!" diye saçmalamamak elde değil.
- Lale Sineması'nda güzel filmler gösteriliyor: 10TL
- Kedileirn köpeklerin insanlarla ilişkisini sevdim. Hepsi tertemiz. İnsanlar tekmelemiyor. Misal garson masalar arasında gezen kediyi ittirmiyor yürürken, yolunu değiştiriyor. Hayvana sevgiden ziyade, saygı duyuluyor gibi.
- Gecenin köründe bile "kız başınıza" sokakta rahatça dolaşabilirsiniz. Güven veren bi yer.
-Konaklama: Çok fazla otel, butik otel ve pansiyon var.
Kötü bi pansiyonda iki kişilik oda: 80TL
Ortalama bi butik otelde iki kişilik oda+kahvaltı: 100TL
İkincisini tercih ettik çünkü dışarda kahvaltı tabağı zaten ortalama 20TL.
Selam eder, en kısa zamanda Ada'ya tekrar gitmeyi dilerim.
KANATLI KEDİ M'OLUR?
Ursula K. Leguin'in Kanatlı Kediler Masalı serisini oku, sonra bu sorunun cevabını tekrar konuşalım. Çocuk kitabıdır. He dersen ki ben çocuk kitabı okumam, ben büyüdüm, o zaman çık git burdan okur, gözüm görmesin seni!
Selam eder, gözlerinden öperim.